ÇOCUKLUĞUMUN STARLARI...
Hayat; bir gün gelir ki, bazen, bizim için, solgun, bulanık bir resme benzer bazen…
Elimizdeki bu eskimiş, eprimiş, resim parçasından yeni bir resim yaratamayacağımıza inanırız.
Geçmişteki hayal kırıklıklarımız, gelecekle ilgili hayallerimizi de köreltip soldurur, gizlice küseriz bir köşede hayata…
Duvara asılmış eski bir resim olur hayat. Onda yeni bir şey bulamayacağımıza o kadar eminizdir ki; artık dönüp te bakmayız bile ona…
Bir apartmanın hemen altındaki çay ocağının altında, küçük bir iskemlenin üzerinde, gözlerini uçsuz bucaksız bir noktaya dikmişti onu fark ettiğimde. Onu izlediğimden habersizdi.
Uzaklara bakarken, geçmişteki gençlik yıllarını, şöhretin onu pervaneye çevirdiği müzisyenlik yıllarını düşünüyordu belki kim bilir…?
Kirli sakalları, iyice çökmüş gözleri, kar düşmüş saçlarıyla dalmıştı bir noktaya, Ğeste Nuri…
Sanki geçmişi, o parıltılı hayatı, elinde mikrofon, o günleri yaşıyormuşçasına gözlerinin önünden geçiyordu bir film şeridi gibi, yaşadığı o günler.
O soğuk kış günlerinde veyahut kavurucu yaz günlerinde, bir düğün oldu mu bir yerde soluğu orada alırdık çocukluğumuzda…
Düğünün orta yerinde, eline mikrofonu alan fiyakalı zamane müzisyenlerini dinlerken, dudaklarımızla söyledikleri şarkıya içten içe eşlik ederdik o vakitler…
Onlar bizim yaşamımıza damgasını vurmuş yerli ama bir o kadar da ‘Ünü dışarılara taşmış’ starlarımızdı bir bakıma…
Hafızamın bir yerlerine tutulmuş, eski bir zamanın fotoğrafında kalmış bir kare gibi duruyor hala o söyledikleri sunucunun bir düğünde.
Titrek titrek duyulan bir melodinin sonunda şöyle demişti sunucu, Şehmus Kalkan ı sahneye davet ederken:
‘Ünü yurt dışına taşmış sanatçımız.’
Arkasından bir alkış tufanı kopuyordu sonra…
Parlak, seyrek saçları kendine has giyimiyle mikrofonu eline alıp şarkıya başlamıştı o zamanların starı:
‘Were yade weğte ez bımrım….’
Sonra alkışlar daha da artıyor, coşuyordu.
Şimdi düşünüyorum da mazide kaldı bu fotoğraf.
Ğeste Nuri, İsa Bürü, Faysal Gönülaçar, Doğan Binici, Bedrettin Coşkun ve diğerleri…
Eski bir filmin karesinde kalmış gibiler sanki.
Neredeler şimdi acaba?
Zaman nerelere, hangi coğrafyalara, hangi acımasız labirentlere salıverdi kim bilir ?
Sonbahar yaprakları gibi, nerelere savruldular ya da…?
Atatürk Parkı’nda şarkı söylerken beni o zamanlara götüren bir müzisyen var.
Mehmetşah…
Bir seferinde Şehmus Kalkan’ı konuk etmişti programına.
Parlak, siyah bir gömlek,siyah bir pantolon vardı yine üzerinde Şehmus Kalkan’ın.
Geçmişe gittim o gece onları seyrederken.
Zamanın bizlere ne kadar da acımasız olduğunu düşünürüm çoğu kez…
Bir devrin starıydı onlar…
Ğeste Nuri, Celal Yılmaz, Faysal Gönülaçar, İsa Bürü…Şimdi hatırlayamadığım başka isimler…
Hayata neyle başlarsan başla elinde çok az şey kalıyor insanın.
Ama yaşamın bizlere bıraktığı ve de en kıymetli şeyi de güzel hatıralar bırakmak…
Çocukluğumuza güzel şeyler bıraktınız sizler…
Sizler bizim çocukluğumuzun starlarıydınız…
Şimdi nerelerdesiniz bilinmez ama yüreğimiz sizinle Batman’ın Starları…
Hayat size küsse de siz küsmeyin,gülümseyin hayata.
Hayatın da bir zaman size gülümsediğini fark edeceksiniz...
YORUMLAR
''Hayat; bir gün gelir ki, bizim için, solgun, bulanık bir resme benzer bazen….''
hayatın çelişki içeriklerine önem verecek kadar önemsediği kanısına da nereden kapıldınız acaba?
anlam yapısı bozuk bir başlangıç yazınıza...
bir gün gelir ki- bazen....
iki bilinmezli denklemde koca bilinmezli hayat probleminin çözümü verilen.
''Elimizdeki bu eskimiş, eprimiş, parlaklığını yitirmiş resim parçasından yeni bir resim yaratamayacağımıza inanırız.''
eprimiş: eskimis, yipranmis anlamına gelen sözcük.
aynı anlama gelen kelimeleri parantez içine alıp ayırmak yerine virgülle aynı cümle içinde kullanmak...
okumaya devam etmeli miyim?
düşünmek lazım!
sevgimle kalın...