- 628 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMIN EŞİ ÖLSÜN !
Bir kandil günüydü. Radyolar,televizyonlar,gazeteler hep o günün-gecenin müslümanlar için ne kadar önemli olduğundan söz ediyorlardı. O güne özgü ibadetlerin yapılması,dargın
lıklara kırgınlıklara son verilmesi, anne-baba,akraba,eş-dost ve hatta komşuların ziyaret
edilmesi tavsiye edilmekteydi.
Halil, genç bir lise öğrencisiydi. Sınıfındaki bir çok arkadaşından onu ayıran en önemli özel
lik, anne ve babasının ayrı olmasıydı. Yıllar önce köylerinde hep birlikte yaşıyorlarken, ba-
bası onları terk edip kasabadaki genç bir kadınla evlenip,onun evine taşınmıştı. Halil yıllar
dır annesiyle birlikte kendi köylerinde yaşamaktaydı. Köy yerinde birkaç küçük ve büyük
baş hayvan besleyip ,bahçelerinde yetiştirdikleri sebze-meyveleri satarak geçimlerini sağlamakta ve annesinin ısrarıyla da okumaya çalışmaktadır..
O gün okulda herkes kandil akşamından söz etmiş,birbirlerinin kandillerini kutlamışlardı. O-
nun da aklına babası geliverdi. Çoktandır görmediği babasına kandil ziyaretine gitmesi gerektiğine inandı birden. Dinledikleri ,onun bunu yapmamakla günaha girdiğine inandırmış
tı. Anne-baba ne kadar kötü bile olsa,evlatların onlara darılmaya hakları olamazdı. Halil,
babasına gitmemekle günaha giriyordu. İşte o akşam, o kandil akşamı bu günahını azaltmak için bir fırsattı. Mutlaka gidip kandilini kutlamalıydı babasının….
Paydos olduğunda yola koyuldu. Rastladığı ilk pastaneye girerek bir paket kandil simidi aldı. Duygulu bir halde yürümeye başladı. Annesinden izin almadığı için suçlu gibi de hisset
ti kendini. Epeyce yürüdükten sonra babasının oturduğu eve yaklaştı. Heyecanı doruk
noktasına ulaştı. Bahçeye girdiğinde adeta kapıyı çalıp çalmamakta kararsızdı. Ani bir kararla kapıyı çaldığında başında beyaz namaz takkesi ve elinde Kur’an-Kerim ile babası açtı kapıyı.
- Ne o Halil, askere mi gidiyorsun yoksa ? dedi. Nerden aklına böyle bir şey gelmişti ?...
Galiba oğlunun yirmili yaşlarda olduğunu bildiğinden olacak, böyle bir beklentisi oluşmuştu.
Çünkü Halil liseye gecikmeli başlamış ve askerlik çağı da gelmişti.
- Hayır baba..Bu akşam kandil de, ben senin kandilini kutlamaya geldim..
-Çok güzel oğlum.İyi etmişsin. Senin de kandilin kutlu olsun. Gel bakalım içeri.
Çekindi Halil, içeri girmek istemedi. Ama girdi yine de. İçeride babasının yeni eşi hasta yatağında yatmaktaydı. Babası da onun için Kur’an-Kerim okumaktaydı. Babasının yeni eşinden 8-9 yaşlarındaki kızı Selma da annesinin başında üzgün bir şekilde duruyordu. O da sarılıp öptü ağabeyini. Ağır hastaydı kadın.Onların varlığını bile fark etmiyordu. Çabuk kalktı Halil.
- Annem merak eder baba, ben gideyim dedi. Babası onu uğurlarken,
- Bu kadıncağız da ölmek üzere işte oğlum. Hayat bu, ne yaparsın dediğinde şaşırdı Halil.
-Kansere yakalandı. Bir kaç günlük ömrü kalmış, öyle dedi doktorlar…
Bu sözlerden sonra çıkarken elini öptü babasının. İçini tuhaf bir duygu sardı. Nedenini anlayamadı ama adeta bir mutluluk duygusuydu bu.
- Yine gel olur mu, dedi babası.
-Geleceğim baba, mutlaka yine geleceğim , derken sanki yüzü gülüyordu. Ama buna kendisi de hiçbir anlam verememişti.
Eve geldiğinde annesine koştu. Önce elini tutup bir güzel öptü.
-Kandilin mübarek olsun canım anneciğim ,derken gözleri parlıyordu. Annesi de şaşırdı.
-Senin de kandilin mübarek olsun canım oğlum , dedi yanaklarından öperek.
-Hayrola bugün çok neşelisin…
-Anneciğim, senden çok özür dilerim ama beni affet. Bu gün senden izin almadan babama
gittim ben. Onun da kandilini kutlamak istedim.
-Demek ki sevincin bundanmış. İyi etmişsin oğlum..
-Sahi kızmadın mı bana ?
-Neden kızayım oğlum. Sana hiç, babana gitme dedim mi, hatırlıyor musun ?
-Dememiştin tabii ama ben yine de gitmiyordum. Bu gün kandil diye gitmek zorunda hissettim kendimi.
- İyi yapmışsın oğlum,doğru olanı yapmışsın. O senin babandır,her zaman da gitmelisin…
Yemekten sonra annesi gibi Halil de namaza durdu. Namaz sonunda dua ederken aklına gelen sözler ;
- Allah’ım , babamın yeni eşi ölse,babam tekrar annemle evlense,ben de diğer çocuklar gibi
annem ve babamla birlikte yaşasam,ne kadar güzel olur, şeklindeydi. Ama diliyle söylemeye
cesaret edemedi bu duayı. Kalbinden geçen sözler olarak kaldı sadece. Dilinden geçen son dua ise,
- Allah’ım,her şeyin en iyisini en doğrusunu ancak sen bilirsin. Ben yalnız ve yalnız sana sığınırım , şeklinde oldu.
Ertesi günlerde bir başka oldu yaşama bakışı. Bir umudu vardı artık. Gerçekleşmesini beklediği bir umudu, hayali vardı. Daha bir sıkı sarıldı yaşama. Başı daha dik dolaşmaya başladı.
- Göreceksiniz, yakında benim de annem-babam birlikte olacaklar. Ben de anneli-babalı bir çocuk olacağım, der gibiydi bakışları.
Hafta sonunda ayakları yine babasına götürdü Halil’i. Babasının yeni eşinden olan kızı Selma açtı kapıyı. Çocuk çok az görse de öz ağabeyi gibi sevdiği Halil’e sarılıp ağlamaya
başladı.
- Ağbiciğim, annem öldü benim…Annem öldü, diyerek uzun uzun ağlarken Halil,karmakarışık
duygular içindeydi. Kardeşinin böyle bir acısına katılmamak mümkün değildi. O da üzüldü onunla birlikte. Sarılıp teselli etmeye çalıştı. Diğer taraftan bu ölüm onun çok arzu ettiği bir ölümdü. Bir ara kızar gibi oldu kendine. Kötü kalpli, günahkar bir insan olduğundan şüphe etti. Sonra da içinden aynı duayı fısıldadı.
- Allah’ım sana sığınırım. Beni tüm yanlış düşüncelerden, başkalarının kötülüğünü istemekten de koru….
Babası da içerideydi. Namazdan yeni kalkmıştı. Odaya geldiğinde baba -oğul sarıldılar birbirlerine.
- Başın sağolsun babacığım , dedi Halil.
- Sağolasın oğlum, diyerek karşılık verdi babası. Selma hala ağlıyordu.
- Yenemedi o mendebur hastalığı. Zavallı anneciğim, doyamadı dünyaya, gencecik öldü.
- Yazık, çok yazık, diye konuşmaya katıldı Halil. Tekrar sarılıp vedalaştılar.
Kendi evlerine geldiğinde annesine koştu. Adeta müjde vermek ister gibiydi.
- Anne, anneciğim ! Neler oldu bir bilsen…
- Hayrola oğlum, neler oldu ?
- Babamın yeni eşi vardı ya ! Artık yok ! Ölmüş o anne,ölmüş…
- Oğlum sakin ol… Bir şakadan falan mı söz ediyorsun ?
- Hayır anne, vallahi şaka falan değil, gerçekten ölmüş…
- İyi de oğlum, niçin bu seni sevindiriyor ? Ayıp değil mi,utanmıyor musun ? Yazık olmuş kadıncağıza, çok da genç diye duymuştum. Hem bir de kızları varmış daha küçücük..
- Affedersin anne, haklısın. Evet çok yazık olmuş. Kardeşimle de tanışıyoruz. Adı Selma. Beni de çok seviyor. Annesinin ölümüne o da çok üzülmüş..
Koşarak odasına gitti Halil. Elinde olmayan bir sevinci vardı işte. Annesine bunu daha fazla belli etmemek için kaçmıştı yanından. Aslında o da farkındaydı ayıp ettiğinin hatta günaha bile girdiğinin. Ama kendine engel olamıyordu işte.
Hayalleri bir anda renklenmeye başladı. Uçuyor gibiydi. Artık rüyaları hem anneli hem babalı oluyordu. Sanki birlikte yaşamaya başlamışlardı bile. Evlerinin eski olduğu geldi aklına. Eşyalarının eskimeye başladığı gözlerine takıldı. O sene sebze-meyveden de, yetiştirdikleri hayvanlardan da iyi para kazanmışlardı.
- Anne, şu eşyaları biraz yenilesek. Yeni bir takım koltuk alsak. Hatta size yeni bir yatak odası yapsak, dediğinde şaşırdı annesi..
- Ne diyorsun oğlum sen ? Size demekle neyi kastettin ?
- Şey anne, sana demek istedim işte. Sana yeni bir yatak odası düzenlesek diyorum…
- Benim bu yaştan sonra hiçbir yeni eşyaya gereksinimim olmaz oğlum. Bundan sonra yeni eşya ancak senin için olur. Onun da zamanı var. Hele bir okulun bitsin,askerliğin bitsin öyle..
Kadının aklı karışmıştı oğlunun söylediklerinden ve tavırlarından. Ama bir türlü çözememişti.
Birkaç gün sonra yine gitti babasına. Oturdular .
- Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun baba ? diye sordu Halil. Beklediği bir tek yanıt vardı ; tekrar annesine dönmeyi düşündüğü….
- Yalnızlık zor tabii. Hem Selma da var. O annesiz büyüyemez. Benim de kadınsız yaşamam zor tabii…Bu kadarına bile sevindi. Hemen annesine tekrar döneceğini söylemese de, evlenmeyi düşündüğünü belli etmişti işte. Bu kadarı yetmişti ona. Şimdi acelesi vardı. Fazla kalamadı orada. İzin isteyip koşarak minibüs durağına gitti. Evlerine vardığında hemen annesini görmek, onunla konuşmak istedi. Annesin yanına oturup sarıldı önce.
- Anacığım, sana bir şey sormak istiyorum. Benim için çok önemli..
- Söyle canım oğlum. Yeter ki sen söyle.
- Anacığım , biliyorum babam bizi bırakmakla çok kötü etti. Suçu kolay affedilecek şey değil. Başını öne eğdi kadın.Bir iki defa salladı.
- Öyle oğlum,öyle. Ama ne yaparsın,kader işte. Öyle olacağı varmış..
- Peki anacığım, beni ne kadar seversin ? Benim için neler yaparsın ?
- Ne demek o oğlum ? Senden başka kimim var benim ? Öl de öleyim !..derken gözleri ıslandı kadının…
- Yaşamanı isterim anacığım. Senin yaşaman,hem de iyi yaşaman için benim de yapmayacağım hiçbir şey olamaz..
- Sağol oğlum sen sağol..
- Anacığım, benim hatırm için babamı affedebilir misin ? Tekrar evimize dönse ister misin ?
Şaşırdı kadın..Duygulandı..Gözleri daha bir doldu…Uzaklara daldı uzunca bir süre….
- He anneciğim, affeder misin ? Benim hatırım için…..
- Sana canım feda, dedi başka da bir şey diyemedi kadın. Sarıldı oğluna, uzun uzun ağladılar, birlikte ağladılar.
Umutlandı çocuk. Olmaz,dememişti annesi. Biliyordu, onu kırmayacağını. Şimdi sıra babasına konuyu açmaya gelmişti.
Eve yeni koltuk takımı aldılar birlikte. Yeni bir de yatak odası düzenledi Halil annesiyle babası için. Genç evliler gibi yaşatmayı düşündü onları.
Üvey annesinin ölümü üzerinden bir süre geçmesini bekledi. Saygısızlık etmekten çekindi. Bu arada her fırsatta gitti babasına. Evlerine sürekli yeni eşyalar aldı. Hep neşeli oldu o günlerde.
Ve yeterli sürenin geçtiğine inandığında, babasına açılmaya karar verdi. Razı edinceye kadar yalvaracaktı . Razı edeciğinden hiç şüphesi yoktu. Okul arkadaşlarına söz etmeye bile başladı. Tekrar anne-babasının bir araya geleceklerini anlattı.
Daha bir güzel giyindi o gün. Çok da heyecanlandı. Adeta koşarak gitti, babasının oturduğu eve. Kapıyı çalarken kalbi daha bir hızlı çarpıyordu.
Genç bir kadın açtı kapıyı. Halil’e kim olduğunu ve ne istediğini sordu.
- Babam, babam evde değil mi ? dedi Halil.
- Baban kim senin ? dedi kadın..
- Kim gelmiş Nesrin ? diye seslendi içeriden adam.
- Bir çocuk geldi, babasını soruyor…Geldi adam. Oğlunu görünce sevindi.
- Sen miydin Halil ? Gel içeri..
- Bak Nesrin, bu Halil. Benim oğlum. İlk karımdan..
Şaşırmıştı Halil. Kimdi bu kadın ? Odaya girip oturduklarında anlattı durumu babası.
- Nesrin, yeni eşim Halil. Bu hafta evlendik. Demiştim sana, yalnız yaşayamayız diye.
Kurşunlar yağıyordu çocuğun göğsüne. Kaynar sular dökülüyordu başına. Yumruklar vuruyordu kaderi bağrına bağrına. Koskocaman bir ‘SON’ yazıyordu hayallerinin perdesinde.
Oysa ne kadar güzel olacaktı..Üstelik annesini de razı etmişti..Şimdi ona ne diyecekti ?
Evin tavanı neredeydi? Ne de çabuk yıkılmıştı başına…Bu ne aceleydi ? Hiç mi aklına gelmemişti eski karısına tekrar dönmek ? Yıllar önce işlediği o büyük günahı, az da olsa hafifletmeyi hiç mi düşünmemişti ? Bu kadar duygusuz bir insan mıydı bu adam ?
Her şey nafile…Umutlar çoktan tükenmişti artık…Dönüşü kalmamıştı bu işin..Acısını içine, göz yaşlarını gözlerine saklayarak ;
- Size mutluluklar dilerim, deyip uzaklaştı oradan. Peki şimdi nereye gidecekti ? Eve gitmeyi hiç istemiyordu..Ama geç de olsa gitti..Annesine hiçbir şey söyleyemedi,hem de birkaç gün..
Üzüntüsünü anlamaz mı anne yüreği ?
- Oğlum, ne oldu gülen yüzüne ? Nereye gitti neşen, mutluluğun ? dediğinde, yine sarıldı çocuk annesine. Yine ağladılar birlikte.
- Evlenmiş anne, babam tekrar başka kadın almış….Salıverdi gözlerindeki yaşları, yüreğindeki acıyı çocuk..Daha bir sıkı sarıldı kadın oğluna.Bir süre konuşmadılar…..
- Üzülme be oğlum..Canı sağolsun. Biz alışmadık mı seninle onsuz yaşamaya ? Yaşarız be oğlum, yaşarız…..
Ve yaşamaya devam ettiler. Anne-oğul köylerinde, baba ile üçüncü ve en genç eşi ikinci eşten olan kızlarıyla birlikte kasabada…..
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Bir solukta okudum, harika bir hikaye... Çevremde ve yakınlarım arasında da Halil gibi çocuklar var. Tabii ki onların bu durumları bizi de çok üzüyor. Ama alışmış kudurmuştan beterdir derler. Halil'in babası gibi babalarda vefa, evlat sevgisi ve insanlık kalmamış galiba ?
Anne ve baba ayrılıklarında yine en büyük acıyı çocuklar yaşıyor ve çocuklar yok oluyor arada. Bir taraf sevgisini tam olarak gösterse bile bir taraf hep aksık kalıyor çocuklarda.
UAyrılmaya karar vermiş olan anne va babalar brbirlerinden boşandıkları zaman çocuklarından da boşanmamayı öğrenmek zorundalar yoksa şimdi anlattığınız Halil gibi çocuklar hep düş kırıklığı içinde yaşayacaklardır.
Güzel ve düşündüren bir hikaye. Saygılar yüreğinize
Böyle yaşlılığında genç kadın azgınlığına düşenler servetlerini genç karılarına ve onların dostlarına yedirdikten sonra sümüklerini çeke çeke ilk karısının evine çöreklenenlerini veya o terk edip bıraktıkları çocukları iş sahibi ev ocak sahibi olduklarında sümüklerini çeke çeke evlatlarına yıkılıp gelin sefası sürdüklerini çok gördüm ben
Güzeldi
ugurozaltin tarafından 6/8/2009 4:45:23 PM zamanında düzenlenmiştir.
bir akülü tekerlekli sandalye 2,400 YTL. Günde onlarca veriliyor. Kanser ilaçları, her isteyene ihtiyacı ihtiyacı ölçüsünde tedarik ediliyor. Ve diğer ilaçlar da öyle...Özel bebek mamaları ki kutuları 200 dolar...Türkiye de yok. Talep eden tüm vatandaşlarımız eğer ihtiyaç sahibi olarak tespit edilirse yararlanıyor...Yatalak hastala verilen eloektronik yataklar, ki her biri 8000 ytl...Hasatanın ayağına kadar götürülüyor. Evde bakım hizmetleriyle ihtiyaç sahipleri evinde tedavi ediliyor...Bunlar mı üç kuruşluk yardım. Hiç birini bilmeden çala kalem aşağılıyorsunuz yardımları...Birilerini aşağılarken alt tabakada bu işi canıgönülden layıkıyla hakkıyla yapanları ne de güzel kesiyorsunuz, biçiyorsunuz.
bu konu hakkında hiç bir fikri olmayanlar, yani yardım konusunda, halkın parası yine halka gidiyor, kimse lutufta bulunmuyor. Neden rahatsız oluyorsunuz anlamıyorum ki...Anlamayı çok isterdim sizi...İnsanlar seviniyorlar ihtiyaçları görülüyor. ne düşünülürse düşünülsün, bu böyle de devam edecek...
aynur engindeniz tarafından 6/4/2009 10:42:15 AM zamanında düzenlenmiştir.