- 4146 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KAVUŞAMAYAN ÂŞIKLAR
KAVUŞAMAYAN ÂŞIKLAR
İkisi de aynı mahallenin çocuklarıydılar. İlkokula beraber başlamışlar ve beraber bitirmişlerdi. Yaz tatillerinde aynı bahçede oyun oynamışlar, aynı sofrada yemek yemişlerdi. Ta ki Hüseyin başka, Emine başka okula gidene kadar.
Hüseyin kendi halinde bir ailenin çocuğuydu. Son derece terbiyeli, saygılı ve kendinden emin bir çocuktu. Emine ise sakin yaratılışlı, nazlı ve çekingen bir kızdı. Sarı saçları, masmavi gözleri vardı ve sürekli gülen bir yüzü. Önceleri çocuksu bir beğeniyle, masumca başlamıştı arkadaşlıkları. Hiçbir beklentileri yoktu birbirlerinden. Zamanla sevgiye dönüşeceğini bilmeden, koştular birlikte okullarının bahçesinde.
Ama artık zaman ilerlemiş ve ikisi de büyümüş, duyguları değişmişti. Her gün görüşüyor, konuşuyor ve hatta geleceğe dair hayaller bile kuruyorlardı artık. Evlerinin rengini, içindeki eşyalarını, çocuklarının adlarını bile. Yıllar geçtikçe sevgileri giderek artıyor, bir taraftan da eğitim hayatlarının bitmesini bekliyorlardı. Hüseyin ise eğitim hayatının sonunda, mezun olup polis olacaktı. Tam o dönemde Emine, Hüseyin’e bir mektup yazdı. İyice güzelleşmiş ve serpilmiş olan onu başkaları da beğenmiş ve ailesinden istemeye geleceklerdi.
O, “bir sevdiğinin olduğunu ve onunla evlenmek istediğini” söylediği halde!
Bu haber o günlerde Hüseyin’i, okulunu bitirmemesi nedeniyle oldukça sıkıntıya sokmuştu. Elinden bir şey gelmediği için de hayatı kendine zindan ediyordu.
Diğer tarafta, Emine de ondan farklı değildi. Bir tarafta sevdiği erkek, öbür tarafta ailesinin baskıları, genç kızı bunaltarak çıkmazın içine sokmuştu. Aradan geçen süre, üzerindeki baskıları artırınca, bir mektup daha göndererek kendisini kaçırmasını istemişti sevdiği adamdan. Hüseyin’ in ise eli kolu bağlıydı. Hiçbir şey yapamıyor, yalnızca kendini yiyip bitiriyordu.
Sevdiği kıza bir mektup yazarak, işlerini ayarlayabilmesi için bir tarih vermiş, o tarihe kadar ne olursa olsun direnmesini yazmıştı. Mektubu da akrabalarından birinin vasıtasıyla göndermeye kalkışmıştı. Aksilik bu ya, verdiği o mektup eline ulaşmadan , ailesinin eline geçmişti. Ailede o korkuyla, apar topar hemen düğünü yapmışlardı. Emine ise, tüm direnmelerine ve verdiği mücadeleye rağmen evlilik kararını ağlayarak da olsa kabul etmek zorunda kalmıştı.
Sevdiceği zorla evlendirilmişti. Hüseyin koşarak gelmişti dediği tarihte ama artık çok geçti. Sevdiği kızı, başka birine vermişlerdi. O günler Hüseyin için ölümden de kötüydü. Sevdiğini başkasına gelin etmek, hayatta çekilebilir bir acı değildi. Yaşamak ve dayanmak zorundaydı. Tüm acısını, sevgisini, özlemlerini yüreğine gömmüş ve hayatına devam etme kararı almıştı. Aradan uzun yıllar geçmişti. Hüseyin bir gün, tanıdıklarından aldığı bir haberle yıkılmış büyük bir üzüntü daha yaşamıştı. Emine’nin eşinden sürekli dayak yediğini duymuş, bunu öğrendiğinde içi inanılmaz bir acıyla dolmuştu. Bunun üzerine dayanamamış, Emine’nin adresini bularak, eşinin karşısına çıkmıştı.
Sevdiği kadının en değerli varlığı olduğunu, Emine’nin kendisini sevdiğini bile bile bu vicdansızlığı onlara nasıl yaptığının hesabını sormuştu. Ama artık geri dönüşlerinin olmadığını biliyordu. Fakat onu tekrar üzmesi halinde, nerde olursa olsun kendisini bulup, dünyayı dar edeceğini söylemişti. Bunu yapması doğru değildi belki de, artık Emine bir başkasıyla evlenmişti ne de olsa ama dayanamamıştı işte. Çocukluğundan beri sevdiği kadını, cahilce ve alelacele verdikleri bir kararla evlendirmişlerdi. Hem onu hem kendi kızlarını mutsuz edeceklerini bile bile bunu yapmışlardı...
Bu olayın ardından da yıllar geçmişti. Zaman hızla ilerliyordu. Hüseyin de artık hayatını düzene sokmanın zamanının geldiğini hatta geçtiğini fark etmişti. Bu bekleyişin bir sonu yoktu. Ama hayat hızla ilerliyordu. Başka biriyle evlenerek çoluk çocuk sahibi olmaya karar vermişti. Fakat Emine’yi hiç ama hiç unutmamıştı. Çünkü o onun ilk aşkıydı. Belli ki onu çocukluk anıları gibi hep taptaze beyninin ve yüreğinin bir yerinde taşıyacaktı...
Gerçek bir hikayedir. İsimler değiştirilmiştir.