Sultan II: Aldülhamid Han ve..
Yüksek Asaleti ve Namütenahi Vicdanı Kızıla Boyanan
Sultan II. Abdülhamîd Hân ve 31 Mart Vak’ası
Bekir YALÇINKAYA
"Benim yüzümden tek damla Müslüman kanı akıtılmasına razı değilim! İlâhî kader ne ise o tecelli eder."
(Bu, düşünce son derece asildi... Ama menzile varışta sefalet doğurdu...)
Hassa Ordusu’nun bir kaç birliği tarafından önü alınacak ittihatçıların meşrutiyet muhafızlarına, işte yukarıdaki cümle ile emsalsiz bir hüsnüniyet gösterilmesi, aklın en mütekâmil anında ve idrakin en şahane merkezinde asaletin kendini ipe çekişi olmuştur.
Böylece, adına ne yazık ki "Kızıl Sultan" denilen II. Abdülhamit, sevk ve idaresinden mes’ul olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nu, bütün desise ve adice tertiplenmiş sahtekârlıklara rağmen 33 yıl yönetmişken, bu hususta adeta kendi kendine hal edici bir kadere rıza gösteren tek padişah misalini vermiştir.
"Şeriat isteriz!" lâfzının kuru beyinlerden kuru bilgilerle dökülüşünden öte hiç bir mânâ vermeyen, İttihat ve Terakki Cemiyeti figüranlarının rolleriyle tarihin garabet sayfalarına sarf edilen tahrikler, orada bu muhteşem Sultan’a karşı dönme, Yahudi ve Mason ittifakının yıkıcı yumruğunu teşkil etmiştir.
Biz burada "Makedonya’nın netameli rüzgâriyle İstanbul üzerine sevkedilen ve padişahı kurtaracağız" yalanıyla, padişahı ülkenin en lüzumlu anında vazifesinden söküp alan ittihatçı oyunlarının detaylarından ziyade genel bir tablo içinde iyi niyetin şer niyetlerle mücadelesini hak dile getirmeyi yeğledik. Ve bu itibarla ittihatçıların kullandığı beden terbiyecisi, Selim Sırrı ile Rıza Tevfik hakkında Necip Fazıl, "Son Devrin Din Mazlumları" isimli kitabının 14. sayfasında şu izahatı verir:
"Hayâl ve kâbus aleminde bile Türk Milleti’ne hakaretle en küçük alâkası düşünülemeyecek olan bu (Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat) şiirinin hangi gayeyle yazıldığını tahkik etmek için Avukatım Abdurrahman Şeref Lâç, mahkeme kararıyla, o sırada hastanede bulunan Rıza Tevfik’i hâkim refakatinde suale çekmeye gitmiş ve büyük bir heyecan içinde yatağından doğrulan hasta adamdan resmen şu ifadeyi almıştı:
"Ben bu şiiri, (Nerdesin Şevketli Abdülhamid Han) diye başlayan şiiri, Türk Milleti’ne hakaret kasdiyle değil, tamamiyle aksi olarak, Türk Milleti’ni ölüme götüren bir zümreyi teşhir ve Abdülhamid Hân’a edilen iftiraları tesbit gayesiyle yazdım. 31 Mart Vak’ası’nı tertiplediği isnadı altında tahtından alaşağı edilen büyük hükümdar, bu isnadla, 31 Mart’ı tertipleyen ittihatçılar ve bu işe memur edilenler arasında bizzat ben varım.
31 Mart’ı kışkırtma ve körükleme işini Selim Sırrı (Tarcan) ile Rıza Tevfik idare etti."
Tarihi itirafı yapmasına vesile gösterircesine, Rıza Tevfık bulunduğu yatakta söylediği sözlerini şu cümleyle bağlar;
"Hasta yatağımdan söylediğim bu sözlere tarih kulağını kabartsın!" Tarih bu sözlere ne kadar kulağını kabarttı, sultana yakışır bir rakam vermek mümkün değil, ama hâlâ devam eden bir echel-i cühela iddiası vardır ki II. Abdülhamid Hân, kan dökmüş olmamasına rağmen kan dökülmesine sebeb olmuştur. Esseyyid Mehmed Ziyaüddin’in FETVA-Yi ŞER’î,sine göre; şeriat kitaplarını değiştirmek, bozmak ve yakmak, devlet hazinesini keyfine göre harcamak, israf etmek, tebaasını da kanunsuz öldürmek, zindanlara atmak ve sürmek gibi sudan ucuz bahaneleri, sanki hakikaten yapmış gösterilmiş, İttihat ve Terakki zorbalığının döktüğü kanın yolu açılmıştır.
Bu Fetva’dan bir cümle alacak olursak; "Müslümanlar’ın başı olan Zeyd (filân adam) bazı mühim şeriat meselelerini şeriat kitaplarından sildirir ve çıkartır.. Ve, ve" diye devam eden uzunca tek cümlelik metnin içinde Zeyd tahkiriyle mübarek Sultan’a kin kusulmaktadır.
Şeyhülislâm Mehmet Ziyaüddin’in imzasını taşıyan bu talihsiz, cüretsiz, süfli ve de gayesi dine zelil kılıf dikmek olan fetva, en az ittihatçıların sıktırdığı kurşun kadar, adice bir tesir ihtiva etmektedir.
31 Mart Vak’ası’na bir de İsmail Hami Danişmend’in gözüyle bakacak olursak;
"31 Mart; yâni 13 Nisan Salı sabahından, 24 Nisan cumartesi sabahı Selanik’ten gelen Hareket Ordusu İstanbul’a girinceye kadar 11 gün süren bu meşhur irtica vak’ası’nda en mühim hareket, birinci günü ilk kurşunlar havaya sıkıldıktan sonra Ayasofya Meydanı’ndaki Meclis Binası’na yürüyen âsilerin Şeriat isteriz!
Nâralarıyla başlamış, bazı sarıklı mebuslar aşağıya inip nasihat etmek istemişlerse de hiçbir tesiri olmamış, âsiler yalnız Şeriat değil, daha başka şeylerde istemiş, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa ile Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey’in istifalarıyla ittihatçıların nefyi ve alaylı zabitlerin vazifelerine iadeleri de istenilmiş.." Ve nihayet Adliye Nazırı Nazım Paşa yanlışlıkla Ahmet Rıza Bey zannedilerek kalbinden vurulup öldürülmüştür. Masumiyet katli bununla kalsa ne âlâ.. Ardından Lâzıkkıyye Mebusu Mehmet Şefik Arslan da yine böyle bir yanlışlığa kurban gitmiş, Yıldız Sarayı’nı topa tutma isteklisi (Asâr-ı Tevfik Süvarisi) Ali Kabûlî Bey de Yıldız’a götürülüp Sultan’ın muhalefetine rağmen gözü önünde öldürülmüştür. Bu akıl almaz badirede Tanin ve Şûrâ-ı Ümmet gibi bir kısım gazeteler tahrip edilip yağmalanmış, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa ve Meclis-i Mebusan Reisi Ahmed Rıza Bey ile bir çok ittihatçı mebuslar saklanarak canlarını kurtarabilmişlerdir. Bu olay; neresinden bakarsanız bakınız tarih içinde bir nev’î tarih olarak sahifelere sığmayacak kadar ibreti, asaleti ve de dalâletiyle en mühim hâdiselerdendir.
Özüne indiğinizde çapulcu, talancı, entrikacı, öze yabani hain bir ruh taşıdığı görülen 31 Mart vakasında, rol kesen Yahudi, Mason ve dönmeler; "Müslüman kanı dökmem" diyerek tecelliden masumiyetlik beklerken mahpusluk alan II. Abdülhamîd Han’ın hal’ini tebliğe de Yahudi Karasu’yu memur etmişlerdir.
Bu itibarla, kuru bir iftiradan öte bir mânâsı olmayan Kızıl Sultanlık’la suçluluk merkezine alınan Nur Sultanı Abdülhamid okuduğu "Takdir Allah’ındır" meâlli Yasin Suresi’nin ardından Esat Paşa’ya şu haberi göndermiştir;
"Türklerin padişahı ve Müslümanların Halifesi olan bana, hal’ini tebliğ için şu Yahudi’den başkasını bulamadınız mı? Bu adamı siz, Türk ve Müslüman olarak karşıma çıkarmaktan utanmıyor musunuz?" Bu kof siteme ne cevap geldi dersiniz: "Bir istihza." Ardından "O insaf ehli yüce Sultan inadına Selanik’teki Yahudi Alâtini Köşkü’ne sürgün edilmiştir" cevabı.
Seni Tanıdım İstanbul, isimli eserime kaynak aramak veçhile uğradığım Divanyolu’ndaki II. Mahmut Türbesi’nde, en ön safta ve en başta, Sultan Abdülâziz, II. Mahmut, Bezmialem Valide Sultan, Atiye Sultan ve Esma Sultan’la birlikte (tabii ardındaki saflarda da eşi Naciye Sultan’la) karşıma fâni sıfatıyla çıkan Sultanlar Sultan’ı II. Abdülhamid Han’a, o gün dua ve istiğfarımdan sonra mağfiretimle seslenmiştim!..
"Ki sen Sultanım, Âli Osmaniye’yi 33 yıl, idare etmekte mahirdin de.. İki suikastçiyle küfür alemini protesto ederek dehanı, İmaret-i Atik’te gizlediğin Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nla Amerika’larda kımıldayan yaprağı bilebildiğini göstermiştin de.. Bugün Coni taallûkatının yağmaya durduğu Musul ve Kerkük’ün muhafazası için himaye ve mülkiyet cesaretinde bulunmuştun ve Alman’ına, İngiliz’ine desise imkanı tanımamıştın da... Ne oldu da, Ceddin Fatih, "Devletin bekası için engelim kardeşim dahi olsa acımadan öldürürüm!" demişken, sen! üç buçuk çapulcu elinde oyuncak edildin.. Buna da amenna da; aradan geçen 97 yıla ve T.C.’ye rağmen devam eden oyunlar içinde 31 Mart’ın; ne yazık ki bu ülkede sünepe ve mukallit ittihatçılara at koşturma vesilesi sayılıyor.
*Yeni Güç Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni