- 2603 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNİ AŞMAK!
“Zahmet rahmettir.” denir. Kendini aşmak içinde gerçekten zahmet gerekir. Zahmet: Yorulmak demektir. Zahmet: Düşünmek demektir. Zahmet Çiledir. Hâsılı zahmet: Emektir, sıkıntıdır, üzüntüdür. Ama sonu rahmettir, meyvesi tatlıdır.
İnsan hayatında ve devletlerin hayatında çoklukla kendini aşan, kendi imkânsızlıklarını imkâna çeviren, sonra meyvesini zenginliğe çeviren topluluklar, devletler vardır.
Tarihte ve günümüzde nice yeraltı ve yer üstü zenginliklerini değerlendiremeyip başkalarının zenginliğine zenginlik katan, kendi toplumu fakirlik içinde hayat süren devletler ve milletler varken; kendi topraklarında hiçbir maddi imkân olmadığı halde başkalarından aldığı hammadde ve kendi ürettiği, geliştirdiği teknoloji ile fakirliğini güce tahvil eden milletler, devletler de vardır.
Gelişmeyi, güçlenmeyi, bağımsızlığı şiar edinmiş, başarısızlığı zül kabul eden toplumlar, gelişip güçlenmiş ve zenginleşmişlerdir. Tabii olarak; maddi zenginliği artan toplumların kültürel anlamda milli kültürüne sahip çıktığını ve geliştirdiğini de görmekteyiz.
Tarih şahittir ki; milli kimliğini kaybeden toplumların maddi olarak ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, hürriyetlerini ve zenginliklerini kaybettiklerini, kendilerinden daha zayıf toplumlar tarafından sömürüldüklerini görmekteyiz
Kendini aşmak demek? Milli kültürünü, milli politikalarını, milli çizgilerini korumak ve güçlendirmek demektir..Milli kimliğini güçlendirmeyen, milli kimliğinden ödün veren toplumların her geçen gün biraz daha deforme olduklarını ve zafiyet gösterdiklerini görmek için tarihin sayfalarına bakmak yeter de artar sanırım.
Müslüman Türk milleti, asırlar var ki, yine kendi aydınları tarafından milli ve kültürel kimliği örselene örselene milli duygu ve harsından uzaklaşmış, sorunlarının çözümü için kendi tarihine bakması gerekirken, çözümü batı uygarlığında aramıştır.
Biz batı dünyasına ne kadar yaklaşmış isek batı kültür medeniyeti de bizi kendimizden uzaklaştırmış, fakat kendisine yaklaştırmamıştır. Belli bir mesafede tutmuştur.
Bizim kökümüz olan Osmanlı Devletinin aydın görüşlü devlet adamları, Batının ilmini, fennini almak için gençlerimizi ve aydın(!)larımızı Avrupa’ya göndermişler. Onların ilim ve irfanla döneceğini beklerken; gidenler hürriyet ve musavvat naraları ile dönmüşlerdir.
Acı olan ise vatanın sonu bizzat bu aydınlar tarafından hazırlanmış, Levanten kılıklı aydınlar komitacılarla bir olup, vatanı onlarca parçaya bölmüşler; uğruna türküler yaktığımız, şehitler verdiğimiz vatan toprakları bir bir elimizden gitmiş ve kala kala elimizde bir Anadolu kalıvermiştir.
Hani kendini aşmak dedikte! Kendimizi biz böyle aştık(!) Üçyüz yıldan beri peşine takıldığımız Batı bize ne kendinden saydı, nede içine aldı. Bizde çaresiz âşıklar gibi Avrupa’nın kapısında melül melül bekliyoruz.
Birileri Türkiye’nin kabuğunu kırdığını, kendini aştığını söyleye dursun, bizler hala devleti ile milleti kavgamıza devam edelim. Hala milletin inanç ve ideallerini, ibadetlerini Arap adetleri olarak niteleyip, milletin kültürüne değerlerine saldıralım(!?)Sonrada kendimizi aşmaktan dem vuralım.
Bir devletin kendini aşabilmesi için milleti ile milli ve manevi değerlerde birleşmesi, onlara saygılı olması ve onları koruması gerekir. Milli değerlerine sahip çıkan devlet adamları ise mesaisine en son gayretini verip, Ar-Ge.’si ile üretimi ile, teknoloji üretimi ile muasır medeniyetlerin-burada anlaşılması gereken Avrupa medeniyeti değil-üzerine çıkmasıdır.
Taklitte, inançlara saldırmakta batı medeniyetini ve haçlı anlayışını örnek almakla asla kendimizi aşamaz ve muasır medeniyet seviyesini çıkamayız..Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin