- 792 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ulaşamayan Mektup
İki adam; adam gibi adam. Vatanını seven iki mavi gözlü adam.
Birisi; kurduğu ordusu ve halkı ile vatanını kurtardı. Diğeri; kalemi ile vatanına, halkına, sevdiklerine şiirler yazdı. Yazıları ile Faşizmi yerden yere vurdu.Diğeri ise hasta yatağında bile; mavi gözleri ile Faşizme göz dağı ve korku verdi.
Mussolini; yıllardan beri Antalya’ya çıkmak istiyor ama Atatürk’ün yine çizmelerini giymesinden korkuyordu.Almanya’da doğmuş olan korkunç Hitler Faşizmi de Türk kamuoyuna sıcak görünmeye çalışıyor ve Türkiye’ye zehirli tohumlarını atmaya çalışıyor, çiçek atsın diye bekliyordu. Saksısı Maraşel Fevzi Çakmak, toprağı Recep Peker di.
Nazım Hikmet ise bunları uzaktan izliyor ve sezgilerini kalemi ile dile getirmeye çalışıyordu.
Batıdan kara bulutlar gibi,SS ordularının gümbürtüleri gelmekteydi.Nazım Hikmet;
’’Sesler geliyor gün batımından sesler
Koynunda güneşin kaybolduğu
zindan aydınlanacak mı?’’
diye soruyor ve güneşin büsbütün battığını görüyordu.
Nazım Hikmet; otuz yaşlarında iken ünü Avrupa’ya taşmış bir şairdi. Nazım Hikmet’in son zamanlarda yazdığı yazılar, kitaplar hep faşizme karşıydı.
İspanya’ya kapkara bir ilkçağ ejderhası gibi yerleşen, yüzbinlerce köylüyü, işçiyi,aydını yokedenFranko Faşizmi,Antalya kıyılarımıza kur yapan;Atatürk’ün bir daha çizme giymesinden korkan ve sonra dümenini Etopya’ya(Habeşistan) na kırıp burayı ateş ve kan içinde sömürge yapan Mussolini Faşizmi, doğudaki İslav ülkelerine doğru ateş saçarak ilelemeye çalışan Hitler Faşizmi, Nazım Hikmet’in öteden beri en büyük düşmanlarıydı.
Faşizme karşı yakın dostları ile dergi çıkarmaya çalışıyordu.Çünkü Türkiyedeki ; Türk burjuvasının pek yakında Hitler Faşizminin av alanını gireceğini biliyordu.
Nazım Hikmet; haber gazetesindeki’’Yaşama Hakkı’’ adlı eseri yarıda kesilen romanı İspanyol Faşizmine karşı yazılmıştı.
Kan Konuşmaz adlı romanı;Hitler Faşizminin ırkçı ilkelerine karşı açılmış koca bir polemik kapısıydı.
’’Taranto Babu’ya mektuplar adlı güzel şiirler, Habeşistan’ı işgal edip Mussolini canavarının kara faşizmine karşı yazılmıştı.
Atatürk’se yeni dünya savaşının kıyılarına gelip dayanmış olması Türkiyeyi kendisinden sonra ne gibi serüvenlere sürükleyeceğini düşünerek çevresindekileri bu konuda uyarmaya çalışıyordu.
Atatürk’te, Nazım Hikmet’te özdeş düşünüyorlardı. bAma bürokratların çoğunluğu ve faşizmin Türkiyedeki saksısı Mareşal Fevzi Çakmak, toprağı Recep Peker bir takım ayak oyunları ile Türk şairi Nazım Hikmeti yoketmek düşüncesiyle tutuklamışlar ve kör bir hücreye atmışlar ve adınada’’Harpokulu Olayı’’ demişlerdi.
Mareşal Fevzi Çakmak; Nazım Hikmet’in kurşuna dizilebilmesi uğruna herşeyi yapmaya hazırdı fakat hukuk ona bu olanağı tanımıyordu.
Hitlerin adamları; Mareşalin destekçisi idiler.
Mareşalin; Nazımın kaçmasını sağlayıp onu Keskin dağlarında vurdurmak istemesi Atatürk’ün kulağına gitti, hemen önlem alınarak bu olay önlendi.
Nazım Hikmet bu arada ondört yıllık bir hapis sürecine girmişti.
Atatürk ise yüreğindeki bağışlamak duygusu ile rahatlayacaktı.
Sadri Ertem, içişleri bakanı Şükrü Kaya’yı görmüş,eğer Nazım Hikmet Atatürk’e özel bir mektup yazarsa onu paşaya götürmeye söz vermişti.
Nazım Hikmet; Şükrü Kaya’yı hiç sevmez ve ona güvenemezdi.
Ama Atatürk’ün babacan yanlarını ve onun Hitler Faşizmine hiç kulak asmadığını çok iyi biliyordu.Kara verip şu mektubu yazdı:
’’Cumhurbaşkanı Atatürk’ün yüksek katına,
’’Türk ordusunu ayaklanışına kışkırttığım savıyla onbeş yıl ağır hapis cezası giydim.Şimdi de Türk donanmasını ayaklanışa kışkırtmakla suçlandırılıyorum.Türk devrimine, senin adına antiçerim ki, suçsuzum.Askeri ayaklanışa kışkırtmadım. Kör değilim. Senin yaptığın her ileri dev atılımını anlayabilen bir kafam, yurdumu seven bir yüreğim var.Yurdumun, devrimci senin karşında alnım açıktır.Yüksek askeri makamlar,devlet, adalet,küçük,bürokrat gizli rejim düşmanlarınca aldatılıyorlar.Askeri; ayaklanışa kışkırtmadım.Deli,serseri,gerici,satılmış,devrim,yurt haini değilim ki,bunu bir an olsun düşünebileyim..Askeri; ayaklanışa kışkırtmadım.Senin yapıtına,sana aziz olanTürk dilinin inanmış bir şairiyim.Sırtıma yüklenen, yükletilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kerte sabırlı olabilirim.
Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile ilgilendirmek istemezdim. Bağışla beni.Seni bir an kendimle uğraştırdımsa, alnıma vurulmak istenen bu’’devrim askerini ayaklanışa kışkırtmak’’ damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır.Başvurabileceğim büyük devrimci baş sensin.
Kemalizmden, senden adalet istiyorum.Türk devrimine,senin başına antiçerim ki, suçsuzum.’’Ne yazık ki bu mektup ghiç bir zaman Atatürk’ün eline ulaşamayacaktı.
Vatanını çok seven iki mavi gözlü adamdan birisi 10 KASIM 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş geçe bu dünyadan göç edecek, diğeri ise yıllarca hapislerde ve sürgünlerde çürüyecek ve vatanına hasret ölecek ve şimdi de iktidar hırsı yüzünden itibarı iade edilecek, mezarı Türkiye’ye getirilecek. Çok geç artık.
Nazım Hikmet’in yaşadıklarının tek sorumlusu Hitler gibi düşünenelerdir; Hitler’in taa Berchtesgaden kayalıklarından attığı tokat,Nazımın yirminci yüzyıl şairinin yüzünde şaklamış onu faşizmin uluslararası zulmünden hiç kimse kurtaramamıştır.
YORUMLAR
Bu yazı, baştan sona insanda bir tebessüm uyandırıyor!
Ciddiyetle bakıldığında ise, Recep Peker'in faşizan tutumları birçok çevre tarafından bilinen ve kabul edilen bir olgudur.
Mareşal Çakmak'ı da bu faşizan tutuma dahil etmek ise çirkin bir yaklaşımdır.
Nerdeyse Atatürk ile özdeş hale getirilmeye çalışılan ikinci mavi gözlü adam; acaba kaçıp da sığındığı bir başka diktatör, kızıl faşist Stalin ile nasıl bir ilişkiye girmiştir?
Hem faşizan yönetimleri eleştirmak hem de yeni yeni yerleştirilmeye çalışılan demokratik açılımları küçümsemek ve sırt çevirmek yaman bir çelişki değil mi?
Her fikir saygıya değerdir; fikir olduğu müddetçe.
Saygılarımla.