- 843 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
NASIL KONUŞUYORUZ
“İnsanlar konuşa konuşa anlaşır”
“Biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus adam sansınlar”
“Dil bir kulak iki, iki dinle bir söyle”
“Tatlı dil güler yüz yılanı deliğinden çıkarır.”
Konuşma üzerine o kadar çok söz söylenmiş ki kültürümüzde… Demek ki, dünya kültürleri içinde pek az rastlanabilecek bir hassasiyetle kültürümüzde konuşmaya çok büyük önem verilmiş. Peki hal böyle iken gerçekten konuşabiliyor muyuz, yoksa konuştuğumuzu mu sanıyoruz? Güzel konuşmak bir sanattır. Bir ressamın resim çizmesi gibi, bir bestecinin beste yapması gibi konuşurken de dinleyenleri ses ve kelimelerin gizemli ahengiyle büyülemek… Hani derler ya şiir gibi konuşmak diye… Dinleyicinin dikkatini dağıtmadan sürekli uyanık tutabilmek gerçekten bir beceri, bir sanat. Tabi bu kadar uzun boylu olmasa da insanın kendini, meramını, isteklerini iyi ifade edebilmesi ve bunu yaparken de dinlemeyi bilmesi; muhatabını kırmadan, incitmeden konuşabilmesi gerçekten çok önemli. Çünkü genellikle insanların başına ne gelirse … “Bülbül’ün çektiği dili belası” misali. Konuşurken sadece bilgili olmak, kibar olmak yeterli değil. Nezaket kurallarına uymak, haddi bilmek çok çok önemli. Sınırları aşmadan; yani karşımızdakinin inançlarına, prensiplerine ve özel hayatına müdahale etmeden; onun önce insan olarak saygıyı hak ettiğini, sonra da bizim statümüz ne olursa olsun saygılı ve seviyeli konuşmamızın (ya da yazmamızın) bizim medeniyet seviyemizi ortaya çıkaracağını bilerek; tonlamaya dikkat ederek ve nezaket kuralları çerçevesinde, söylemek istediklerimizi en iyi ifade edebilecek kelimeleri art arda sıralayabilmek… Belki birçoğumuz yaptığımızı sanıyoruzdur bunları. Peki karşılıklı konuşurken ya da yazarken ne kadar hassasiyet gösteriyoruz? “Dinlemeyi bilmeyen konuşmayı da bilemez” diye bir sözümüz de vardır. Diyalog halinde olduğumuz kişilerin konuşmalarına, düşüncelerine göstereceğimiz saygı ve pozitif yaklaşım, karşımızdakinden beklediğimizle aynı olmalıdır ki zaten bu da medeni olmanın bir gereğidir. Medeniyet saygı ile başlar. Ve bütün bunlar sadece çevremizle olan ilişkilerimizi değil iş ilişkilerimizi de birinci derecede etkileyen önemli faktörlerdir. Faaliyetler, prensipler ya da yeni projelerle ilgili konularda susmak ne kadar yanlış ise aklımıza gelen her şeyi söylemek ya da yazmak ta o kadar yanlış olur. Zira olumsuzlukları bile pozitif cümlelerle anlatabilmek hayatın her kademesinde bir altın anahtar vazifesi görebilecek kadar önemlidir. Bu konuda çok güzel bir kıssa anlatılır. Hükümdarın biri bir rüya görüyor. Rüyasında hedefe üç ok atıyor ama okların üçü de hedefe ulaşmıyor. Bu rüya üzerine hükümdar derhal ülkenin rüya tabircilerini toplayıp rüyasını açıklamalarını istiyor. Tabirciler geliyorlar hükümdarın yanına ve ilki rüyayı açıklıyor. “Efendimiz sizin üç oğlunuz olacak ama üçü de sizden önce ölecek” Hükümdar birden hiddetleniyor. “Sen benim oğullarım ölecek mi dedin? Vurun bunun kellesini.” İkinci rüya tabircisi geliyor ve o da aynı şeyi söylüyor. “Efendimiz sizin üç oğlunuz olacak ama üçü de sizden önce ölecekler.” Hükümdar hiddetli. “Vurun bunun da kellesini.” Üçüncü, dördüncü, beşinci tabirciler de aynı akıbete uğrayınca sonuncusu vaziyeti anlıyor ve rüyayı açıklıyor. “Efendimiz sizin üç oğlunuz olacak ama, müjdeler olsun ki siz onlardan daha çok yaşayacaksınız.” Hükümdar “işte rüyamın tabiri budur” diyor. “Onu altınlarla ödüllendirin.”
Erol Güldiken
YORUMLAR
Çok güzel bir yazıydı zevkle okudum
Mevlana hz de <<Ahmağa verilecek en iyi cevap susmaktır>> der
Ama kolay iş değildir susabilmek
Hz İsa de
<<Cahilden kaçıyorum>> demiştir
Yani ya kaçacan ya susacan
Ya kaçamıyorsan ne olacak
Susmak gerçekten çok zor cahile ahmağa karşı
TV de sözde o kadar okumuş adamlar 1 saatlık programı kavgasız gürültüsüz yapamıyorlar
Toplum olarak çok dengesiziz konuşma dengemiz çok bozuk
Konuşmak nasıl bir şey,bilirim...Mesleğimiz itibariyle her tür insanla diyaloga girmek zorunda kalırdık ama,daha çok kırsal kesimden olurdu bu insanlar. Elbette bu anlamda tecrübeler edindim;insanımızın hassasiyetlerini çok erken farkettim. Kurslar vermek durumunda olduğumdan,dinleyicinin de ne durumda olduğunu test etme imkanım oldu. Bir baktım;ikna kabiliyetimin çok yüksek olduğunu farkettim genç yaşta. Çok iyi diyalog kurabildiğimi farkettim. Her çevrenin de ayrı bir dili olduğunu sezinledim. Herkesle diline göre konuşmayı öğrendim. Bu riyakarlık ve ya aldatma değil. Her çevrenin hassasiyetleri,anlayışı ve algılama çapı farklı. Dolayısıyla iyi bir hatip,muhataplarını çok iyi ve daha konuşmanın başında tanımalıdır. Bir de güven...İnsanlar sizi sürekli takibeder ve size bir kimlik verirler. Sizin çokta bundan haberiniz olmaz. Hayal kırıklığına kesinlikle uğratmayacaksınız. Her şey iyi giderken bir şeyi başaramadım;hançere..Bu kolay kolay değişmiyor. Her konuşmacı İstanbul ağzını iyi kullanmalı,eyip bükmeden,sunileştirmeden. Bu bende olmayan özellikti. Bütün zevkleriniz kendi hançerenize göre oluştuğundan,espiri yapmakta zorlanıyorsunuz bunun dışına çıkınca,o da sizi samimiyetinizden uzaklaştırıyor. Birebir dostluklarınsa ortamı da,dili de farklıdır. Bunu da zamanla anlarsınız ve kendinize bir yer edinirsiniz. Güzel konu ve güzel yazıydı..Ben güzel şeyler yazabildim mi bilmem. Kutladım efendim.Selam,saygı...
hyazici58 tarafından 6/7/2009 12:51:08 PM zamanında düzenlenmiştir.