- 670 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SANALDAKİ DOSTLARIN BİR ARAYA GELİŞLERİ(4)
Sabahleyin,telefonumun saati çalmadan uyanmıştım.Akşam yediğim balığın kılçığı boğazıma yapıştığı için bir türlü çıkaramamıştım.Şimdi aklım,balığın kılçığındaydı.yine tekrar tekrar yutkundum ama nafile..Eşimi uyandırdım.
“-Hadi kalk,rıhtıma gidiyoruz.”
“-Çok erkencisin ya.”
“-Ne yapayım,kalktım işte.denize yakınlaşmak istiyorum.”
Perdeyi,yan tarafa doğru çeker çekmez günün loş aydınlığı içeriye giriverdi.Rıhtıma bakışlarımı yönlendirdiğimde rıhtımla deniz arasındaki kayaların üzerinde üç insan görüntüsüyle karşılaştım.Oltayla balık yakalamak isteyen balıkçılar olduğu belliydi..
“…İyi,yazmak için güzel ve hazır malzeme beni bekliyor” diye düşünmeden edemedim.
Hanımla birlikte otelden çıktığımızda karşıdaki çöp bidonun dibine bırakılmış dört adet boş bira şişesi beni karşıladı.Kısa günün karı düşüncesiyle dördünü de aldım.En azından parasıyla günlük gazetemi alacaktım.Rıhtıma dönmeden tekel bayilerden birine şişeleri verip paramı aldım.Gazetemi de almış oldum.Ben böyle şeylerden gocunmam.Çünkü şu anda bile geldiğim yerler orası…
Rıhtıma yanaşıp da taşların üzerinde sekerek yürümeye başladığımda balıkçılar karşımda oltalarını denize fırlatmışlar,nasiplerini bekliyorlardı.
“-Bereketli olsun.Rast gele”
“-Hoş geldiniz.”
“-Nasıl bir şeyler yakalayabildiniz mi”
“-Yok be arkadaş.Taa bi şeycik çıkmadı.”
“-Nereden geldiniz,buraya”
“-Lüleburgaz’dan”
İçlerinden bir tanesi,balık adam kıyafetlerini giymekle meşguldu.Yaşlı olanına “Bu ne yapıyor” dercesine baktım.
“-A be O,benim damat.Belçikadan malulen emekli oldu,yıllar öncesi.Şimdicik de obi olarak,denize dalıyo.Bu da benim kızanım.Yani üçlü saç ayağı gibi.”Konuşurken “h” leri yutuyordu.
Denizle ufkun birleştiği çizgi hafiften kızarmaya başlamıştı.Denize vurduğu yakamoz ,bize doğru uzanıp duruyordu.Denizin dalgalarının hafiften de olsa kayaların kenarlarını yalaması ve her ileriye doğru yapmış olduğu hamleyle “şırappp,şırappp” diye çıkan sesler, hoş bir şarkının nağmeleri gibi kulak çeperlerimi tırmalamaya başlamıştı adeta..
Güneş,insanın ruhunu okşayıcı parlaklıyla ufuktaki çizgiden yukarıya doğru çıkıp kendisini tamamen göstermişti.Sabahın insanın içerisine kadar işleyen serinliği,güneşin ışınlarıyla yavaş yavaş etkisini azaltmaya başlıyordu.
Balıkçılara dönerek,
“Bir balıkçı fıkrası anlatır mısınız?Hatıra kalsın.”
Kısa bir sessizlikten sonra sorumu tekrar yineledim.Yine sukut.Ve gelen yanıt karşısında şaşırdım.
“-Bizler,aslında kara avcısıyız.Deniz avcılığımız pek yoktur.Arada bir takılırız,bugün olduğu gibi.”
Şansa bak ya.
“-Peki o zaman kara fıkrası olsun,anlatıver.”
Yaşlı olan balıkçı,bir taraftan elindeki oltayı kontrol ediyor,diğer taraftan da bana doğru bakarak anlatacağı fıkranın başlangıcına hazırlanıyordu:
“-Şimdi ,avcının biri,arkadaşlarıyla ormana ava çıkmış.Arkadaşları önde,kendisi arkada.O esnada yandan çalılıkların içerisinden bir ayı çıkmaz mı.Bizim avcı,ayının peşinde.Ayıya hiç durmadan ateş ediyor.Ayı ise arada bir avcıya dönerek “-Yapma avcı kardeş yoksa fena yaparım” diyor.Ve de avcıyı tuttuğu gibi arkadaşlarının yanına götürüyor.Alın şu arkadaşınızı bana ikide bir ateş etmesin.”Bizim avcı,yine ayının peşinde.Ayı, dayanamıyor geriye dönüp avcıya sesi çıktığı kadar bağırıyor:”-Ulan sen ibne misin?Devamlı arkamdan ateş edip duruyorsun.ayıp be…”
Balıkçı gülmeye başladı.Al sana bir kara fıkrası.Hem de balıkçıdan.
Madem öyle ben de size deniz fıkrası anlatayım da size kapak olsun:
“-Anne balık, yavruların peşine takmış,denizdeki tehlikeleri anlatmaktaymış. Sizin attığınız oltayı görünce,”bundan pek korkmayın,yanına yanaşmazsınız olur biter.Şu karşıdakiler de köpek balıkları,onların da yanlarına yanaşmayın.Yoksa midelerinde soluğu alırsınız.Tam o esnada balıkçının atmış olduğu serpme ağının,yavaş yavaş üzerlerine doğru gelmekte olduğunu görünce bütün gücüyle bağırmaya başlamış:
Buna da serpme derler,herkes kendi canını kurtarsın” sözlerinin ardından yavrularını da bırakıp denizin derinliklerinde gözden kaybolmuş.”
Balıkçıların yanından ayrılmadan boğazımdaki kılçık aklıma geldi.
“Ya arkadaşlar,boğazımdaki kılçığı nasıl çıkaracam.Yapıştı kaldı ya.”
“-Abi,ekmeğin kabuklu tarafını birkaç parça halinde yutmaya çalış.Ekmak parçası,onu beraberinde aşağıya doğru çeker”
Balıkçıların yanından ayrıldığımızda güneş biraz daha yükselmişti.Saate baktım.Kahvaltı saati yanaşmıştı…
Ayhan Sarıkaya
(devam edecek)
YORUMLAR
Abi var ya ben senin yazılarını okurken bir gün gülmekten öleceğim inan. Akşamdan sabaha kılçık nasıl kalır. Ben o şekilde asla uyuyamam. Gülmekten kırıldım. Çok güzel anlatmışsın. Sanki o sahneyi ordaydım da gördüm gibi oldu. Allah hep güldürsün sizi. Saygılar. Kutlarım