- 726 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Dinde dil köprüsü (Sırat)
Dinde dil köprüsü (Sırat)
İfrat (aşırılık),
tefrit (yetersizlik),
vakar (karar , orta yol, ne eksik ne fazla ; ne aşırı ne de yetersiz.)
Bu kalıbı her alanda kullanabiliriz.
Vakarı (orta yol) ”sırat” , ”optimum” şeklinde sembolleyebiliriz.
Optimum nokta her zaman hassastır. dengede tutmak zordur. Sıratta gidebilmek gibi...
İnanç, iman: Bireyin kendi çabası ile yeteneklerini (akıl, zekâ, v.b.) kullanması sonucunda vardığı kişisel bir kanaattir. Mevcudatı sorgular, inceler; neden, niçin, nasıl? Sorularına cevap arar. Nakil yoluyla gelen (onu etkileyen tüm birikimler nakil dâhilindedir; ebeveyni, öğretmenleri, kutsal kitaplar, ozanlar, peygamberler, filozoflar, bilginler, v.b.) nakli bilgileri akıl süzgecinden geçirdikten sonra vardığı vicdani kanaattir. Bu kanaat her bir insan için farklı olabilir. Çünkü her insan ayrı bir âlemdir. İmanın zıddı olarak bildiğimiz “inanmama” hali de bir kanaattir. Yani o da aslında bir nevi inançtır…
İnanç olmadan aksiyon da olmaz. Fiil, inanca tabidir… İman ile oluşturulan bu kanaatin günlük yaşama geçirilmesini “din” olarak görebiliriz. Yani kişi kendi kanaatine uyan prensipler çerçevesinde yaşamayı arzu edebilir. Kişi başkalarına sadece kendi özgün anlayışını önerebilir, dayatamaz. (Dinde zorlama yoktur) kaidesi bireyselliği gerektirir.
Dinin anlaşılması için dilinin anlaşılması gerekir. Yıllardır minarelerden ezan dinleyen mütedeyyin insanlara soruyorum, manasını bilmiyor! Bu ne ilgisizlik? Yıllardır namazını aksatmadan kılan pek çok kişi kuranın içeriğini fazlaca bilmiyor. Arapça kuranı ezbere kusursuz okuyan pek çok kişiye içeriğinden sordum, maalesef bihaber! Elbet namaz kuranın orijinal dili ile kılınmalı ama mana da anlaşılmalı. Ezan ve dualar için gerekli değildir Arapça dil şartı. Her millet kendi dilince duasını da eder, ilmihal ve tefsir, mealini de yazar. Hatta ezanı da kendi dilinde okur. Ezan namazın farzlarından değildir.
Kuran güneş gibi parlıyor yeter ki ona teveccüh etsin insanlar , aydınlanır. Orijinali değişmeden duruyor. Elbette herkese göredir yorumu. Çünkü kainattaki her şey izafidir. Bu görecelilikte taklidi olmayan, tahkiki, özgün imandır insanı değerli kılan. “İlim kendini bilmektir” çok manidar… Çünkü hiçbir insan diğerine benzemez. O halde insanlar adedince farklı anlayış olması asıl istenen. İnsan esmaya aynadır. Standartlaştırma ise bu noktada zulüm olur. Sınırlamak özgün inanca müdahale olur.
“Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleşebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görülemez.
Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.
Halbuki, Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklal ya ölüm!” Gazi Mustafa Kemal
İfrat, tefrit, vakar ekseninde değerlendirme yapınca; ”radikal islam” ifrat, ”ılımlı islam” tefrit, özgün olan ise vakar, sırat. Ümmetçilik anlayışı ise Türk Milliyetçiliğinden vaz geçirmek maksadına yönelik olmamalı.
Dinin narkoz etkisi yapmaması için Türk ve İslam kimliği gereklidir. Klasik manada nasıl anlatırlar orasına girmeye gerek yok. ”Ne mutlu Türk’üm diyene” Burada asıl maksat vatan birliği. Millet olma şuuru.
İdeal olarak; ne dinimden vaz geçerim, ne de Milliyetimden.
Saygılar.
Ahmet Bektaş