- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Haziran Gecesi -I
Penceresinin sol çaprazında henüz Amerikan olmayan bir kapı bulunan kare oda.
1.5 miyop gözlerin seçemeyeceği karşı koltuk.
Sussan susamazsın, konuşacak olsan kelime bulamazsın. Şimdi bir cümle kurayım ve o da bana hayran olsun diye düşünür durursun.
Ne var ki o cümle akla hiç gelmez.
Sen o cümleyi düşünürken ufkuna bir bardak çay doğar altında tabağıyla birlkte. Hangi insanın elinden geldiği önem taşıdığı için çay tabağı burada çok mühim bir konumdadır. Elin şekere uzanır, kafanı kaldıramazsın. 80lerin basma etekli zarif endamlı hatunları gibi, yengeme, teyzeme göre yeni gelin olmuş kız gibi, süzülür durursun.
Uykuya, kitaba, ekonomiye, istatistik sınavına, yazın yapılacak staja dair birçok şey düşünürsün. Aklın gitmek istediği yeri kendi tayin etmesin diye yolunu uzatırsın sürekli. Ama o her boşlukta gitmek istediği yere koşar; üstelik bunu ışık hızıyla yapar, anlayamazsın.
Ciddi konuşmalar yapılmaktadır, inceden iştirak etmeye çalışırsın fakat gözler her cümle sonunda bir yere sabitlenir kalır.
Bir ademoğlunun elleri bir diğerinde niçin böylesi ağlama arzusu oluşturmaktadır, bilinmez.
Sımsıcak haziran gecelerinde sımsıcak sohbetler yapılır.
Sıcak haziran geceleri bazılarının yüreğini sızlatır.
Bu haziran geceleri esaskızları aşktan ıratır.
Geçmişin travmaları yarınları şekillendirmesin diye içerde bir yer direktif yağmuruna tutulur.
İçerdeki o yerde, bir haziran gecesi, yağmur kendini fırtınaya çevirir. Fırtına ortasında kalakalmış bir minik kelebek..
Yağmurdan, rüzgardan ve karanlıktan korkuyor.
Korkusu hatırına gelmesin diye bir şarkı mırıldanıyor.
Önce kendi bile duyamıyor; fakat sesi sonra öyle yükseliyor öyle yükseliyor ki güneşler doğuruyor. Kendine parlak kanatlı arkadaşlar buluyor. Sesini duyan ona tebessüm ediyor.
Korkusunu yenen kelebekler pırıl pırıl bir toprak kokusu ısmarlıyor kendilerine. İddiadan, hırstan, öfkeden ve yoksunluktan arınmış bir mavi düş balıkçı ağlarına takılyor. Mutluluk karaya oturuyor.