- 1447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ESMER ÖZGE'çmişim
Aşktan söz edemeyen bir coğrafyanın çocuğu olmak kadar acı bir duygu var mıdır ölmeden önce duyulan ağıtlardan gayrı? Bir balığın susamışlığı gibi dövünüyorum yağmurlarda. İçimdeki acıya yoldaşlık eden kelimeler bıkkın duruyor tekerrürden. Ömrümü bir kumbara bilip, gözlerinin ışıltısı, sesinin tınısı ve gülüşünün dolmasını bekliyorum. Uçurumun kenarında can çekişen bir Tanrı edasıyla yalvar yakarım şimdi. Baharlar çekiyordu elini eteğini benden, ondandır zil zurna bir hazanı andırıyor parmaklarım. Tepeden tırnağa özlem kokmanın beni ele vereceğini bilseydim haritalara yerleşen düşlerimi pazarlara salacaktım. Pandora’nın gizemiyle meşguldür sakalı kirli gençliğim. Avuçlarımı mesken tutan gamzelerin, en sinsi bakışla işgal eder gölgemi. Yanağımda bir çift söz dilinden kalma "TU EVÎNAMİNÎ". Ötesi sınır boyları kan revan isimsiz bir ülke ve ötesi kelepçeli bir yolculuk. Kaygılar ve korkular düşlerimi kemire dursun, ben senli tek gecenin gülücüklerine yaslanacağım. Kaderimin ardına gizliyordum hüznümü ve yüküm ağırlaştıkça daha bir yakınlaşıyordum sana. Mevsimsiz bir ömrün son çığlığı boğazıma takılır ve seni ömrüme kitlerim. Cüzzamlı bir aşkın esaretinde, daha ne kadar yaşayabilirim bilmiyorum. Yaşanmayı bekleyen onca sevdalı saat, birer hikaye olup önümden geçiyor gayrı resmi bir törenle. Etrafı, namluları pastan kurtulmamış adamlarca çevrili ömrümün son hecesi de nefesimi afişliyor mahkeme duvarlarına. Hangi kelimeye dokunsam sırılsıklam bir sessizlik karşılıyor beni gözlerin yerine. Yargısızca içimi acıtıyor, taze tandır kokusundaki gidişin. Hangi sorguda adımı ispiyon ettimse, demir parmaklı AKPINARLAR’dan kovuldum, dergahından kovulur gibi. Nedeni yoktur bazı gitmelerin, nedeni yoktur akıp giden gözyaşlarıyla heba olan tarihin. Sen yokken tebessümüm donuyor akşam karanlığının yerleştiği şakağımda. Sevmek için olmadık günahlara doğru emekliyorum. Lanetli bir aşkı, karanfillerle karşılamamı taşlıyor öteki kılıklı adamlar. Yaşadığın kenti, yaşam sınırımın dışına çıkartmak adına giriştiğin savaşta, mağlubiyetimi kutluyor fahişeler. Oysa yumruklamaktan yoruldum gözlerine açılan kapıları. Adını dahi bilmediğim yolculukların tozlu kıyısında, elimdeki puslu resmini pusula yapıyorum.
Gizemli bir haykırıştır suskunluğum
Sırlarıma dokunuyordu
Sırılsıklam bir gece.
Hangi şiire yakınlaşsam
Ömrün suratsızlığı karşılıyordu beni
Tüm yolculuklarım
Bir dağın yamacındaki düşe çıkar.
Yasadışı gülümsüyorum sana.
Çarmıhım koltuk altımda...
Ayinler, yaslar, sevişme seansları, ağıtlar ve ağrılar kulaklarımın misafirliğine soyunuyor yaralarımla meşgul olmaya çalışırken. Dualarım kabuk tutuyor her mevsim ve ESMER tenimin teneşire yol almasını seyrediyorum. Bir karınca bile, kirpik uçlarına kondurduğum hikayenin hatırına vazgeçiyor sevgilisini terk etmekten. Ah nasıl da emziriyor beni sıla ve sırlar dünyası. Şafağın alnına dayıyorum kurşunu kirli silahımı. Oysa her cinayette siluetin kahkahalara boğulurdu. Hangi suya dokunsa tenim, adına yazılmış silik şiirler karşılıyordu beni. Uykusu kaçmış bir yıldızla yeniden doğsam, sancılarıma şiirler yaz SEVGİLİ. Oysa parmak izlerinin yerleştiği bir kadehteki son yudum bile bağlayabiliyordu beni hayata. Ağrısı olmayan bir acının lanetiyle boğuşmayı anlatacak takatim kalmadı. Teslim ol çağrılarına dudağıma yerleşmiş vedanla cevap veriyorum. Pusuya yatıyor sonra gözlerin ve tenimde kaoslara yol açıyor yokluğun, damarlarım feryad-ı figandır SEVGİLİ.
Uzun gözaltılar yaşıyorum sonu kirli tutanaklarda
Sisli bir gökyüzüdür kollarımdaki konuk,
Suya yazılmış şiirin günahını seviyorum.
Adı AŞK denilen tüm suçlar,
Göbek bağımda saklı.
Bir fahişenin son sözü gibiyim
“Geleceksen Ağlayarak Yürü”
Ey AŞK titret ruhumu…
Sen notalarını bana sakla SEVGİLİ, ertelediğim gülüşler bir bir aşkın mahzenine kilitlenmesin diye. Gün aşırı cilalıyorum düşlerimi, tüm randevularım katil çizgilerin egemenliğinde. Sen yine benim uzağımdaki adresleri arşınlıyorsun. Sözcüklerimi yitireli asırlar oldu, sözcüklerimi beraberinde götüreli dahası… Hangi evrene dokunsam ağır bir yenilgiyle karşılanıyorum ve tüm kıyametlerin özlemini içimde barındırıyorum. Özlemek için seni öpmeyi beklemeyeceğim SEVGİLİ. Tüm denizleri bir tek fotoğrafa sığdırıp, gülüşünün gölgesinde seni SEVECEĞİM. Göçebeliğime dokun ne olur, yokluğunda misafiri olduğum salaş dünyalara, histeri içinde dönüp dolandığım kentlere… Ben ise, hükmünü yitirmiş bir ruh diye taşıdığım kimliğimle, yaşayamadığımız yıllara dokunacağım. Oysa sevebilecek tüm gülücüklerin hüznümü defedebilirdi gece misali. Karanlık hangi hazza yataklık edebiliyorsa, gündüzler o kadar sarsak ve saçmalıklara gebe. Tenime ölüm denilen soytarı değdiğinde soluğumu göğsüne saklayacağım SEVGİLİ. Alnımdaki tüm yazılanları bir damla terine değiştiriyorum ve sökülüp oturuyor gökyüzünden yıldızlar. Bulutları mesken tutan ruhum hangi zamanda ölmenin daha anlamlı olacağını bilmiyordu. Taa ki senin Geçmişime değen ESMER gözlerini görene değin. Adı, uzun bir cümlenin başında zikir edilenin en çok sevilen olduğunu bilmeyecek kadar uzaksın hala. Bir bayram sabahı, AŞKI paklamak için yurdum bildiğim hayallerine doğru yola koyulursam, ayrılığa sarılmış kelimelerle karşılama beni SEVGİLİ ne olur? Yabancısı olduğum bir kentin karanlığını delen tek gülücük SENİN. Hani karanlıklara küfür etmiş olmasaydım, ağlayan gülücüklerine dokunabilirdim. Her seven biraz ölüdür ve her ölü sana muhtaçtır SEVGİLİ. Sözlerimin en hayta yerinde okşayıcı bir şiir gibi duruyordu uzamakta direnen saçların. Bırak yalnızlığımıza değsin bu kötürüm kentin şarkıları. Yoksa gökyüzü sinesinde sakladığı küfürleri dökecek üzerimize.
Özlemlerim kanıyor varoşlarda
Zilzurna bir aşktır alnıma yerleşen
Alın yazım kıskançlık krizinde
Gerisi,
Uzaklara sevdalı bir ESMER
Ellerim soruyor seni SEVGİLİ
Ve ben suskunum yine zil zurna…
İşte önüme koydum bilmediğim tüm dillerin lugatlarını ve adına karşılık gelecek kelimeler arıyorum. Oysa hiçbir dil karşılığı olamadı ESMER’liğimin ÖZGE’ çmişine yandaş olan haline. Tüm harfler, gözlerin gibi karanlığa açılıyorsa bu, gözyaşlarının suçu değildir. Yolculuklarının yarısında, düşleri kanatlarından düşmüş bir martının korkularına benziyordu bakışların. İşte SEVDAMIN adı buydu. Karanlığı delen bir şahap gibi, gözlerinden okunuyordu kaybedilmiş bir AŞKIN son duası. Ne Kibritçi ve ne de Fabrika Kızısın. Gündüzleri beş para etmeyen gecelerime, Tanrı’nın Türkülerini okuyan gece bakışlı SEVGİLİSİN. Hangi çağdan kalma şarkıları dinleyeceğimi bilmiyorum ama adamın biri kadife sesiyle gecemize dokunuyordu. Ben ise, tüm aleme Tanrıçalık edebilecek seninle sohbet etmenin kavgasını veriyorum uzağın yakınlarındaki bir mekanda. Ve seni dinliyorum yorgun kelimelerimle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.