- 1271 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Osmanlının Türklere Tutumu
Türkiye cumhuriyetinin kurucuları ile Osmanlının kurucularının aynı milletten olmaları ,
Osmanlı dönemi-Cumhuriyet yıllarını tek bir tarihsel blok olarak görmemizi gerektirirken,
neden cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türk tarihi Osmanlıdan bağımsız yazılmıştır.
“Türkler altı asır boyunca tarihsiz kaldı” denilmiştir.
Osmanlıyı tu-kaka ilan eden bu zihniyet kendi iddialarını gerekçelendirecek delillere ihtiyaç duymuştur.
İşte bu delillerden biri de Osmanlının Türklere iyi davranmadığı argümanıdır.
Osmanlını kendi kurucularını(Türkleri) veya diğer herhangi bir milleti aşağılayıp aşağılamadığının cevabı,
Osmanlın siyasal formasyonunu anlamakla verilebilir.
İmparatorluklarda etnik bilincin olmadığını,
hatta herhangi bir etnisitenin yükselmesine dahi müsaade edilmediğini bilmeden öne sürülecek her görüş,
günümüz modern-ulus devletin siyasal kodlarıyla,
geleneksel dönemin sosyal-siyasal yapılanmalarını yanlış bir biçimde yorumlamaya neden olacaktır .
Özellikle Kemalist çevrelerin Osmanlıyı bütün değerleri
ve kurumlarıyla görmezden gelmeleri sebepsiz değildir.
Meclisin açılışında “Altı yüzyıldır Türk toplumuna tasallut eden(musallat olan,başına bela olan) Osmanlının lağvına”
ifadesinin geçmesi de sebepsiz değildir.Tüm bunlar,
Cumhuriyeti bütün sistemleriyle imparatorluğun anti- tezi olarak gören zihniyetin ürünüdür.
O halde sorumuzu şöyle değiştirelim: Osmanlı hangi Türkleri hangi gerekçelerle küçümsemiştir?
Sebep etnik boyutuyla bir ötekileştirme değilse-ki olamazdı,
çünkü Osmanlı da Türktü-nedir?
Osmanlıdaki “idrak edemeyen Türk” (etrak-ı bi idrak),
"çirkin yüzlü türk"(türk-bed ilka),"azgın türk"(türk-i sütürk)
gibi aşağılamalar neyi ifade etmektedir?
Cevap sınıfsal ve siyasal sebeplerde aranmalıdır.
Zira aşağılanan Türkler, yerleşik-medeni Türkler değil;
göçebe-bedevi Türklerdi.
Göçebe yaşam tarzı sürenler devlet için bir tehdit unsuruydu.
Devlet bunlardan vergi alamıyor, bunları askere çağıramıyordu.
Ayrıca kültürel değerlerden yoksun oldukları için toplumda sosyal prestijleri de yoktu.
İşte bu sebeplerle sadece Türkler değil,
göçebe yaşam tarzı süren diğer milletler de aynı tavrı görmüşlerdir.
H.Z Peygamberin milletinden oldukları için kavm-i necip (asil millet) diye el üstünde tutulan Arapların bile göçebeleri
“kötü düşünceli Arap” ” kötü eylemli Arap” “talancı soyguncu Arap” diye hor görülmüştür.
Demek ki aşağılanan herhangi bir millet değil, bedevi- göçebe yaşam biçimidir.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığım sınıfsal sebepler dışında,
Osmanlının türkler açısından menfi tutumunun siyasal sebeplerine de değinmeden geçmek, tarihi;
sınıf savaşlarından ibaret gören Marksist perspektifin dışına çıkamamak olacaktır.
Bu siyasal sebepleri (usta tarihçilerimizden Halil İnalcık’tan öğrendiğimiz kadarıyla) şöyle özetleyebiliriz:
Osmanlının karşısında saf bir türkmen devleti olan Akkoyunlular bulunduğundan
Osmanlı devleti kendi türklerini,
akkoyunlu devletinin türklerinden ayırdetme ihtiyacı duydu.
Bu siyasi ihtiyaç sonucu Osmanlı kendi türklerini "yörük" diye isimlendirdi.
Yörükler genellikle Anadoluda göçebe yaşayan,
çoğu Alevilerden oluşan bir topluluktu.
Bunların Bir Şii devleti olan İsmaililere
ve liderleri olan Şah İsmaile hayranlıkları biliniyor.
Osmanlı-İsmaili arasındaki mezhepsel rekabette;
(İsmaili devletinin resmi mezhebi olan Şiiliğin,
Osmanlının resmi mezhebi olan Sünniliğe göre Aleviliğe daha yakın teolojik ve kültürel karakterinin de etkisiyle), "yörükler" Şah İsmailden yana tavır aldılar.
Bunu apaçık bir ihanet olarak gören Osmanlı,
bu "ihaneti" karşılıksız bırakmamak adına psikolojik baskıda bulunmuş
hatta Yavuz Sultan Selim,
Şah İsmail üzerine sefere çıkarken 40.000 Aleviyi kılıçtan geçirmişti.
Maksat hasıl oldu mu bilmiyorum, ama aynı Osmanlının ,
Celali ayaklanmalarına katılan türklere.
"türk-i sütürk" yani, "azgın türkler"
diye sataştığını da hatırlatmakta fayda görüyorum.
Son söz olarak Osmanlının Kürtlere tutumu nasıl olmuştur diye soracak olursak
,aynı metodolojik yöntem ile cevaplayabiliriz:
göçebesine ayrı yerleşiğine ayrı,itaat edenine ayrı başkaldıranına ayrı
YORUMLAR
Halil İnalcık hoca, bu ülkenin en iyi tarihçilerinden biridir ve belki de en güvenilir olanıdır. Ancak Şiilik - Sünnilik ayrışmasında Yavuz Selim ile Şah İsmail çekişmesini incelerken; bir de Ziya Şakir'in " Mezhepler Tarihi ve Şah İsmail" adlı eserine bakmakta fayda var.
Kısa ama yararlı bir yazı olmuş. Saygılar.