- 753 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
OTUZ DOKUZ YIL SONRA YAPILAN DANS... ( Denemelerim)
DENEME
OTUZ DOKUZ YIL SONRA YAPILAN DANS...
Yıl 2007... Bir Haziran akşamı Kuşadası’nda , bir marina gazinosundayız. Akrabalardan birinin nişanı yapılıyor. Bir çok yerlerden akın akın gelip, gazinoyu doldurmuş insanlar. Gazinonun bir açık hava salonu burası... İlginç bir yapısı, yerleşimi var buranın. Çevresi; ahşap direkler üzerine, renkli kiremitlerle kaplanmış durumda. Belli aralıklarla elektrik lambaları döşenmiş, kimisi sarı, kimisi diğer renklerde ışıklar veriyor. Ama ışıklar parlak, cafcaflı değil.. Özellikle sönük, puslu, bulanık, az ışık veren türden yapılmış... İçindeki eşyaların tarzı ise şark türü, yani alaturka denilen şekilde döşenmiş. İnsanı, eski Osmanlı döneminin yaşantısına sürüklüyor. Ortada hatırı sayılır büyüklükte bir havuzu var.
Gündüzden yıkanıp temizlenmiş, ağzına dek su ile doldurulmuş, pırıl pırıl bir havuz. İnsanın içine atlayıp, dalıveresi geliyor. Kenarında ise, hiçbir koruması yok. Yani etrafı çevrili değil... Bütün gece boyunca hep, gözüm orada takılı kaldı. Nişana gelen ailelerin küçük çocukları o havuzun etrafında dolanıyor, koşuşuyor, çeşitli oyunlar oynuyorlardı... Birinden biri içine düşecek diye hep korku, heyecan içinde oldum. Aileler o kadar rahat ki, kendilerini nişan merasiminin, orkestranın, dansların akışına kaptırmışlar... Görevliler de, servis telaşından burunlarının ucunu bile görecek durumda değiller.. Masalar arasında koşuşturup duruyorlar.. Dünya, umurlarında değil sanki... Çocuklar ise, korkusuzca o havuzun etrafında dönüp, dolaşıp, koşuşarak gece boyu oynadılar. Belli ki, bugüne kadar o havuz başında bir kaza olayı, boğulma olayı yaşanmamış.. Yoksa; hiç kimse bu kadar rahat olamazdı. Neyse, kötü bir kaza olmadı. Çok şükür, öyle bir olay yaşanmadı.
Gece çok güzel... Tam bir yaz gecesi. Haziran gecelerinden pırıl pırıl bir geceydi. Önceleri hafiften, parçalı bulutluydu. Mehtap o bulutların arasından nazlı nazlı süzülüp geçerken, her buluta sanki birer öpücük kondurmuştu da az sonra, tüm bulutlar tek tek dağılıp yok oldular.. Mehtap beyaz ışıklarını, tüm gece boyunca üstümüze gönderdi, durdu. Bazen öylesine aydınlattı ki, bir an güneşin gece ortasında yeniden doğup, geri geldiği duygusunu uyandırdı bende...
Marina açık hava gazinosu çok kalabalık bir nişan konuğunu ağırlıyordu bu gece. Hava çok güzel.. Gece de çok güzeldi. Ankara’dan katılan müsteşar gibi, üst düzey bürokratlar var nişanda.. Her şey çok güzel. Aileler, akrabalar oraya varış sırasına göre, mümkün olan şartlar içinde bir arada oturtulmaya, bir masa etrafında toplanmaya çalışılmış... Masalar birleştirilip uzun masalar oluşturularak grup yapılmaya çalışılmış.. Bir hayli özen gösterildiği belli.
Her yer insan ve çocuk kaynıyor. Çok kalabalık.. Bu nişana, toplumun her kesiminden aileler, insanlar davet edilmişler.. Davete de icabet sağlanmış. Herkes son derece neşeli, son derece mutlu görünüyor.. Öyle görüntü veriyor. Orkestranın önündeki pistte gruplar halinde insanlar oynuyor, dans ediyorlar...
Gelinin de, damadın da aile çevrelerinin çok geniş olduğu, gruplaşan büyük masalardaki sarılıp, öpüşmelerden belli oluyor. Ama aileler o denli itina ve titizliğe rağmen hep bölünerek, değişik masalara oturmak zorunda kalmışlar. Kimileri karşıdan karşıya el sallayıp, selamlaşı-yorlar... Soğuk yiyecekler masalara önceden dizilmişler. Ağır ağır servisler de yapılıyor masalara... Bir kısmı yemek yiyor, bir kısmı dans ediyor, bir kısım insanlar salona yeni geliyorlar. Sözün özü; ayni mekan, aynı zamanda farklı insanlar, farklı demler yaşıyorlar...
Gecenin ilerleyen bir deminde, bu curcunalı hengame içinde, yine yalnız dünyasına dalmış bir adam oturuyordu, o masaların birinde... O yaşanmamış zaman olarak saydığı, onca kalabalığın içinde “yine yalnızım” diye, aklından geçirdiği bir anda, karşı masalardan orta yaşın üstünde, güzel bir bayan o masaya yaklaştı. Çok şık ve çok güzel olan, olgun çağındaki bu bayan, o yalnız adamın yeğeniydi. Tahsilli, kültürlü bir insandı o bayan... Gelip dalgın, yalnız adamın önünde durdu.. Orkestra ise o anda, güzel bir dans müziği çalmaya başlamıştı...
Genç bayan, elini uzatarak:
-Ben bayanım, geri çevirirsen çok ayıp edersin. Seni, dansa kaldırmaya geldim, dedi. Yalnız adam çok uzaklardan, derin düşüncelerden gerçek yaşama dönerken, bu sürprize çok şaşırdı. Hiç beklemiyordu.. Boş bulunmuştu. Önce, ne diyeceğini bilemedi. Sonra, kendini toparlayarak:
-Ben dans etmesini bilmem ki... Aslında ben, hiçbir oyunu da bilmem. Bunu, sen de biliyorsun, diyebildi. Bayan ısrar ederek:
-Herkes bize bakıyor. Beni ret edemezsin, dedi. Yalnız adam; bu emri vaki olan dansı ister, istemez kabul etti.. Genç ve güzel bayanın elinden tuttu. Bayan önde, o arkada masa gruplarının arasından geçip piste gittiler. Piste girerlerken adam, genç bayana :
-Dansı sen idare et. Ayaklarını benden koru, çiğneyebilirim, dedi. Genç bayan:
-Sen bana uy... Bilirsin, bilirsin... Çekinme, dedi. Birlikte, uyum içinde dans ederek pistte dönmeye başladılar. Çok rahat ve çok tatlı bir uyum içinde, kendilerini müziğe ve o sihirli havaya bırakarak, uzun süre dans ettiler.
Yalnız adam, evlendikleri otuz dokuz yıl önceki, düğün dansından buyana, genç bir bayanla ilk defa dans ediyordu. Bu, çok duygusal ve onur verici bir durumdu onun için.. Yeğeni de olsa, genç ve güzel bir bayan tarafından, emri vaki edilerek dansa kalkması, onu çok mutlu etmişti... Orkestra danstan sonra hızlı bir oyuna geçti. Pisti terk edip yerlerine oturdular. İkisi de ayrı gruplarda, ayrı masalarda oturuyorlardı. Onun için ayrıldılar.
Yalnız adam; uzun bir evlilik yaşamında hiç tatmadığı, ilk yıllar çok düğünlerde eşine teklif ettiği halde hep geri çevrilerek üzüldüğü, onca zamandan sonra bu gece ilk kez tattığı bir duygunun sarhoşluğu içindeydi sanki... Öylesi bir duygu ve huzurdan doğan mutluluk içinde masasına dönüp, hanımının yanına oturdu.. Hanımı da şaşkın ve tedirgindi...
Yalnız adam ise; yaşamının dışında bir dünya olduğunu biliyordu amma, şuana dek yaşama şansı olmamıştı. Onu, o yüce duyguyu ilk defa, otuz dokuz yıl sonra bu gece yaşamıştı. Düğün günlerindeki ilk danslarını ise, o gecenin heyecanı ve telaşıyla unutmuş, hatırlamıyordu bile... O nedenle de yeğenine, minnet duyguları çoğalmış, sevgisi bir kat daha artmıştı..
Hayat; gerçekten yaşamaya değerdi.
29.08.2007
Suat TUTAK
OTUZ DOKUZ YIL SONRA YAPILAN DANS... ( Denemelerim) Yazısına Yorum Yap
" OTUZ DOKUZ YIL SONRA YAPILAN DANS... ( Denemelerim)" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.