- 1670 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Ayrılık Ateşten Gömlek
Mevsim kış, aylardan Ocak. Zemheri ayazı öylesine vurmuştu ki, sabahın ilk saatleri olduğu için soğuk içimize kadar işlemişti. Yanaklarım kıpkırmızı idi. Bu kızarıklık soğuktan mıydı yoksa ayrılığın içimi yakan yangınlarının dışa vurumu mu? Aslında ben biliyordum kızarıklığın nedenini ama kimseye söyleyemiyordum. Soğuğu bahane edip ilgiyi başka yöne çekme çabasındaydım. Parmaklarım buzdan kalıp olmuş gibiydi. Uzatsam elimi karşımdakinin elini de dondurmak endişesi kaplamıştı içimi. Soğuk ve ayrılık acısı. Her ikisini bir arada yaşamak benim için çok korkunçtu ama yapılabilecek hiçbir şey yoktu ve ben gitmeliydim.
İçimde ki endişeyi söyleyemiyordum kendimden başka hiç kimseye. Belki bir daha görüşemeyecek, elini tutmayacak, yüzünü göremeyecek, teninin sıcaklığını hissedemeyecektim ve belki de son görmemdi sevgiliyi.
“Neler oluyor” diye soruyor yanımda ki kişi. “Üşüyorum” diyebiliyorum yalnızca. Oysa üşüyen bedenim, içimde ise tam bir yangın.
Veda zamanı geliyor. Elimi uzatıyorum. “ Görüşmek üzere. Teşekkür ederim her şey için”. “ “Güle güle” diyor sevgili. “ Güle güle, görüşmek üzere”
Öyle kalabalık ki çevremiz. Her taraf binlerce insan ile dolu. Ama biz tek başımıza kalmış gibiyiz o kalabalığın içinde. Haykırarak ağlamak istiyorum ama bastırıyorum duygularımı.. Gülümsemeye çalışıyorum ama olmuyor. Gülümsemem bile ağlamaklı.
Dönüyorum arkamda bırakacağım sevgiliye " Canım” diyorum” Canım hiç düşündün mü? Neden gökyüzü ve denizler mavi? Neden gökyüzü başımızın üstünde iken, denizler bir adım ilerimizde durur, içine girip, kulaç atıp yüzebiliriz ve dokunabiliriz? Neden toprak siyah ve kahve iken, ağaçlarda yapraklar ve çimenler yeşildir? Neden çiçekler renga renktir ve neden menekşeler mor, pembe, beyaz v.s açarken, gelincikler yalnızca kırmızıdır?
"Düşünmedim" diyor sevgili " hiç düşünmemiştim bunları, nedenlerini hiç araştırmamıştım. Şimdi düşünüyorum da mavi özgürlük, yeşil oksijen, kırmızı kan ve yaşam, mor umuttur. Ve bize bu renkler diyor ki, sakın yılma ve umudunu kaybetme. Penceremizde yetişiyorsa hala mor menekşeler umudumuz var demektir. Hala mavi ise deniz ve gökyüzü özgürlük bir gün gelecektir. Gelincikler dönüşmüyorsa siyaha yaşam için damarlarımızda kanımız hala akıyordur. Ve yeşil ise hala ağaçlarda yapraklar nefes alabileceğimiz kadar oksijeni nefes nefes çekiyoruzdur. Aşkı ve sevdayı yaşayan iki yürek veda ediyormuş gibi görünse de, aynı gökyüzünün altında, aynı denizlerin içinde ama farklı topraklar üstünde yaşıyor olsak da, biz hayata iki bir galip başlayacak ayrılıkların kavuşmalara dönüşeceği günü iple çekeceğiz”
Gözlerim kan çanağı, ayaklarım yere basmıyor, bacaklarım dermansız, parmaklarım buzdan kalıp, uzatmaya çalışıyorum elimi sevgiliye. Tokalaşıp ayrılmak için. Duyuyorum sesini ama anlamıyorum sözlerini, öylesine dalmışım ki sevgilinin yüreğine bir türlü çıkamıyorum oradan dışarı.
Uzattığım elimi tutuyor sevgili. Parmaklarım parmaklarının arasında. Onun da gözleri kanlanmış. Onun da dizleri titriyor sesinin titrediği gibi. O da düşünüyor belli ki son defa birlikte olabileceğimizi. Bir anda okuyorum bakışlarında umutsuzluğu. Söylenecek her söz havada kalacak bundan sonra biliyoruz ikimizde ama yine de bir şeyler söylemek istiyoruz son defa da olsa. Donup kalıyor her bir kelime dudaklarımızın arasında ve gözlerimiz ile konuşuyoruz ikimizde.
Elimi tutup çekiyor kendine. Yaklaşıyorum yanına ve iki yanağından öpüyorum sevgi ile. Gözlerimin içine bakıyor sevgili ve “ yanağıma değil, dudağıma kondur o öpücüğü, kavuşana kadar dudağımda ki buseler yaşam pınarım olup içirsin bana sevgiyi” Korkuyorum “ ya görürlerse” diyorum kendi kendime. Sonra diyorum” görsünler, bilsinler önemli değil ki. Son defa neden öpmeyeyim sevgiliyi” Uzanıyorum ve konduruyorum bir ömür ikimize de pınar olacak buseyi.
Bulutlara yüklenen yağmur yağmadan durabilir mi? Benim gözlerim de bulutlu. Öylesine dolu ki yağmur suyu ile akmazsa dışarı içime akıp öldürecek beni ve o an salıyorum tüm yağmurları. Damlaların aktığı yer gölet oluyor adeta. Dindiremiyorum gözyaşlarımı, söyleyemiyorum sözlerimi. Hıçkırıklar tıkanmış boğazıma nefes aldırmıyor bana.
Kalkış sireni çalıyor ve yolcuları davet ediyor içeri. “Bu son çağrıdır. Lütfen yerde yolcu kalmasın” diyor bir ses. Dönüyorum arkamı. “ Elveda” diyorum “ Elveda sevgili, gelişin bir asır sürse de, saklayacağım canıma can katan buseni”
Adım adım yaklaşıyorum bedenimi alıp onun yanından götürecek olan yolcu gemisine. Bedenim yolculukta ama yüreğim orada onun yanında. “Beden “ diyorum “ bedenim ayrılıyor ama ruhum ve kalbimi bırakıyorum ona, peki yaşayabilecek mi bu beden, yüreğim ve ruhum uzaklarda iken”
Bir defa daha dönüyorum arkamı ve sevgiliye bakıyorum duruyor mu diye bıraktığım yerde. Hala orada bekliyor ve bakıyor arkamdan. Son bir defa el sallıyor bana, sesini duymuyorum ama dudaklarının kıpırtısından “ elveda” dediğini anlıyorum. Ve tekrar dönüp gemiye yüzümü ağır adımlarla girip oturuyorum benim için ayrılan yere.
Ve kalbimi, ruhumu bırakıp sevgiliye gidiyorum bildiğimi sandığım ama sonunda bilinmezlik olabileceğini düşündüğüm yere.
Elveda sevgili, kavuşacağız bir gün yine
Türkan DİNÇER
29.05.2009
Resim Türkan DİNÇER
Yer: Sinop’ta bir akşam üstü
YORUMLAR
Mevsim kış, aylardan Ocak. Zemheri ayazı öylesine vurmuştu ki, sabahın ilk saatleri olduğu için soğuk içimize kadar işlemişti. Yanaklarım kıpkırmızı idi. Bu kızarıklık soğuktan mıydı yoksa ayrılığın içimi yakan yangınlarının dışa vurumu mu? Aslında ben biliyordum kızarıklığın nedenini ama kimseye söyleyemiyordum. Soğuğu bahane edip ilgiyi başka yöne çekme çabasındaydım. Parmaklarım buzdan kalıp olmuş gibiydi. Uzatsam elimi karşımdakinin elini de dondurmak endişesi kaplamıştı içimi. Soğuk ve ayrılık acısı. Her ikisini bir arada yaşamak benim için çok korkunçtu ama yapılabilecek hiçbir şey yoktu ve ben gitmeliydim.
Gitmeler acaba ne kadar ve nereye gidiliyor ki Şair, kim gitmişki biz dönelim o gidişten, güzel ve etkileyici girişti, en soğuğundan hemde...
İçimde ki endişeyi söyleyemiyordum kendimden başka hiç kimseye. Belki bir daha görüşemeyecek, elini tutmayacak, yüzünü göremeyecek, teninin sıcaklığını hissedemeyecektim ve belki de son görmemdi sevgiliyi.
Düşüncesi bile yaşamdan soğutuyor insanı...
Penceremizde yetişiyorsa hala mor menekşeler umudumuz var demektir.
Hangi pencere o ben daha pencere göremedim...
Bir defa daha dönüyorum arkamı ve sevgiliye bakıyorum duruyor mu diye bıraktığım yerde. Hala orada bekliyor ve bakıyor arkamdan. Son bir defa el sallıyor bana, sesini duymuyorum ama dudaklarının kıpırtısından “ elveda” dediğini anlıyorum. Ve tekrar dönüp gemiye yüzümü ağır adımlarla girip oturuyorum benim için ayrılan yere.
Ve kalbimi, ruhumu bırakıp sevgiliye gidiyorum bildiğimi sandığım ama sonunda bilinmezlik olabileceğini düşündüğüm yere.
Çok buruktu hiç iyi gelmedi bana açıkçası, ille böyle susuz ve yutkundurarak okutmek zorundasınız değilmi Türkan hanım, en duru hali ile okurken bire bir yaşadım, tebrik ve selamlar gönderiyorum...
'' Şimdi düşünüyorum da mavi özgürlük, yeşil oksijen, kırmızı kan ve yaşam, mor umuttur. Ve bize bu renkler diyor ki, sakın yılma ve umudunu kaybetme. Penceremizde yetişiyorsa hala mor menekşeler umudumuz var demektir. Hala mavi ise deniz ve gökyüzü özgürlük bir gün gelecektir. Gelincikler dönüşmüyorsa siyaha yaşam için damarlarımızda kanımız hala akıyordur. Ve yeşil ise hala ağaçlarda yapraklar nefes alabileceğimiz kadar oksijeni nefes nefes çekiyoruzdur.''
Mükemmel....
Türkan hanım yazınız harikaydı. Okurken nefssiz kaldım. O kadar güzel yansıtmışsınız ki o duyguyu. Ben yaşamadım ama sizin satırlarınızda dolaşırken yaşamış gibi oldum. Güçlü bir kaleminiz var ve dam olsun. Bence günün yazısı olmalı. Hakediyor çünkü. Yüreğin hiç susmasın, kalemine dökülsün, o da yazsın ve biz okuyalım. Sevgilerimle Puanım 10
Hülyam tarafından 6/7/2009 12:57:35 AM zamanında düzenlenmiştir.