8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
971
Okunma
Dönüp dolaşıp hep aynı çıkmaz sokağa geliyorum. Karabasan gibi bir şey… Üstelik korkmuyorum da… Ellerim üşüyor sadece. Ellerim hep üşür, ama bu sokakta, buz kesiyor her seferinde parmaklarım.
Saçlarım durmadan dağılıyor, nefesimden başka bir esinti de yok. Uyanmak istiyorum. Uyanıp bitirmek istiyorum bu kısır döngüyü. Uyanmak için uyumam lazım değil mi? Gözlerim ellerimin inadına yanıyor, yakıyor yanağımı alevi.
Derin derin içime çekiyorum yalnızlığı. Dışımdakinden daha fazla yakıyor canımı. Utanıyorum. Acımdan utanıyorum. Bukowski’yi düşünüyorum o an.” çok geçten daha kötü bir şey yoktur hayatta." derken onunda canı böyle yanıyor muydu acaba?
Çok geç… Artık her şeye yeniden başlayacak kadar genç değilim ve gücüm yok. Daha kötü bir şey yok…Umutsuz ve amaçsız kalmaktan daha kötü bir şey yok hayatta.
Bütün gizlerin cevabını bulmanın ve bulduklarında yaşanan hayal kırıklığının ağır boşluğunda, yaşam denen öyküden koparılmış bir sayfa gibiyim. Tüm duyguları silinmiş, yıpranmış ve tek kelime bile taşıyamayacak kadar zedelenmiş…
Ufalanıp yok olmayı bekliyorum. Gözlerden uzakta, çok fazla sapanı olmayan bu sokakta, bu karabasan döngüde sırra kadem olmalıyım. Çözülmeyen bir son kalmalı ardımda.
Cevabını bir tek benim bildiğim.
Sibel