- 877 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNEŞLİ BİR PAZAR GÜNÜ SOKAĞA SAÇILAN AŞK KIRINTILARI
Yılmaz gözlerini açtığında annesinin uyanmış ve mutfaktan gelen seslerden kahvaltıyı hazırlamakta olduğunu anladı . Uykulu gözlerle karşısındaki duvarda asılı duran saate baktı saat dokuzu yirmi geçiyordu. Biraz daha kestirebilirim diye geçirdi içinden.
Gece saat üç bucukta uyumuştu.Ne yapmışsa da bir türlü daha önce uyumayı başaramamıştı.Televizyonun karşısında saatlerce ne aradığını bilmeden bir kanaldan diğerine gezinip durdu,Bu gezintiden bir hayli sıkılınca kitaplığından rast gele bir kitap çekerek okumaya başladı.Elinde geçen seçmelerden oluşan bir şiir kitabıydı.Cemal Süreya’nın bu bizim ki adlı şiirini "Yıkıcı bir aşk bu,Yıkıyor milletin ortasına Tutku yükünü./Bölücü bir aşk,/Ekmeği suyu bölüyor/Günde üç öğün./Hain bir aşk bu,Sizin eve hırsız girer Onunkine polis...."bölümüne kadar okuduktan sonra bu işten de sıkıldı.Onu bırakıp bir bilim dergisi onu bırakıp Balzac tan bir roman böylece bir saati geride bıraktı, kitaplardan da istediğini bulamayınca:Şimdi yapacağı en iyi şeyin müzik dinlemek olduğuna karar vererek cd leri kurcalamaya başladı "Evet bu olabilir" diyerek.Victor jara nın karışık bir cd sini kutudan çıkararak cd çalara yerleştirdi.Hoparlörden yükselmeye başlayan gitarın sesi yılmazı bir anda odadan alıp çok uzaklara sürükledi. Yılmaz paketinden çıkardığı sigarayı yakarak odanın ortasına sırt üstü uzandı. Kendini müziğin akışına teslim etti her nota bir sonrakinin yerine geçiyor ve kendinden önce geleni daha uzaklara gönderiyordu yılmazda onlarla birlikte gidiyordu.Yılmaz bir yandan müziğin sürükleyici ritmine kapılmış uzak dünyaların keşfedilmemiş coğrafyalarına giderken sigarasından da derin nefesler almayı ihmal etmiyordu. Sigarasından aldığı her duman ona bu yolculuğunda gereken kuvveti veriyordu sanki.
Yılmazın düşünceleri varla yok arasında iz bırakan bir kuyruklu yıldızın hızıyla akıyordu en sonunda bir gezegene toslayarak durmak zorunda kaldı " Evet geçen onca zamandan sonra 2 yıl dört mevsim 730 gündüz ve geceden sonra yarın ilk defa karşılaşacağız.Acaba hala eskisi gibi içten ve yüksek sesle kahkahalar atıyormudur?.Buluşmak istemeseydim daha mı iyi olurdu.Hem ne diyeceğim bak ben geldim koskoca iki yıldan sonra bir gün olsun telefonunu çaldırmayan ben posta kutunu bir defalığına dahi meşgul etmeyen ben.........of lanet olsun.Yılmaz düşüncelerin etkisiyle şimdi bulunduğu odadan elindeki sigarasından ve yanı başında çalan müzikten çok uzaklardaydı.Aradan geçen onca zamana rağmen neden görüşmek istedim? Ağzımdan kaçmış öylesine bir sözcükmüydü,onu seviyorsan iki yıl boyunca neden bir kere olsun arayıp sormadın hayır oğlum yılmaz sen onu seviyorsun unutmak istedin olmadı ,şimdi geçen zamana inat duyduğun tutku daha kuvvetli.Evet yaşadığım şey o en bilinen en tanımsız en kutsal en aşağılık en istisna en sıradan şey olan üç harfli ,gizemli kelime aşk.Aşk?Özel duyguların en soylusu mu?,Yoksa cinsel isteğin uyandırdığı vahşice bir sahip olma güdüsü mü? Yaşamak fakat tanımlayamamak insanın en aciz hali bu olsa gerek.Hayır sadece bir cinsel tatmin meselesi olamaz bakkal,kasap yada berber başka başka konularda ihtiyaçlarımı karşılıyor ama hiç bakkala gitmeden önce kalbimin yerinden fırlaycağı hissine kapılmadım yada yarın kasaba gideceğim için uykusuz geçirdiğim bir gecemde olmadı Tolstoy aşk bir alt üst oluştur derken yaklaşmış gibi görünüyor ama …..Düşünceleri bir anda yarınki randevuya kaydı.Acaba hangi kıyafetimi giysem yasemin kırmızıyı sever.Birden bir çığlık koparak ayağa fırladı sigarası sonuna gelmiş ve elini yakmıştı orta ve işaret parmağının sızını gidermek için hemen mutfağa koşarak elini suyun altına tuttu. Zıplamasının etkisiyle odaya yayılan külleri eleriyle kabaca topladıktan sonra.Yeni bir sigara yakıp bitmiş olan cd yi başa aldı.Yılmaz bu defa müziğin ritmine uyarak kah odanın bu ucuna kah diğer ucuna gidip gelmeye başladı.Sigarasından bir kaç derin nefes aldıktan sonra söndürerek yatağına girdi.Gözlerini kapattı ve kendini yeniden müziğin karşı konulmaz çağrısına teslim etti..Saat üçü çoktan geçiyordu.
Yılmaz yatakta bir süre daha yarı uyanık bir halde kaldıktan sonra kalktı .Ellerini ve yüzünü yıkayarak ,elbiselerini giymek için yeniden yatak odasına geçti.Eline ilk geçen kıyafetleri üzerine geçirdi.Yılmaz annesine günaydın diyerek kahvaltıya oturdu ve bir solukta çayını yudumladıktan sonra kalktı.
Annesi."Oğlum doğru dürüst bir şey yemedin otur karnını iyice doyur. Seni bu şekilde kesinlikle dışarı bırakmam" dedi.
Yılmaz "Sağol anne ama bugün çok önemli bir görüşmem var ve biraz daha oyalanırsam geç kalacağım hem ben dışardan bir şeyler yerim" dedi.
Anne."Aman oğlum aç kalmayacağım diye öyle önüne ilk gelen yerde yemek falan yeme. Bak önce temiz mi değil mi nasıl yapıyorlar…"
Yılmazın bir an önce çıkması gerekiyordu fakat diğer taraftan annesinin sözünü bitirmesini beklemeden de çıkmak istemiyordu. Yılmaz sonunda çareyi son sözü kendi söyleyerek konuşmayı bitirmekte buldu
Yılmaz "Tamam annecim söylediğin her şeyi anladım kendine çok iyi bak görüşürüz" dedi.Son kelimelerini söylerken kapıyı açmıştı.annesi bir kaç kez arkasından yılmaza seslendi fakat yılmaz bu sırada merdivenleri üçerli dörderli geride bıraktığı için yanıt alamadı.
Yılmaz sokağa adımını attığında onu insanın yüreğini aydınlatan sarı sıcak bir yaz günü karşıladı.Bu havalar tamda onun sevdiği türdendi.Aklından “Umarım günüm başladığı gibi iyi sona erer“ diye geçirdi.Bir yandan iliklerine kadar işleyen güneş ışınlarının zevkini çıkaran yılmaz diğer yandan koşar adım otobüs durağına doğru yürüyordu.Çift tarafı eskimeye yüz tutmuş evlerle çevrili bulunan sokağın sonuna geldiğinde bakkalın sandalyesini kapıya atmış gerine gerine güneşlendiğini gördü.Bakkal konuşmayı çok seven bir insandı bunu bilen yılmaz bakkalın bu zevkinin kurbanı olmamak için hızlı bir el hareketiyle selam verdikten sonra hızla yoluna devam etti.Yılmaz otobüs durağına geldiğinde kendisinden başka kimsenin olmadığını gördü.Bunun üzerine otobüsün yeni geçmiş olabileceğini düşünerek içine bir sıkıntı düştü saatine baktı saat on ikideki randevusunu yetişmesi için kırk dakikası vardı.birkaç dakika sonra uzaktan otobüsün geldiğini gören yılmaz kendini otobüsün önüne atmamak için zor tutu.Otobüs durağa iyice yanaştığında dolu olduğunu hatta ayakta da birkaç yolcunun olduğunu gördü fakat yılmaz ayakta gitmek bir yana otobüsün üstünde dahi yolculuk yapmaya razıydı.Tek tam saatinde randevu yerinde olabilsin di.Otobüse binen yılmaz pencere kenarında terden sırılsıklam olmuş muavine ücreti uzattıktan sonra ayaktaki yolculara çarpa çarpa otobüsün arka tarafına geçti.Yolcuların giyim kuşamlarından bugünün pazar olduğunu hatırladı. Otobüsün arka camından dışarıyı seyreden Yılmaz çocukluğunu geçirdiği caddelerin çok değişmiş olduğunu fark etti .İlköğretimini tamamladığı okul aynı yerinde boyası yenilenmiş olarak duruyordu.
Yılmaz evden randevu yerine zamanında ulaşabileceği bir saatte çokmış olmasına rağmen sürekli geç kalacağı hissini taşıyordu.Otobüs her durakta yolcuları almak için durduğunda yılmazın içinden inip koşmak geliyordu.Neyse ki randevu yerine zamanından beş dakika önce gelmişti.Yılmaz otobüsten indiğinde saati on biri kırk beş geçiyordu.
Otobüsten inen yılmaz yaseminle buluşacakları ,birkaç adım ötedeki parka doğru hızlı ve uzun adımlarla yürüdü.Park insanı sokağa davet eden güneşin çağrısına kulak veren insanların akınıyla dolup taşmıştı.Banklarda oturmuş evlerinden getirdikleri yiyecekleri yiyen ihtiyarlar,ağaçların gövdelerini yastık yapan bir birlerinin ellerini acıtacak derecede sıkan genç çiftler ve kumlardan ülkeler kuran çocukların varlığı parkı tam bir panayır havasına büründürmüştü.Parkın kapısında duran yılmaz gözleriyle parkı baştan aşağı süzdü ve yaseminin henüz gelmediğini gördü.Parkın giriş kapısından on beş yirmi adım ilerde kumda oynayan çocukların hemen arkasında yılmazın gözüne boş bir bank ilişti.Kendinden önce başkasının oturmaması için yılmaz hızla banka doğru yürüdü ve oturmadan önce parkı son bir defa baştan aşağı süzdü.
Yılmaz iki yıl önce aniden bir sihirbazın adra kadabrasının şerrine uğramışçasına,evdeki yatağından,okul yolundaki otobüsün koltuğundan,şişko cüce kahraman korkak arkadaşlarının arasından ve ona abı hayatı sunan yaseminin iri dudaklarından kaybolup gitmişti.Ardından boş bir otobüs koltuğu kırışmayan bir yatak dost sohbetlerinde kirlenmemiş bir bardak ve yaşlı gözler bırakarak gitmişti.Aradan geçen iki yılın ardından çat kabı düşmüştü bu kentin ortasına. Yılmaz bu kente varlığına yeniden alıştırmanın yokluğunu kabulendirmekten daha sancılı olacağını daha otobüs terminaline girerken sezmişti. Terminalde eski çaycılar yoktu kırlangıç yuvalarının yerine çıplak ve ihtiyarlamış duvarlar vardı.
Birden karşısındaki palmiyenin altında şehvetten adeta sarhoş olmuş liseli bir çifte ilişti gözü.Yaseminle kendine benzetti onları.Kaçamak öpüşmeleri yürekleri ağızlarında buluşmalarını kendi kendine “acaba bütün insanlar aynı şeylerimi yaşıyorlar bir zamanlar yaseminle tıpkı şu kumrular gibi idik gelecekte de hayattan elini ayağını çekmiş şu ihtiyarlar gibi oturup akşam olmasınımı bekleyeceğiz.Yılmaz bu düşüncelere dalıp gitmişken.Ansızın arkasınmdan “merhaba” diye bir ses duyar gibi oldu. Kafasını çevirdiğinde Yasemin arkasında dikilmişti.Yılmaz aniden bastıran yaz yağmurunun gazabına uğramışçasına şaşıp kaldı.
Yılmaz bu ani merhabayla titreyerek ayağa kalktı ve yaseminin elini sıkarak “şey memerhaba” dedi.Yılmaz önceden yaseminle karşılaştığı zaman ona anlatacağı şeyleri beynine kazımıştı ancak kendini bir an afalammaktan.İlk şaşkınlığı alt ettikten sonra Yasemine.:” Hayat nasıl gidiyor?” diye sordu.
Yasemin:”Bildiğin gibi iş güç uğraşıyoruz”
Yasemin sormadığı halde
Yılmaz:”Bende iyim. İki gün önce geri geldim” dedi
Fakat yılmazın iki gün önce geldiğini söylemesi yasemine ulaşmadan haylaz bir çocuğun sapanından çıkan taşla parçalanan bir cam gibi tuzla buz olmuş tu .Güneş insanlara bugünlük bu kadar diyene kadar yılmaz konuştu yasemin dinledi yılmaz ansızın kaybolup gittiği ve iki yıl sonra geldiği güne kadar neden hiç arayıp sormadığı dışında her şeyden bahsetti.Yasemin ise yılmaz konuşurken sanki orda değilmiş gibi davranıyordu,hı,evet,hayır gibi kelimelerle orda bulunuyor olmasının vermiş olduğu zorundalıkla cevap veriyordu.Yılmaz kendi kendine “Geldiğine göre bana karşı hala bir şeyler hissediyor olmalı” diye geçirdi içinden.Fakat buluştukları andann ayrıldıkları ana kadar yasemin bir şeyler hissediyorduysa da bunu yılmaza söylemedi.Sadece bunu değil hiç bir şey hissetmediğini dahi söylemedi.
Güneşle birlikte insanlarda parkı yavaş yavaş terk etmeye başlamışlar dı. Kalan tek tük insanlarda çıkmaya hazırlanıyorlardı.Yılmaz ile Yasemin hala bankta oturuyorlardı fakat yaseminin her halinden gözünün yolda olduğu anlaşılıyordu.Kumda oynayan çocuklar anneleri kollarından tutup götürünce kamyonlarına kum doldurdukları kepçelerini parkta unutmuşlardı,İhtiyar çiftlerde arkalarında içine yemek kokusu sinmiş poşetlerini bankların üzerine bırakmışlardı ve daha sabah sevgiliye alınmış bir yüzüğü koruyan bir hediye paketi parkın ortasında yalnızlığa terk edilmişti.
Yılmaz daha fazla konuşmanın anlamsız olacağını düşündü..Konuştuğu kelimeler karşısındakine bir duvara çarpar gibi çarpıyor ve kendisine geri dönüyordu. Fakat yılmazın kendi sesinin yankısına değil yaseminin ister tokat gibi isterse de dudağına kondurulan bir öpücük gibi ama ille de yaseminin konuşmasına ihtiyacı vardı. Yılmaz altı saat boyunca konuşmuştu ve artık anlatacak pek bir şeyi de kalmamıştı.
Yılmaz ”hava kararmak üzere söylemek istediğin bir şey yoksa kalkalım mı?” dedi
Yasemin ”İyi olur “ dedi. Ayağa kalktılar yılmaz son bir çırpınışla yaseminin gözlerinin içine bakmak istedi yasemin gözlerinin içine bakışıma dayanamaz diye düşündü fakat yasemin yılmazın omzu üzerinden parkın kapısın gelip geçen insanlara bakıyordu.
Yılmaz ”yaptığım ve yapamadığım her şey için pişman olduğumu bilmeni istiyorum.Kendine iyi bak” dedi fakat yılmaz yaseminde sadece kendine iyi bakın cevabını alabildi ”sende”.Zoraki bir el sıkışmasıyla vedalaşıp parkı terk ettikler.Farklı yönlere doğru yürümeye başladılar yılmaz beş on adım attıktan sonra gerisin geri dönüp yasemini izlemeye başladı.Yasemin işlerinden çıkan insan kalabalığının arasında kayboldu yılmazın ağzından zor duyulacak bir sesle “gitti” kelimesi düştü.
Yılmaz elleri cebinde otobüs durağına doğru yürümeye başladı .”Geçen onca zamandan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı ama bana benim için harcadığı günlerin, uykusuz gecelerinin, hesabını sormalıydı. acaba bir daha karşılaşa bilirmiyiz .Karşılaşırsak ne değişecek ki? Yılmaz durağa ulaştığında durmayıp yürüdü yürümek istiyordu. Yürüdükçe üzerindeki ağırlığı sokaklara saçacaktı..Kafasını kaldırdığında otobüs duraklarıyla birlikte evide bir hayli geride bıraktığını fark etti.Hala üzerinde onu kumburlaştıran ağırlıktan kurtulamamıştı.Yılmaz şimdi anlıyor ki tüm dünyayı adımlasa dahi üzerindeki ağırlıktan kurtulamayacak.