- 624 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Karayılan İle Dudu
Ceyhan Nehri; K.Maraş topraklarından çıkıp, Çukurova’dan geçerek Akdeniz’e doğru uzanır; gün batımlarında ve gün doğumlarında gümüş gibi ışılayarak, bir yılan gibi kıvrıla-kıvrıla akar. Nehrin hemen yanı başından yükselen Amanos’ların bir uzantısı olan, yüzü ovaya bakan bu mor dağların eteklerindeki bir küçük köyde, geçmiş yılların birinde yaşanmıştır bu hikâye.
Panik halindeki koşuşturmayı gören ve sesleri duyan herkes, aynı yere doğru geliyormuş. Kalabalığın içindeki bir çocuk arkadaşına cevap olarak ’’Adamın korkudan dili boğazına akmış, dedem parmağıyla adamın dilini boğazından çıkardı’’ demiş. Sonra biri adama su içirmiş. Birkaç kişi adamın gömleğini çıkarmış ve gördükleri karşısında kalabalığın hepsinden bir ’’Aaaa’’ sesi yükselmiş. Bir kadın ’’Vah! Vah! Artık bu adama hiçbir kadın sokulmaz, sarılamaz’’ demiş. Başka birisi, kadının sözlerini tasdikler gibi ’’Evet ya, karayılanın izleri adamın derisinden hiç çıkmaz’’ demiş. Sonra adamın anası koşmuş yetişmiş; gördükleri karşısında yakına yıkıla ağlamaya başlamış. Adamın sırtında, küreklerinde, üç boydan boya, bir yarım, iki parmak kalınlığında uzanan, bir kırbaç izi gibi kıpkırmızı kanayan, çapraz biçimindeki yaraları görmüş. Kalabalığın içindeki başka bir kadın ’’ben gördüm-ben gördüm’’ diyor, karayılanın faşılayan kızgınlık sesleri ile adamın sırtına hışımla nasıl da tekrar-tekrar indiğini anlatıyormuş. Yine kalabalığın içindeki bir başka genç adam ’’adam mutlaka bu karayılanın eşini öldürmüştür, başına gelenlerin sebebi ondandır’’ diyormuş.
Şimdi anlatacağım hikâyenin kahramanı Dudu’nun köyünde, bu ve benzeri ilginç, biraz korku ve biraz da heyecan verici olaylar, birkaç yılda bir yaşanırmış.
Dudu iki yıl önce ölen kocasından kalan tarlasındaki işleri yoluna koyduktan sonra, akşamüzeri evine gelmiş. Banyo yapmadan önce soyunmak için odasına yönelmiş. Onunla kapının eşiğinde karşılaşmışlar ilk kez; gördüğünde endişe ve korku içinde, irkilerek öylece donup kalmış Dudu. Bu ani karşılaşma ve göz göze gelme esnasında, attığı çığlığının sesi Dudu’yu bile korkutmuş. Zaten yılan bu süreçte bahçeye açılan arka pencereden akıp gitmiş. Yılanın simsiyah parlak bir rengi ve çok soğuk, çın-çın ürpertici bakışları, gözleri varmış. Dudu hemen bir su içmiş ve daha sonra bu korktuğu durumu olağan karşılaması gerektiğini düşünmüş. Ama yinede Dudu, yarı kasap, yarı kebapçı kocasının, davar keserken kalp krizi geçirdiği o andaki korkunç görüntüsündeki hissettiklerine yakın bir korku yaşamış. İşte o fotoğraf Dudu’nun içindeki korkuyu ve yalnızlığını ifade eden en güçlü anıymış.
Dudu çok heybetli biri gibi görünmese de işlerinin üstesinden gelebilecek kadar kuvvetli ve dolgun vücuda sahip bir kadınmış. Otuz yaşında, iki çocuğu ile dul kalmış olmanın farklı bir anlam ifadesi varmış yüzünde. Dudu o yıllarda yüksek sesli değil belki ama bazen tebessümle çok güzel gülümseyebilen bir kadınmış. Karayılan belki de Dudu’nun başından aşağıya doğru uzayıp giden sarıya yakın kumral saçlarına tutkulu, belki de bu gülümseyen yüzüne ilgiliymiş. Kim bilir!..
Aradan çok geçmemiş. Dudu, oğlunu beşiğinde uyuttuktan sonra bahçeye geçmiş. Sarı sıcağın altında biber ve patlıcan çetillerinin toprağını çapalarken Dudu, yine karşılaşmış onunla. Karayılan bir erik ağacının dalına dolanmış, yaprakları arasından hayran-hayran Dudu’ya bakıyormuş. Karayılan yine Dudu’nun paniklemiş halinde çayırların arasından kayıp gitmiş.
Günlerden bir gün Dudu yine, Karayılan’ı oğlunun beşiğinde, oğlunun yanı başında kıvrılmış, yığılı bir şekilde dururken görmüş. Bu durum Dudu’yu ’’masum çocuğuma zarar verir’’ düşüncesi ve analık içgüdüsüyle daha bir fazla korkutmuş.
Dudu, bu yaşadıklarını, komşu kadınlar ile paylaşmış. Onlar da Karayılan’ın zehirsiz ve zararsız bir yılan olduğunu söylemişler. Hatta zararlı fare ve böcekleri yediği için, faydalı bir yılan olduğunu ve korkmaması gerektiğini de söylemişler.
Dudu bu sefer de Karayılan’la bir gece yarısı karşılaşır. Derin uykuda, bir karabasan rüyanın ortasında uyandığında, göz göze gelmişler onunla. Ay ışığının yansıdığı pencerede parlayan yılanın bedenini yığılı bir şekilde öylece kendisini seyrediyorken görmüş Dudu. Kırmızı çatal dilini çıkarmış, bir aşağı, bir yukarı sallayarak, havadaki koku zerreciklerini algılamaya çalışıyormuş yılan. Dudu böyle anlarda bir kafese sıkışmış gibi hissediyormuş kendisini. İçindeki bu Karayılan korkusu büyüdükçe büyüyor ve her kıprayan şeyi, her sesi yılan sanıyormuş. Uyku-muyku kalmamış Dudu’nun gözlerinde. Evin bütün ışıklarını yakmış. Eline geçirdiği bir sopayla evin her yerini yoklamış; Emin olduktan sonra da dikkatli bir şekilde yandaki merdivenden dama çıkmış. Damdaki masanın yanında duran sandalyelerden birini alıp oturmuş. Bir ucunu yere dayadığı sopaya elinin üstünden çenesiyle yaslanarak düşüncelere dalmış Dudu.
Irmağın sessizce akıp gitmesi ve suyun yüzüne vuran ay ışığının kıpraşmasının seyri, Dudu’yu hep olduğu gibi, yine sakinleştirmiş. Uzaklardan gelen kurbağa sesleri ve arada bir ırmağın serin sularından havaya zıplayan balık sesi, Dudu’yu Karayılan saplantılı düşüncelerinden koparıp, daha sakin bir çözüm arama havasına sokmuş. Karar vermiş Dudu; sabah ilk iş olarak yılancı Memet’e gidip, ona danışmaya.
Dudu yılancı Memet’e her şeyi olduğu gibi bir-bir anlatmış. Yılancı Memet de Dudu’yu gülümseyerek dinlemiş. Yılancı Memet; uzun boylu, uzun boyunlu, Dudu’nun hiç görmediği kadar ürpertici masmavi gözleri olan, beyaz tenli, kirli sarı saçlı, yaşlı bir amcaymış. Öncelikle Dudu’ya hiç korkmaması gerektiğini söylemiş. Sonra da evinin etrafına kükürt dökmesini, bulamazsa eskimiş, yanmış traktör yağı dökmesini söylemiş. Yine de Karayılan seni rahatsız ederse, yanıma gel kızım demiş Yılancı Memet ve bunu söyledikten sonra da koyunlarını otlatmak üzere dağın yamaçlarına doğru sürüp gitmiş.
Dudu o gün, hemen yapmış Yılancı Memet’in dediğini ve evinin etrafına, bahçe kenarlarına bolca yanık yağ dökmüş.
Günlerden bir gün Dudu oğlunun beşiğini tıngır-mıngır sallar iken, ona güzel-güzel ninniler söyler iken yine görmüş Karayılan’ı. Önce bir ses duymuş Dudu; o sustukça ses kesiliyor ve o ninniye başladıkça da aynı ritimde bir sürtünme sesi ona eşlik ediyormuş. İşte tam o anda gözleri kapı eşiğine yöneldiğinde görmüş onu. Orada bir sağa bir sola dans eder gibi sallanıyormuş Karayılan. Ve yine hep olduğu gibi, Dudu’nun korku dolu çığlığı ile kayıp gitmiş yılan.
Dudu çığlığı ile uyanan oğlunu avuttuktan sonra dışarı çıkmış. Tekrar gözden geçirmiş yanık yağ döktüğü yerleri ve daha düzenli bir şekilde yinelemiş yağ dökme işlemini. Ağaçlardan geçip gelebileceğini de düşünmüş yılanın, onların köklerinin etrafına da bolca dökmüş yanık yağdan.
Dudu yine bir gün Karayılan’ı, bahçesindeki erik ağaçlarını ve sebzelerini sularken görmüş. Otuz metre kadar ilerde komşu bahçede görmüş onu. Başka bir karayılan daha varmış birkaç metre arkasında. Zaman-zaman yine hayran-hayran kendisine bakıyormuş, bir yandan da arkasındaki diğer yılanla kavga eder gibi bir şeyler yapıyormuş Karayılan. Dudu onların belki de birbirine eş olduğunu düşünmüş; çünkü bildiği karayılanın kendisini seyrederken diğer yılan tarafından izlenmekten hoşlanmadığını sezinlemiş. Kıskanılmak fikri gelip geçmiş Dudu’nun aklından, hemen arkasından da, tarlada çalışırken, atık su kanalının içindeki sazlıkların arasında gördüğü, tutkuyla kuyruğunun üzerinde dikilmiş haldeki, sarmaş dolaş vaziyette sevişen bir çift karayılan gelmiş aklına. Sonra bir de, yan komşusu gelmiş aklına. Ve akşam karanlığındaki, bağlamasından gelen sesin tüm ezik yalnızlığını nasıl da derinden etkilediğini düşünmüş Dudu. Durup bir silkelendikten sonra ’’Az önce üzerine toprak atıp uzaklaştırdığım Karayılan, yoksa bana, eşsiz yaşamama bir işaret miydi? ’’ diye düşünmüş tekrardan Dudu. Etkilendiğini hissetse de Dudu, böyle düşüncelerden sıyrılıp, yeniden koyulmuş bahçesindeki işine.
Aradan bir kaç hafta geçtikten sonra, Dudu gün batımına yakın bir vakitte, tarladan evine gelmiş. Evinin avlusunda oynayan bir gurup çocuğun, neşeli sesleri arasında az önce park ettiği traktöründen usulca ve yorgun bir halde inmiş; üzerindeki tozdan, topraktan kurtulmak ve günün yorgunluğunu atmak için doğruca banyoya gitmiş. Sabah tarlaya gitmeden önce, günün altına ısınsın diye koyduğu kazanın sularından, gümüş gibi parlayan bakır tasla, Dudu bolca döküyormuş üzerine. Sonra bir güzel sabunlamış, başından aşağı uzayıp giden sarıya yakın kumral saçlarını. O an, Dudu bir şey hissetmiş sol bacağında. Buz gibi soğuk bir ürperti yayılmış tüm vücuduna. Tası tutmadığı sağ eliyle şöyle bir silmiş gözlerinin üzerindeki beyaz sabun köpüklerini. Dudu eğilmiş, bir de bakmış ki koca bir karayılan bacağındaki dolalı şey. Çığlık çığlığa dışarı koşmuş Dudu. Bir yandan da durmadan silkeliyormuş yılan dolalı bacağını. Ama nafile, bir türlü kurtulamıyormuş bacağındaki yılandan. Çocukların oynadığı sokağa doğru, sıçrayarak ve etrafına sular saçarak, çığlık çığlığa koşuyormuş Dudu. Tam bu esnada, akşamları bağlamasının sesini duyduğu adam çıkmış karşısına. Önce bir an duraksamış, sonra eğilmiş ve iffet duygusu ile önüne bakmış Dudu; sol eli ile küçük bir tasla önünü kapatıyor bir şekilde ve çırılçıplak bir halde görünce kendisini, tekrar basmış çığlığı Dudu. Karayılan Dudu’nun adamla karşılaştığı duraksama anında, yeşil çimenlerin arasına doğru, usulca kayıp gitmiş. Dudu bu defa da çığlık çığlığa adamdan ters yöndeki evine doğru geri dönerek kaçmaya başlamış. Bu esnada çocuklar kahkahalarla gülüyorlarmış. Dudu’nun çırılçıplak ve dolgun olan vücudunun her sıçrayıştaki kıpır-kıpır sular saçan hali doğrusu çok komik gelmiş çocuklara.
Dudu bu olayın ardından çabuk toparlamış kendisini. Akşamın dar vaktine de aldırış etmeksizin, doğruca Yılancı Memet’in evine gitmiş. Yılancı Memet koyunları otlatmaktan yeni gelmiş, Dudu’yu görünce de ona bekle anlamında bir el işareti yapmış. Elindeki torbadan, bugün yakaladığı yılanları, camdan sandığa döküyormuş. Daha sonra Yılancı Memet, telaş içindeki kendisini seyreden Dudu’ya doğru yürümüş. İçeri buyur etse de Dudu korkusundan bunu kabul etmemiş, ’’burda konuşalım’’ demiş. Olanları bir-bir anlatmış Dudu; kendisini kurtarması için yalvarmış Memet’e. Yılancı Memet de Dudu’ya ’’tamam kızım, tasalanma sen bir-bir yakalar toplarım; sesine, güzel yüzüne âşık olmuş o yılanları ben’’ demiş. Yılancı Memet, dediğini de birkaç gün içinde yapmış.
Aradan ayların geçtiği bir zamandan sonra Dudu, sazının sesinin ezgisiyle, ezik yalnızlığına; daha önce hiç hissetmediği bir güzellikte dokunabilen adamla evlenir. Uzun yıllar süren bu evliliğinde Dudu, çok mutlu olur.
Dudu hâla bazen ezik yalnızlığındaki günleri hatırladığında, yine evinin damına çıkar ve hemen yakınından geçen ırmağa bakarmış. Ayın gümüş hüzmeli ışıltılarının, suyun yüzündeki oynaşmalarını seyretmek, arada bir balığın sudan sıçrayışını fark etmek ve kurbağa seslerinin ritmik çağrışmalarını duymak, tarifsiz mutluluklar katarmış güzel Dudu’nun içine. Böyle anıların kanatlarına tutunduğu bazı zamanlarda Dudu, Karayılan’ı bile hatırladığı olurmuş.
Bugün hâla bir karayılan dolaşırmış güzel Dudu’nun evinin etrafında; ama hiçbiri, o karayılan gibi âşık olmamış, bela olmamış evli Dudu’ya.
19 Mayıs 2009
__________________
’’BİR SU DAMLAR ÇİÇEK ANLAR’’
Şair Öykü Yzr FERUDUN ERGAN
’’Çoğumuz Karşımızdaki Kişinin Kimliksizliğinden Şikayetçi Oluruz
Ama Yine Aynı Çoğumuz Karşımızdaki Kimliği Yadsımaya Çalışırız’’ .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.