Kavramak için görmek, görmek için de dikkatle bakmak gerek! - pitigrilli
Mustafa Cilasun
Mustafa Cilasun

Bir feryadın yansıması…

Yorum

Bir feryadın yansıması…

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

555

Okunma

Bir feryadın yansıması…


Feryat ediyordu Mine…

Kendini yerden yere atıyordu…

Yürekler dayanmıyordu artık yankılanan bu feryada.

Komşular kendi âlemlerinde, ilgisiz ve duyulan seslere bigane kalıyorlardı.

Güya bir bela istemiyorlardı.

Minenin annesi zavallı bir kadındı.

Çok saftı. Her söylenene inanırdı.

Minenin babası ise annesinden daha da saf bir insandı.

Kendi halinde, işine gidip gelen garip bir adamdı.

Evin yönetimi anneye aitti. Baba İsmail Efendi çok sessizdi.

Eşi Kıymet Hanım çok çile çekmiş, iki analı elinde büyümüş, bir yetimdi.

Tevekkeldi. Yüreği acıların senfonisiydi adeta.

Bir ah çektiği vakit ne çok şey gizli kalırdı, anlatamadıkları.

Üç çocukları vardı.

Safiye, mine Ve Tekcan diye…

Aralarında beş, üç, iki yaş farkı bulunuyordu.

Tekcan en küçükleri olan bir erkek kardeşleriydi.

Çok ufaktı on yaşlarında filan bu seslerin duyulduğunda.

İçi doluyordu, gözerli yaşarıyordu ama çaresiz kalıyordu.

Ablası minenin bu hazin durumu karşısında bizar oluyordu.

Elinden delen hiçbir şey toktu.

Bakmak zorunda kalmak onu kahrediyordu.

Nihayetinde çok sevdiği bir ablasıydı.

Onun ızdırabına kayıtsız kalamazdı.

Niye bu kadar feryat ediyordu?

Neden bu denli çırpınıyordu, anlamaya çalışıyordu, burukluk içinde.

Bir tarafta annesi, diğer tarafta ise ablasının acısıydı.

Bu durumdan evin babagececi olduğundan habersizdi.

Hoş haberdar olsa bile değişen bir şey olmayacaktı.

Söz hakkı pek bulunmuyordu. Kıymet hanım otoriteydi.

Minenin gözler ağlamaktan kan çanağına dönmüştü.

Sahipsizlik bu kadar mı kötü olurmuş, her katresiyle yaşanıyordu.

Zaten zar zor geçinen bir aile olduklarından çok mağdurlardı.

Mahallenin en mahzun aile yapıları vardı.

Çocuklar boynu bükük oynarlardı.

Anneleri, babası onların bir kez olsun ellerinden tutup oynamamışlardı.

Çocukların dünyasından kopuk bir anlayışları vardı.

Ne hissederler çok bilmiyorlardı.

Sadece muhannete muhtaç olmadan geçinmeye çalışan insanlardı.

Evin annesi Kıymet Hanımı bir şekilde kandırmışlardı.

Henüz 13 yaşında ki Minenin evlenme sözünü kimseye danışmadan vermişti.

Söz verdiği aile ceberut tarifiyle uyumlu konum dalardı.

Her gün bastırıyorlar ve mineyi hemen alıp gideceğiz diyorlardı.

Zavallı mine göz göre göre annesinin cahilliğinin kurbanı olmak üzereydi.

Ne kadar dirense de nafileydi.

Baskın yapan kişi sayısı çok fazlaydı.

Zavallı Mine o kadar perişan haldeydi ki, baskı altında, karyolanın altına girmek zorunda kaldı.

Çıkmıyordu. Ama nafileydi.

Bir çırpıda çekip almışlardı, gözyaşları durmayan mineyi.

O kadar iyi kalpli bir kızdı ki, elinden gelen fedakârlığı asla esirgemezdi.

Annesinin bir dediğini ikilemezdi.

Kardeşleri için can sipererağne gayret gösterirdi.

Fakat o ş,imdi çaresizdi.

Onun gözlerinden boşalan yaş, Tekcan’ı o kadar etkilemişti ki, annesine içten içe kızıyordu.

Ona karşı sevgisi azalıyordu.

Niye bu gariplikler yaşanıyordu.

Yaşanmak zorunda kalınıyordu.

Soruyordu bunu kendi kendine.

Yüreği kan ağlayarak.

Asla bir evde son söz kadının olmamalıydı.

Otorite ondan sorulmamalıydı.

İşler karma karışıktı.

Kendi kendine bir söz vermişti.

Hangi halde bulunursam bulunayım, takdir hakkını bir kadına bırakmamalıyım diye ant içmişti.

Bu konuda kesin karalıydı.

Hangi ortamda bulunursa bulunsun, kadının söz hakkı mutlaka olmalıydı ama son söz erkeğin olmalıydı.

Çocukluk ruhunun derinliklerine bu kararı kalın çizgilerle işlemişti Tekcan.

Dünürcüler o kadar bedevi ruhlu insanlardı ki, adeta terör estiriyorlardı.

Kıymet Hanım bir söz verdi diye başına neler gelmişti.

O vakitler karakol, polise ihbar pek bilinen hasletler değildi.

Milletin zaten iflahı kesilmişti. Ne yapsın, nereye gitsin.

Vatandaş kendi haklarından habersizdi. Bugün öyle değil mi sanki!

Kaç kişi biliyor hak ve hukukunu. İş başa düşmeyince öğrenilmiyor.

Hani derler ya bir musibet, bin nasihatten evladır diye…

Akşam üzeri apar topar bir hışımla henüz 13 yaşında ki Mineyi, ailesinin ellerinden koparıp almışlardı.

Minenin o yaşında, başına gelenlerin sebebi kim olduğunu sorgularsak, cahillik çıkar karşımıza.

Bu yaşta ki bir kız çocuğunun hayatını karartmak, umutlarını köreltmek asla affedilemez.

En yakınları tarafından, feda edilmek zorunda bırakılan bir kızın dramı.

Bu dram karşısında kardeşi Tekcan’ın yaşadığı buhranlar.

Bu yaşanan travmalar kişilikleri ömür boyu etkileyen, en önemli göstergelerdir.

Tekcan bu durum karşısında en çaresiz olandı.








Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Bir feryadın yansıması… Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Bir feryadın yansıması… yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Bir feryadın yansıması… yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.