- 1239 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İDA' YA YAZ MEKTUBU
KIRIK BİR TESTİYDİN SEN *
Çocuk ben seni adını unuttuğum
Bir sokağa benzetirdim
Elimdeki gülü düşürdüğüm
Köprüydün sen
Ben seni ayrı kaldığım
Şehirlere benzetirdim
Çamlardan sarkan kozalak güzelliğine
İnce ladinlere benzetirdim
Eski evlerde unuttuğum
Kırık bir testiydin sen
Ben seni uzak temmuzlarda
Yangınlara benzetirdim
A H M E T U Y S A L
Sevgili Ahmet Ağabey,
"Kırık bir testi" güzelliğinde şiirlerin. Uzak temmuzlar, yangınlar, yağmurlar... Tıpkı çocukluğumuz gibi. Adını unuttuğumuz sokaklar, su arkları, domates evlekleri, elma bahçeleri,kiraz şenlikleri. Bağevinde unutulmuş eski bir bağbıçağı. Irmak boylarındaki kavakların yalnızlığı. Özlemini kalbimizde durmadan büyüttüğümüz onca sevda.
Seviyorum seni, en çok da şiire duyduğun büyük saygıyı. Günümüzde şiirin miladını neredeyse kendisiyle başlatıp, has şiirin izinden gitmek kaygısı taşımayan genç şairin; 1938 doğumlu Ahmet Uysal’ın ilk şiir kitabını **, neden elli altı yaşında yayımladığını düşünmesini isterdim. Şiire yaklaşımındaki olağanüstü sorumluluğu da.
Daha çok yeni, Kastamonu-Küre Dağları’nı bir mayıs göğünde geçerken; boylarına ve sıklığına -küçük bir çocuğun- şaşkınlığıyla baktığım çamlara, çınarlara, ladinlere benzetirdim Ahmet Uysal şiirini. İda’ya bir yaz mektubu olsun isterdim.
"Dağ yolunda kırk yıl / Bekleyen sarı yılanın / Sıyırdım yaz gömleğini" demişsin ya; 1986’nın temmuz sıcağında konuk olduğum bir orman köyünü anımsadım. Bursa-Mustafakemalpaşa’ya bağlı bir yörük köyü. Zirvede ağaçtan yapılmış on-on beş ev. Küçücük bir cami, minaresi de ahşaptan. Yemyeşil, yitik bir cennet gibi. Ne yana dönseniz, ağacın türküsünü işittiğiniz. Köyün biraz uzağı, akşamüzeri yatak’ta *** ; köy çobanının odun ateşinde demlediği çayın tadını bulamadım bir daha. Gelincikler, kır çiçekleri arasına yatırılmış upuzun bir ağacın oyuk gövdesinden akan kaynak suyunun, buz kesen yalnızlığını... Ayrılırken yörük kızlarının çeyizinden armağan çorapların, oyalı yemenilerin tığişi güzelliğini unutmadım. Hoşsohbet, güleryüzlü Yörük Ana’yı hiç.
O güzelim "Yaz Duruyor" şiirinden: "Şiir birikti yaz duruyor / Gecenin dokunuşu tenime" Kasaba evlerindeki eski bir sandıkta, taşralı utangaçlığımızın alazı "Aşkın ince gömleği duruyor" hâlâ. O "Bakışı kanadı kırık kuşun" Ve "Su kıyısındaki ıssızlık" ta "Sakladığın gül çubuğu duruyor."
Yine temmuz. Her zaman acıyla. Kıyımlar, ürpertiler, ayrılıklarla: "Bu temmuz acısı çok eski / yazlardan kaldı bana / Serin ıslak ürpertisi / toprak damlı evlerin / Sonra yağmurun sonra / kuruyan otların sesi (.......) "Senden kaldı ıslak çakıllara / yansıyan çocuk yüzleri"
Çankırı’da "Çörçil Affe". Beni on yaşıma kadar büyüten; bir zaman köylerde eşekle basma-pazen satmış, okuma yazması da olmayan babaannem. Derdi ki hep: "Evlat sermaye, torun da kârmış." Yakında bir torun geliyormuş Ahmet Ağabeye. Adı belki de Ege. Deniz’lerle yaşatsın umudumuzu, dağlarla...
Kırmızı hatmi, ahududu, zakkum ve kekiklerin çoğalttığı sonsuz yalnızlıkta, yazmayı sürdürüyor O: "İnceldikçe acıtıyor kalbimi / Bu şiir bu imge bu yalnızlık"
"Uzak Yazlarda" unutulmuş yüreğinden öpüyorum seni...
________________________________
* Uzak Yazlarda, 1998 C.A. Kansu Şiir Ödülü, Düşlem Yayınları, Bursa Nisan 1998
** Sularla, Yeni Biçem Yayınları, Bursa 1994
*** Yatak, Yörüklerde çobanların gece kaldıkları kulübeye verilen ad
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.