ÖLÜM
Benim için ölüm, özgürlüğün başlangıç noktası ya da sonun başlangıcıdır. Bazen yaşamak için kaçmaya çalıştığım, bazende herşeyden kaçmak için sığındığım sınırsız bir kapıdır.Öyle ki her zaman açık olarak bekleyen, çok az da olsa yaklaşırken yüzümüze kapanan ve tekrar açılacağını bilerek, yaşamımı o sonsuzluğu bekleyerek sürdürmek, ne kadar aciz bir varlık olduğumun göstergesinden başka birşey değildir. Sonsuzluk demişken, insanlar hep öteki taraftaki, yani ölüm kapısını geçtikten sonraki sonsuzluğun hayali içerisinde kendilerini avutup dururlar. Ben ise, kapıyı geçtiğimde ebediyen, bu dünyaya dönemeyeceğimi(gerçek sonsuzluğun sonunu göremeyeceğimi) biliyorum.
Ölmek, biz insanların düşüncelerinde kurguladıkları kadar korkunç ve trajedik mi? Belki bu dünyada bir daha bulunamayacağımızın korku ve endişesini yaşamakta kendimizi haklı görebiliriz.Çünkü, o geçiş anından sonra geri dönüp neler olduğunu, bugüne kadar kimsenin anlatmadığını ve bundan sonrada kimsenin anlatamayacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bu da tanımadığımız ve tanıyamayacağımız ölümden korkmamıza yeterli neden olabilir. İnsanın bilmediği birşeyden korkması kadar doğal ne olabilir ki?
“Ölümden dönmek” diye bir deyim vardır. O anı yaşayan birisi kadar hiç kimse anlayamaz bu deyimin gerçek manasını. O anı yaşayan şanslı kişilerden biriyim.Hayatımda unutamadığım çok büyük bir noktadır. Ve sonsuza gidip gelmek için yeterli olan bir kaç saniye kadar sürdü. Bu, bir fotoğraf çekerek o anı durdurmak gibi birşeydi. Bir an için herşey dondurulmuştu ve ben o statik dünyaya bakan tek kişiydim. Gözlerim sabit ve karşımda duran fotoğrafın sadece bir noktasına odaklanmış, vücudum ise kendisini ölüme teslim etmiş, son şaşkınlığı hala üzerinde olan bir heykel kadar kıpırtısızdı. Buzlar çözüldüğünde hala hayattaydım ve o an ki mutluluğum bana herşeye rağmen yaşamımı sürdürmenin ölüme gitmekten daha iyi birşey olduğunu hissettirdi. Ama ne olursa olsun insan yine de ölüme gitmek istiyor. Bu, önümüze gelmiş bir hediye paketini açma merakını duymak gibi.
Jack London’ın kitabındaki kahramanı (Martin Eden), yaşamak için onu bu dünyada tutacak hiç birşey kalmadığında, kendini boşlukta hissediyordu. Okyanusa açılan bir gemiye binip, okyanusun derin bir yerinde kendini sulara bırakıyor. İlk ölüm girişiminde yaşam duygusu galip geliyor ve suyun yüzeyine geri dönüyor. Sonra derin bir nefes alıp geri dönmeyi düşünse bile kurtulamayacağını düşündüğü mesafeyi hedefliyor, amacına ulaşıyor ve orada ölüyor. Bu hikayeden de anlaşılacağı gibi ölüm bazen amaçta olabiliyor.
Adem TORAMAN
YORUMLAR
çok etkili bir deneyim yaşamışsın dostum."Ölümün takipte olduğu şu dünyada tereddüde yer yoktur.ancak kararlar almaya ve o kararları yaşamaya zaman vardır "demiş kızılderili bir bilge.
Ölüm yüce bir öğretmendir aslında.Onun söylediklerine daima kulak vermeliyiz.Çünkü hiç kimsenin yadsıyamayacağı tek gerçektir o.