- 1186 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
SENİ AFFETMEYECEĞİM !
“ Mert ! Hayatım yemek hazır. Hadi sofraya gel. Soğuyacak yemekler. !
“ Tamam geliyorum Sevda ! Çocuklar oturdular mı ! Ellerimi yıkayıp geliyorum. !
Mert ile Sevda on beş yıldır evliydiler. Mert bir bankada çalışıyor, sevda ise öğretmendi. İki tane de çocukları vardı. Biri kız, öbürü erkek. İkisi de çalıştığı için belli kurallar içerisinde aksatmayacak şekilde yardımlaşıyorlardı eve ait sorumlulukları. Evlendikleri günden bu yana uygulamışlar ve başarılı olmuşlardı. Çocukların sorumluluğunu Sevda üstlenmişti. Bazı günler dersi olmuyordu. Diğer günlerde de, okul çıkışında evine geliyor ve çocuklarıyla ilgileniyordu. Diğer işleri de paylaşmışlardı. Mert bankadan geç çıktığı için çok fazla da faydası olmuyordu. O da tatil günlerinde yardım ederdi eşine. Bu şekilde bir yaşamları vardı.
Anne ve baba sevgisini tatmamıştı. O yüzden de çocuklarına aşırı bir düşkünlüğü vardı. Onun için de, işten geldikten sonra onlarla oynardı. Evin içinde o önde koşar, arkasında çocukları şen kahkahalar içinde koştururlardı. Bazen kendi kendine dalar gider, geçmişteki yaşamını bilen Sevda anlardı ki yine Mert geçmişe dönmüş . O akşam yemekten sonra koltukta otururken de aynı durumaydı Mert.
“ Mert anne ve baba sevgisinin eksikliğini hep hissetmişti içinde. Bir yetimhanede büyümüştü. Oradaki bakıcıları ve öğretmenlerini annesi gibi, yurt müdürü olan Hasan babayı da babası yerine koymuştu. Onların başını okşamaları ve ona gülümsemeleri bile bu duygu açlığını gidermesine yetiyordu.
Hasan baba, çok iyi bir insandı. Mert’ i çok severdi. Artık onun için Mert bir oğul gibiydi. Diğer çocuklarla aynı görür ama Mert’ i farklı severdi. Onu her konuda desteklemişti. Mert’ in jimnastiğe ilgisi vardı. Hasan baba bunu fark edince,
kendisini yüreklendirmiş ve yarışmalara katılmasını sağlamıştı. Mert’ te karşılığını ödüller alarak vermişti kendisine. Sonra liseyi bitirmiş ve üniversiteye başlamıştı. Orada okurken de desteğini kesmemiş, ona aylık olarak para göndermeye devam etmişti. Şu andaki hayatını ona borçluydu aslında. O günler gözünün önüne geliyordu. Şimdi olduğu gibi.
Aklının başına yenice geldiği günlerden biriydi. Bahçede oturmuş düşünüyordu Mert. Gözleri ayağının altında duran bir taşa takılmış vaziyette, kim oluğunu ve ailesinin nerede olduğunu sorguluyordu kendi kendine. Bir ailesi var mıydı acaba? Bildiği bileli ,bu bahçe duvarlarının içinde yaşıyordu. Hiç kimse de gelmemişti bugüne kadar ziyaretine. Tam o sırada, odasının camından onu gören Hasan baba, Mert’ i merak ederek yanına inmişti.
“ Oğlum Mert ne yapıyorsun burada tek başına?
“ Hiç “ diyerek omuzlarını silkti.
“Hadi anlat oğlum, seni dinliyorum. “
“ Hasan baba, benim ailem yok mu? Neden gelmiyorlar ?“
“ Oğlum, sadece sen değilsin ki, buradaki arkadaşlarının da ailesi yok. Bizler sizin aileniziz. Hepinizin öyküsü farklı. Geleceğin için hayata sarılmaya bak . Çok çalış derslerine ve bir meslek sahibi ol. İleride doğacak çocuklarına iyi bir baba olabilmek için.
“ Çalışacağım Hasan baba ama sen benim ailemin nerede olduğunu biliyor musun? ? Biliyorsan lütfen söyle. Yalvarırım sana. "
“ Oğlum, ben de fazla bir şey bilmiyorum. Ama kayıtlardan bildiğim kadarıyla, baban yurtdışında çalışıyormuş.Orada çalışırken vefat etmiş. Annen de Türkiye’ de memleketiniz olan Samsun ‘ da oturuyormuş. Siz dört kardeşmişsiniz. En büyükleriniz erken yaşta evlenmiş ve en küçükleri senmişsin. Baban öldükten sonra annen evlenmek zorunda kalmış veya evlenmiş. Öbür kardeşlerinden senin büyüğünü halan sahiplenmiş, bir tanesi de evi terk etmiş. Seni de bizim yurda yerleştirmişler. Sen geldiğinde ben buradaydım , ama seni aileden insanlar getirmediği için daha fazla bir bilgim yok. Fakat o günden bugüne hep buradasın. Seni ben kendi çocuğum gibi gördüm hep. “
“ Peki, annem neden evlenmiş. Bu kadar mı zor çocuklarına kol kanat germek Hasan baba ! "
“ Bilemeyiz ki oğlum. Onun o anki ruh halini bilmek gerekir. Neden evlendi. Evlenmek zorunda mı kaldı. Yoksa kolay yolu mu seçmek işine geldi. Bilemeyiz.
“ Hasan baba ! ben annemi ömrümün sonuna kadar affetmeyeceğim. Beni ve kardeşlerimi bıraktığı, dağılmamıza neden olduğu için. “
“ Yapma oğlum, öyle şey olmaz. Anne hakkı ödenmez. Belki ileride bulursan, bunun için pişmanlık duyabilirsin “
O günden sonra Mert bir daha bu konuda konuşmadı. Artık geleceği için uğraşıyordu. Dersleri çok iyiydi. Derslerinin yanında sporla da ilgileniyor, negatif enerjisini ve içinde biriken kini bu şekilde atıyordu. Karnelerinin yanında takdir belgesiyle geliyordu yurda. Hasan babaya gururla takdim ediyordu. Hasan babanın gözlerinde gurur vardı. O yüzden de buradan ayrıldıktan sonra da desteğini kesmeyecekti.
Mert Üniversiteyi başarıyla bitirmişti. Bankanın açtığı sınavlara girmiş ve kazanmıştı. Artık geleceğe güvenle bakıyordu. Yıllar önce yatakhanede başını yorganının altına sokarak ağlayan Mert yoktu aynada. Gözlerinde güven ve cesaret olan Mert vardı. Onun bu duruma gelmesinde emeği geçen Hasan babasına vefa borcunu ödeyemezdi ömrünün sonuna kadar. Hasan babası da emekli olmuştu. Bulundukları şehire yerleşmişti. Her hafta sonu onu ziyaret ederdi. Birlikte dışarı çıkar ve tavla oynarlar saatlerce sohbet ederlerdi. İlk maaşıyla ona kravat ile cüzdan almıştı. Onun için yaptıkları için çok azdı ama ancak onları alabilmişti. Hediyesini verdiğinde Hasan babanın gözleri dolmuş ve çok duygulanmıştı.
Sevda ile evlendikten sonra da beraber gitmeye başlamışlardı. İlk çocukları doğduğunda dede olmanın sevincini yaşamıştı Hasan baba. Ölünceye kadar da bu ilişki devam edecekti. O sanki gerçek babasıydı Mert ‘ in .
“ Mert, hayatım kahve içer misin. Kahve yapıyorum.
“ İçerim canım “
“ Yalnız kahvemi masamda içeceğim. Faacebook’ deki mesajlarıma bakacağım. “
“ Tamam hayatım, oraya getiririm ben “
Dedikten sonra bilgisayarının başına geçti Mert. Son zamanlarda epey vakit geçirmeye başlamıştı bu sitede. Sınıf arkadaşlarını buluyor, onlarla iletişime geçiyordu bu sayede.
O arada mesajlarını açtığında kendi soyadını taşıyan bir kişiden mesaj geldiğini fark etti. Mesajda, amcasının oğlu olduğunu yazıyordu bu kişi. Tesadüfen bulmuştu kendisini. Hemen o da karşılık mesajı attı. Mesajları arka arkaya devam etti. Sonra mail adreslerini ve telefon numaralarını aldılar.
Bir süre sonra Mert amcasının oğlunu aradı. Aramadan önce epey bir heyecan yaşadı. Yıllar sonra bir yabancıyı tanıyor ve aynı kanı taşıdıklarını öğreniyordu. Elleri telefonunun üstünde epey bir gezindikten sonra ancak çevirebildi numaraları.
“ Alo, Merhaba, Murat Gülcan ile mi görüşüyorum. “
“ Evet ben Murat Gülcan, siz kimsiniz ?
“ Ben Mert Gülcan,amcanızın oğlu “
İkisinin de sesi birden kesildi. İkisi de aynı duyguları yaşamıştı sanki. Epey bir sessizlikten sonra Mert
“ Nerede oturuyorsun Murat ? seninle yüzyüze konuşmak istiyorum “
“ Ben İstanbul’ da oturuyorum. “
deyince Mert çok sevindi. Aynı şehirde yaşıyorlardı. Ve bulunmaz bir fırsattı. Hemen o konuşmada, yakın bir tarihte buluşmak üzere sözleştiler.
DEVAM EDECEK