- 619 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BATAKLIKTA BİR SERÇE - 1
Henüz yirmisinde, nişanlı bir genç kızdı, okulundan mezun olup, ilk öğretmenliğine başladığı günlerde..
İstanbul’un çok şirin sahil kasabalarından biri olan Pendik’te, annesi ile birlikte yaşıyordu
İlhan...İlk görev yeri, Pendik’e on kilometre kadar uzaklıktaki bir köy okulu idi..Akşam-
sabah gidip gelecekti okuluna...
İdealist bir öğretmen olmak vardı içinde. Severek ve isteyerek seçmişti bu mesleği.. Oysa
zamanında bir öğretmen olan babasını, öğretmenlere özel bir meslek hastalığından kaybet
mişti..
Okulunun olduğu Kurtköy, yaklaşık altmış haneli, elektriği olmayan, suları çeşmeden taşınan, ağaçlık, yeşillik, küçük ama şirin bir yerdi...Anadolu’da olmasa da oraları andırıyordu işte...
İlk gün bütün heyecanı ile görevinin başındaydı .Daha önce beş sınıfa bir öğretmenin baktığı okulda, onun gelişiyle, 1,2,3’ lere bir öğretmen - 4,5’ lere de o bakacaktı...
Öğrencilerini tanımaya çalıştı. İki sınıf yirmi kişiyi doldurmuyordu bile. Giyimlerine bakılırsa, çoğu da yoksul aile çocukları idi...
Ders sırasında bir ara çocuklar hafiften gülüşmeye, mırıldanmaya başladılar..
- Ne oldu, ne gülüyorsunuz , diye sordu öğrencilerine..
- Şey, öğretmenim, galiba Fikret işemiş, diye cevap verip, eli ile ağzını da kapayıp gülmeye
başladı bir öğrenci..
Fikret’in kim olduğunu öğrenip yanına gitti. Cılız, esmer, düşkün, perişan halde bir erkek öğrenci..Başı önde, yüzünü elleriyle örtmüş, paçalarından suyu akar vaziyette oturmak
taydı sırasında...
- Oğlum, niye söylemedin ? Ben seni tuvalete göndermez miydim ?
- Utandım öğretmenim, söyleyemedim, diye ağlayarak ve utancından yerin dibine girerek cevap verdi çocuk...
- İlhan öğretmen de üzüldü. Suçlu hissetti kendini..Demek ki çocuklara soğuk davranmış,
onlar kendisinden korkmuşlardı.. Vicadan azabı duymaya başladı. Şefkatle ilgilendi çocukla.
- Neyse oğlum, bir şey olmaz..Hadi şimdi git eve de annen üstünü değiştirsin..
Hiç bir şey demeden, yerinden kalkıp dışarı çıktı çocuk..
Onun bir annesi yoktu aslında. Varsa da yanlarında değildi. Bir evleri de yoktu üstelik. Ba
bası ile birlikte bir kahvede yaşıyorlardı. İş yerleri de, evleri - barkları da o kahveydi işte.
Bütün bunları diğer çocuklardan öğrendiğinde, vicdanı daha bir sızlar oldu İlhan öğretmenin..
Çocuk ıslak haliye kahveye gittiğinde, oradakiler güldüler, dalga geçtiler. Bir yığın da azar
işitti babasından. Üzüldü çocuk, kırıldı küçücük kalbi..Kahvenin bir köşesinde, doğru dü
rüst temizlenemeden değiştirdi üstündekileri. O gün okula dönmedi, utanmıştı çünkü...
( Sevgili dostlar ; bu benim hayatım..O sidikli çocuk benim. Ben de çok kişi gibi ’ hayatım roman ’ diyenlerdenim. )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Teşekkürler Hülya Hanım. Şarkılarımız çok güzel gerçekten..Çok dinledik, çok yandık zamanında..Hala da yanıyor muyuz ne ?
Bizimki pek hazır bulamıyor efendim. Bayağı emek sarf ediyor anlayacağınız. O yüzden olsa gerek, çok da lezzetli oluyor sofraya koydukları..
Fikret TEZAL tarafından 6/9/2009 5:55:11 PM zamanında düzenlenmiştir.
"Evde yemek masasına hazır gelmiş, pişmiş yemeği yemenin yavandır aslında tadı.."....Bu cümle mesaj yüklenmiş lakin yükü ağır(Bu cümleden haberi var mı yengemizin?...Şeytana uysam mı acaba İstanbuldan fısıldasam kuşlara konsalar sizin evin mutfak camına yenge bu saatlerde büyük olasılıkla yemek hazırlıyordur akşam için:)))Hoş görünüze sığındı latifem efendim.)
"Çorak toprağı kazıp, ekip de bekle bakalım yağmuru çöl kurağında...Bin bir emek ve umutla yetiştir rızkını da öyle getir sofrana...Bak bakalım, doyabilecek misin tadına..."...Emek ve umut söylerken bile dolu dolu sarıp sarmalıyor insanı.O rızk nasıl da bereket olur sofralara.
"yalvaririm mektup yaz, bes dakika ayir da
su serp yanan bagrima, sagligini duyur da
yaban gulu gibisin, dagda kirda bayirda
seni dermem imkansiz ruyalarim olmasa"..........ZEKAİ TUNCA'nın "İMKANSIZ" isimli Türk sanat müziği şarkısınız son kıtasını eklemek geldi içimden.Saygımla selamımla sn:Tezal.
Bu şarkı sözünün yaşanmış hikayesi vardır.
insanı hüzünlendiren, alıp uzaklara götüren şarkıdır. şöyle bir hikayesi olduğu rivayet edilir. zamanın trt radyosu sanatçılarından rahmetli melehat pars'a genç bir çocuk gider ve sizden özel ders almak istiyorum der. melahat pars bunu kabul eder ve derslere başlarlar. bir süre sonra bu genç adam kendisinden yaşça büyük olan melahat pars'a aşık olur ve kadın bunu fark eder. oldukça yetenekli bir çocuk olduğu için hevesini kırmak da istemez tersleyerek, çünkü bu kolay olanı seçmektir. senle mi uğraşacağım bu yaştan sonra bir de, git işine demek yerine o bu şarkıyı bu genç adam için besteler ve bu güzel eser oluşur.
Teşhis ; tam isabet : Ben gerçekten imkânsız aşklar için yaratılmışım..Benim için yazmış - söylemiş, Erol EVGİN, o şarkıyı..
Ve ben böyle olmaktan mutluyum...Kavuşulmayan , imkansız olan daha değerli oluyor ..
Fikret TEZAL tarafından 6/9/2009 10:14:56 AM zamanında düzenlenmiştir.
Biz sizi, en çok Bahar'la tanıdık ve özdeşleştirdik. Onca yıllık sevdanız yordu mu kalbinizi...Galiba siz imkansız aşklar için yaratılmışsınız şarkıdaki gibi...İlla ki imkansız olacaksa Bahar yerinde kalmalı.
çok güzel satırlar. Ustaca...Tebrik ediyorum sizi...Yazın biz okuyalım.Selamlarımla...
Evinin balkonuna şöyle bir çık benim için..Yıldızlara doğru bir bak..
Onlara söyle, kalbinden benim için geçenleri..
Yıldızlar, her zaman dost olmuşlardır bana...Mesajını mutlaka iletirler...
’ Seviyorum ’ de, ne olur...İstem dışı geldiğim şu dünyada, benim de bir sevenim olsun..Ve
ben bunu yıldızlardan duyayım...
Sesini duymadığım, yüzünü görmediğim, kavuşmayı bile dilemediğim, bir sevenim olsun
benim de....
Dinleme ne olur o şarkıyı ’
’ Dinle de vazgeç ’/ me , ne olur !...
Harika bir yazıydı : kutluyorum sizi gönülden efendim. Saygılar