- 1031 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ZÜMER 42
--“Uf ! Nasıl da tutulmuş her tarafım. Asırlık uykudaymışım da taşlaşmış gibi ağır göz kapaklarım. Kollarım, bacaklarım, damarlarıma iğneler batıyor.Yüzüm gözüm ter içinde. Alevlerde kalmış gibi.O halde neden üşüyorum? O kadar da yapılacak işim varken uyumanın sırası mıydı ?” diyorum, yatağımdan doğrulurken. Dinlenmek için yattığımı hatırlıyorum da neden daha da yorgun uyandığımı anlayamıyorum.
Gözüm, odanın kapı arkasında oturmuş küçük oğluma ilişiyor;
--“ Oğlum, bebeğim sen neden kapının arkasında oturmuş kollarının arasına gizlemişsin akıllı başını? Ne o, neden hıçkırıyorsun ? Ah meleğim uyumuş kalmışım.Karnın acıktı değil mi? Hemen bir şeyler hazırlarım.Gel kollarıma! Gel kuzum! Uyandırsaydın ya beni! Ağlama boncuk gözlüm, ağlama nurum ! Hemen geliyorum. İçerden sesler geliyor canımın içi, misafir mi geldi ? Hay Allah, ne derinmiş uykum! Nasıl da duymadım. Neden haber vermediniz annesinin kuzusu ? Sil gözlerini sil, yüzümü yıkayıp hemen geliyorum.”
Salondan sesler geliyor,salona gidiyorum;
--“A, anne ! Anneme ne oldu ? Neden kanepede baygın, uzanmış ? Abla, sen ne zaman geldin onca yoldan ? Hiç söylemedin geleceğinizi.Hazırlık yapardım.Annem neden yatıyor burada ? Hasta mı yoksa ? Yoksa bir şey mi oldu ? Benden mi sakladınız ? Beni uyuttunuz mu ?
Söyle ablam, söyle bu kalabalık ne ? Bütün sevdiklerim neden toplandınız ? Düğün mü var söylesenize ? Anladım…Ne kadar da aptalım ! Az önce kapı arkasında ağlayan miniğimin sünneti için geldiniz. Kaçtı saklandı değil mi korkudan ? Asmayın yüzünüzü ! Ben şimdi öpücüklerimle kandırır getiririm.Olmadı dondurma dedim mi koşa koşa gelir.”
Bu kez de yan odadan sesler duyuyorum, oraya yöneliyorum. Kapı aralığından içeri bakıyorum. Karşı kanepede eşim; dirsekleri dizlerinde, iki avucunu şakaklarına dayamış yere bakıyor.Ters giden bir şeyler olmalı diye düşünüyorum. Hiç kımıldamıyor. Hemen yanında ağabeyi, elinde telefon, telâşla birilerine bir şeyler anlatıyor. Karşı koltukta yıllardır görmediğim amcam; nasıl da yaşlanmış. Kısık sesle mırıldanıyor. Kulak kesiliyorum; sesini biraz duymak istiyorum ki sesi babamın sesine benziyor.
Küçücük odaya onca adam nasıl sığmış diye düşünürken odayı sise bürüyen sigara dumanının pencereden süzülüp gitmesine takılıyor gözlerim. Yeğenlerim, komşularım, kardeşim…Ah yetimim! Ah benim kara kaşlı kardeşim ! El kadar çocuktun daha dün…
Eşim, yavaşça yerinden doğruluyor. Kapıya doğru adım attığında kenara çekiliyorum.
--“Canım, misafirlerimiz gelmiş de beni neden uyandırmadın ? Neredeyse ikindi olmak üzere.Yemek yapardım. Ne bileyim pasta, börek… Hiç değilse etrafı toplardım.”
Eşim tek kelime etmeden yatak odasına giriyor.Gardırobun kapısını açıp uzun uzun bakıyor.Tuvalet aynasının çekmecelerini aralayıp karıştırıyor.
--“Ne arıyorsun canım ? “ diyorum, susuyor. Nasıl da mahcup oluyorum.Tabi ya bugün evde mevlit var ve ben uyuyakalmışım. Olacak iş mi bu ! Tabi herkes tavır alır bu durumda.
--“ Buldum, buldum ! “ diye bir ses duyuyorum salondan. Salona koşuyorum; annem hâlâ baygın, kanepede yatıyor.” E, üzülmüş kadın tabi benim bu vurdumduymaz hallerime.”
Masayı, odanın ortasından kenara çekmişler. Dantel örtüsünü ütülemiş hazırlamıştım, örtmemişler, sağlık olsun.
Kitaplığın en üst rafından ayetler kitabına uzanıyor üst kat komşum Hilmiye abla, eşime uzatıyor.
--“ Ah benim ahmak kafam ! Canım, tabi ya önceden hazır etmeliydim hepsini. Bak canım, gümüşlüğün üzerindeki kırmızı kaplamalı kutunun içinde Kur’an-ı Kerim var. Uzan canım al ! Hepsi orada. Hem hoca efendi geldi mi ? İçerde mi ? “diyorum.
Eşimin peşi sıra dolanırken kapı arkasında ağlayan küçük oğlum geliyor aklıma, koşuyorum;
Aman Allah’ım, orda değil ! Evin içinde dört dönüyorum ki iğne atsanız yere düşmez.
--“Bizim eve götürdüm” diyor en üst komşum, Hilmiye ablayla koridorda fısıldaşırken; “Yazık çocuk helak oldu.”
--“ Durun, neden götürdünüz kuzumu ?” demeye kalmıyor bir el dokunuyor omzuma. Önce irkiliyorum. Saçlarımın arasından süzülen tere bir o kadar daha ekleniyor. Arkamı dönüyorum;
--“ Baba, babam ! “
Sımsıkı sarılıyorum boynuna. Kokusunu çekiyorum doyasıya. Gülümsüyor…
--“Kızım “ diyor, “Gel, evimize gidiyoruz.” “ Hoş geldin…Benim evim burası ama.” diyecek oluyorum, gülümsüyor. O kalabalık içinde bir tek o gülümsüyor.
Bu gördüklerim rüya içinde rüya olmalı.Evet, evet öyle olmalı. Ben de uyandım sandığım rüyanın en derininde geziniyorum şu an. Yoksa özlediğim, sevdiğim onca insan üstelik yıllar önce toprağa emanet ettiğim babam nasıl olur da bir araya toplanır ki. Ama rüya da olsa çok güzel. Nasıl bir sürpriz bu böyle, özlediklerimin hasretini bir rüyada gideriyorum.Keyfini sürmeliyim belki de.
Tüm bunları düşünürken babam küçük odaya doğru yürüyor.Ben, peşinden bakıyorum.
Birden bire kollarımdan, bacaklarımdan kavrayan elleri hissediyorum. “ Durun ne çekiştiriyorsunuz ? Nereye götürüyorsunuz ? “demeye kalmıyor kendimi ıslanmış buluyorum.Başımdan aşağı sular dökülüyor.Bir tarafımda ablam, diğer tarafımda çok sevdiğim arkadaşım Ayşegül. Süslüyorlar beni. Saçlarımı tarıyorlar…
--“Üstümü örtün ! Ne vakit çıkardınız giysilerimi ? Utanıyorum, örtün beni !” diyorum. Susturuluyorum, duyulmuyorum.
Evet bu kesin rüya içinde rüya. Az sonra kâbuslarımdan uyandırdığı gibi uyandıracak eşim. Yanağıma tokat yiyecek ve hıçkırıklarla bir alemden diğerine geçeceğim. Geçişlerim zor olsa da saatlerce ağlama krizlerine girsem de, evet bu böyle olacak. Az sonra uyanacağım ve oğlumun sünnet davetinde pilav tenceresinin başında olacağım. Hem oğlum tereyağsız yer pilavı, biraz şehriyeli.Yanında buz gibi ayran, bol tuzlusundan. Hem annemi de kanepede uyandırmalıyım artık. Ellerini öpsem uyanır mı ?
--“Anne, çocukların çorapları orta çekmecede. Önemli evraklar en alt çekmecede, klasörün içinde. Sağlık karnen burada kalmış, kimliğin de içinde. Bak annem ilaçlarını ihmal etme ! Şekerini de ölçmeyi biliyorsun. Benim yaptığım gibi yapacaksın unutma. Tansiyonunu ölçerken de heyecanlanma, o yüzden hep yüksek çıkıyor ya! Ha, sırtına terlediğinde koyduğum tülbendin de dolapta. Yıkayacaktım geçenlerde, vazgeçtim koklayınca…
Sonra ablama döneceğim;
--“ Ablam, canım…Sakın gücenme sessizliğime.Ben şimdi değil, yıllar öncesinden kapanmıştım içime. “ diyeceğim. “ Sus şimdi, bugün senin en mutlu günün sonra konuşalım…” diyecek.
Arkadaşıma döneceğim;
--“Gülüm, bir şairin emaneti var bende. Şu iki kitabı Engin’e ve Hüseyin’e ulaştırır mısın ? Sonra kitaplığın alt gözünde karalamalarım var. Eh işte, benim en kıymetli miraslarım.” Diyeceğim.
Eşime uzatacağım kollarımı;
--“ ………………………………” Gözlerim yağmurunu dökecek avuçlarına. Sıkacak yumruklarını.
Az sonra uyanacağım ve kapının zili çalacak. Gülerek açacağım okuldan gelen büyük oğluma.
--“ Hoş geldin yosun gözlüm.” Diyeceğim. Ayak parmaklarımın üzerinde yükselerek yanaklarına ulaşacağım. Bütün yakışıklılığıyla uzun kirpiklerini kaşlarına değdirerek;
--“ Çok acıktım annem.” Diyecek yine. Şöyle aynanın önüne geçecek ve sivilcelerine homurdanacak.
--“ Geçecek dünyam, sen büyürken onlar küçülecek…” diyeceğim. Omuzlarına asılacağım yine ve zorla yakışıklı kavalyemle dans edeceğim.
Abi, kardeş iki meleğimin tatlı çekişmelerinde hakemlik yapacak, küçük yaramazlıkları örtbas edeceğim.
Şükürler edeceğim ardı arkası kesilmeyen.
Hem yarın olsun hele, ödemeler için bankaya gideceğim. Dönüşte alışverişe. Oradan geçmiş olsuna da gitmeli köşedeki evde yaşlı teyzeye. Of ! Ne kadar da yarım işlerim var bekleyen…
Ama neden salondaki sesler yükseldi birden ?
Annem, annem uyanmış ağlıyor. Uğultular yükseliyor. Bir şeyler söylüyorlar hep bir ağızdan seçemiyorum. “Sessiz olun! “ desem duymayacaklar.
Üzerimde beyaz bir elbise var. “Yürürüm ben, bırakın ! “ diyorum duymuyorlar. Son defa bakıyorum evime. Evimdeki sevdiklerime…
“Sizi, hepinizi çok ama çok seviyorum.”
“ Biliyorum, evet evet biliyorum. Asıl rüyadan ben şimdi uyanıyorum.”
28.5.2009
Özlem Pala
ZÜMER 42
“Allah (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”