- 1014 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Uyuyacaksın
Oturacaksın saatler günün yarısını bittiğini gösterdiğinde bir odada. Geceyi dinleyeceksin. Düşüncelerin her zamanki gibi yalnız bırakmayacak seni. Okuyacaksın kelime kelime.Dudakların bazen gülümseyecek, bazen büzülecek. Bazen kızaracaksın, bazen sararacaksın. Avuçların terden sırılsıklam olacak belki. Mazinin muhasebesini yapacaksın an be an. Vicdanın ya “Rahatım!” diyecek, gevşeyeceksin. Döner sandalyede sağa sola döndüreceksin kendini ayaklarının yardımıyla. Yahut susacak vicdanın. Korkacaksın, ürkeceksin, üzüleceksin belki.
Sonra gözlerini kapatacaksın. Pembeye yakın bulanık göz kapaklarına ümitlerinin görüntüleri yerleşecek. Tutmak isteyeceksin. Tutulamayacağını anlayacaksın.
Derin bir nefese ihtiyaç duyacak ciğerlerin. Oksijen desteği unutturamayacak belki dünü, bu günü ve yarını.
Allah’tan pişmanlıklarının telafisini dileyeceksin belki. Ümitlerini tutmayı dileyeceksin. Yanlışlarını unutmayı… Sonra beklediğini bekleyeceksin.
Beklemek!
Ölümü bekler gibi sevdalıyı beklemek. Hem bir başlangıcı hem bir sonu beklemek. Hayallerin gerçekleşmesini, ümitleri beklendiği gibi görmek canlı canlı. Tespih tanesinin en sonuna yazılmış ölümü beklemek. En iyisi, ölümle ilgili olan davranışların en iyisi ne bilir misiniz? Ölümü bekletmek.
Gayesizce oturup yazı yazmak zaman kaybı mıdır aslında? Her yazının bir hedefi olmalı mı? En azından bir mesaj verebilmeli mi her yazı?
Zaman gelecek gözkapaklarının ardından bulut kaplayacak her yanı. Bulutlardan gözyaşları damlayacak. Yerlerde toz pembe hayallerden çamurlar, zorluklardan gölcükler… Ve her şeye rağmen adım adım yürüyen bir insancık. Düşüncelerinin sesinden başka ses yok. Kararları yanlış da olsa hep doğru yazan bir bakışın izi her yana yönelir.
Belki çok yakında, belki uzaklarda bir teypte dönen bir plastiğin çıkardığı nağmeler gelir kulaklara. Belki öyle sanılır. Duymak istediğidir belki sadece beyninin, hasretinin…
Bütün kahredişlerinin yüklendiği hayatın devam edecek yürümesine ağır aksak. Gölgesi olacaksın. Her gölgenin tonlarında farklı ümitleri hep taşıyacaksın. Hiç hayal kırıklığı yaşamamış sayacaksın, hiç terk edilmemiş. Hiç duvarları, masayı yumruklamak istememiş farz edeceksin. “Neden?” soruları sorulmamış sayılacak beyninde. Dün olduğu gibi yarın da ümitlerine sarılarak uyanacaksın. Adımlarında hayaller çiçek açacak solacağını bilsen de…
Ümit yakar mı insanı demeyeceksin. Yakacak seni. Her alaz gerçekleşsin diye aksedecek yarınlara. Dün olacak. Zaman yardıma koşacak dörtnala. Örtecek bazı közlerin üstünü gelişi güzel.
Gözyaşlarını yağmur damlalarının arasına saklayacaksın biraz mahcup ve tedirgin. Gören oldu mu diye bakacaksın belki aynalara. Belki kıracaksın aynaları. Susacaksın düğümlenince boğazın. Beynin asap yağmurunu vuracak yerlere. Yazdıklarını yırtacaksın. Sinirle kalkacaksın yerinden. Hedefsiz dolaşacaksın odanda. Her hücrenin çaresizliğe kelepçelendiğini anladıkça mahmurlaşacaksın. “Gel !”diyeceksin belki, belki “Git!”
Peri masallarından yardım umacaksın. Uzansam, tutsam diyeceksin hayalini. Avuçlarına fırtınalar yollayacak tırnakların, nefesinden kasırgalar dönecek etrafında, gök gürültüsü gibi haykıracaksın sessiz. Sonra gerçeği göreceksin azcık ümidinin yanında. Sükûnetle buluşacaksın. Sessiz ve beyninde kimsesiz kalacaksın.
İşaret parmağını uzatacaksın yönsüzlüğe. O’nu göstereceksin. Sevginin tamamı kadar kızgınlık akacak parmak ucundan. Gülümseyeceksin. Kıyamayacaksın yine de.
Bıkmadan her gece uyuyacaksın. Rüyalarda teselli bulacaksın ama sabah unutacaksın.
Bir gün geriye dönüp bakacaksın.
Bir soru soracak dünler sana: “ Sen niye yürüdün bunca zamandır?”
Susacaksın.
Uyuyacaksın.