- 1270 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HEPİHEPİNE- unutulmaz resim öğretmenleri- ard. öyk. 32 (kitap 23)
Ardahan’a aydınlık saçmış. Bu günlere gelmemize sebep olmuş o mübarek insanların hepsini anmak boynumuzun borcudur!
1970 ’li senelerden hatırladığımız kadar Resim Öğretmeni Süha Yüksel Bey vardı. O yıllların öğrencilerin kalbinde yer etmişti. Yeteneği bu sevgiye amil sebep teşkil etmekle birlikte çalışkanlığı, sanat sevgisi ve insanların yetişmesinden gelişmesinden zevk almasının Ardahanlılarca sezilmesiydi.
O yoktan bir resim atölyesi yaptı, mütevazi bir atölye idi. Ardahan Lisesinin pansiyona taraf en üst katında, Yaylacığa yani güneye bakan bu sınıfı Bedir Mert- müdür vermişti . 1974 ’ler olması muhtemeldir.
Eğer kendine güvenci varsa bir eğitimcinin böyle kurma işlerine girişir. Çünkü zor iştir. Bir şeyi oldurmak. Hademeden tut öğrenciye kadar yeri gelir herkes karşınızda olur. Herşey size karşı gelmeye başlar. Evrende herşey rahatından memnundur. Yerinden kalkıp yeni bir şeye yeltenmek istemez, bir çivi bile durduğu yerde " Ne rahat duruyorduk, a bu adam nerden çıktı, rahatımızı kaçırıyor, defolup gitse gene miskin miskin otursak." der.
Çivi..! Evet çivi bunları düşündüğünde atelye kuracak bir şey yapacak Süha Yüksel ’in neleri nasıl başardığını varın hesaplayın.
Atölye üst kattaydı, biz küçük sınıflar yukarılara çıkartılmazdık. Bir gün nasıl oldu üst katlara çıktım. Atölyenin kapısı açıktı.
Süha Bey genç bir insan, beyaz tenli, orta boylu. Sınıftan bozma atölyenin ortasına masa koymuş, onun üstünde çiçekli vazo modelin karşısına geçmiş üç ayak şövalede modelden karakalem desen çalışıyor. Futbolcuların antremanları neyse ressamların desen çalışmaları odur. Deseni böyle Süha Bey gibi modelden çalışmak olduğu gibi bir şeye bakmaksızın bellekten yani yoktan kurarak zihinden canlandırarak çalışmakta olur.
Desen çizerken türlü haller de olur, sanatçı gelişi güzel çizmekten tutun da cezbeye girmişlik hallerine değin derece derece hal alır sanatçı. Süha Bey bir resim aşığı olduğu muhakkaktı. Kendisi aşık olsun... modeli çiçekli vazo maşuktu.
Ben böyle gördüm.
Duvara ketenden pano yapmıştı. Tavandan bir metre aşağıda bir metre uzunluğunda ketenin üzerine öğrencilerin resim çalışmalarını, kompozisyonlarını iğneyle SANÇ’MIŞTI. Karakalemin tadı her resimde gözüküyordu. Oturan öğrenci figür resimleri... tamamlanmamışları vardı. Portre çalışmaları; kız çocuğu öğrenci model olmuştu. Çizeri, seansı, seans çalışmışlığı, onları kağıdın kenarına not etmişti. 35 santime 50 santim boyunda kağıda çalışmışlardı. Bütün dünyada klasik boyuttur bu. A- 4 kağıdı boyunda çalışmalar yapmıştı öğrenciler ve de.
Resim kolu olarak faaliyet gösteren atölye; tüm öğrencilere ders olarak eğitim veriyordu. Resim dersi seçmeliydi. Müzik dersini seçen o dersle alakalı oluyordu. Atölyede Süha Bey yavaş yavaş üstün yetenekli öğrencileri bulmaya başlamıştı. Bunlara yağlı boya resim çalıştırıyor ve resmin ne olduğunu bir sır gibi fısıldamağa başlıyordu.
Azerilerin bir lafı vardır ya : " Ressamlar Tanrı’nın sevdiği kişilerdir." Süha Bey ise çok iyi adamdı.
Ondan bize ne kaldı. Bakacak olsan: O dönem öğrencilerinin hepsinin ağzında " Süha Bey! " bilmeyen yok! Anmayan yok! Süha Bey o dönemin efsane ismi. O dönem öğretmenlerin hepsi efsane isimlerdi. Dönemsel özellik midir neyse? Dönemin öğretmenleri bilgili ve başarılıydı.
Coğrafya öğretmeni : Egemen Yapçal bilgili olduğu yanı sıra güzel anlatımı vardı. Şimdi Balıkesir’in zengin işadamlarından biridir...
Osman Bahar: Gerçek bir Entellektüeldi... Bayramlarda öğrencileri evine kabul ederdi. Kışın eşiyle kızak kayacak kadar hayat dolu insanlardı. Şimdi İtalyan Lisesinde Felsefe Öğretmenidir.
Ali Rana Saatçi, Ali Çubukcu Beden öğretmenleri, İkisi de ne şanssa; jimnastiği çok severdiler. Halen sürüp gelen jimnastik geleneğini kuran kurucular onlardır.
Hatice Akçam: Üstad Dursun Akçam’ın akrabası, Dil- Tarih, Coğrafya fakültesinden mezun olur- olmaz koşup memleketine gelmişti. Bizlere edebiyatı sevdirmekti bütün derdi. Edebiyat bölümünün öğrencilerine örnek oldu. Yazıyı, sözü bizlere sevdirdi... Değerli öğretmenimiz!
Mustafa Ateş: Matematik aşığı öğretmen,
Mahir Güntürk : Matematikçi,
Suna Avşar ve Muzaffer Avşar sevgili öğretmenlerimiz,
Bedir Mert, Özkan Ünlü, Niyazi Atıcı değerli müdürler,
Merdali Ak, Şenol Gökçe.
Mustafa Balel Ardahan’a "Kurtboğan " öyküsünü yazarak değer vermiş kadir kıymet bilen öğretmenlerden öğretmen.
Süha Yüksel ’in Yetiştirdiği onca öğrenciden sadece ikisini anımsıyorum. Orhan Balcı ve Sinemacı Yakup Amcanın oğlu: Ömer Avcı.
Orhan Abi yağlı boya reprodüksiyonlar çalışırdı. Van Gogh’dan ve öteki klasik eserlerden. Van Gogh’ un " Patates yiyenler " o kadar tatlı yorumlamıştı ki Raile Teyzelere oturmağa gittiğimizde asılı ve çerçevesiz bu çalışmayı seyrederdim. Van Gogh yaratmıştı, Orhan Abi’de yorumlamıştı. Çok çalışmaları vardı Orhan Abinin, bir Cezanne’ı da muhasebe ofisinde asılıydı. Hepihepine, 25 ’e 35 gibi boyuttaydı sanırım.
Ömer Abi’nin desenleri portre resimleri, sinemanın büfesinde film afişleriyle beraber asılıydı. Akademik üslupla yapılmış taramaya esas çalışmalar çok güzeldi be!
Bir defasında. Film arasına "BOBİL " derdik, arada seyirciler yığılı, herkes kendiyle hemhaldi, meşrubat içen mi ararsın, sigara içen mi? Söyleşen mi? Ben büfenin önüne gelmiştim, resimlerini seyrediyorumdum.
Dikkatini çekti ki "Beğendin mi portreleri?" dedi Ömer Abi.
"Ne var ki ben de yaparım" deyivermiştim. Ağzımdan laf kaçmıştı. Gülmüştü Ömer Abi!
Süha Bey’in öğrencilerinden duyduğum ve anladığım şu: O, öğrencilerinin nazarında "KÜLT " olmuş bir öğretmendi: Ne mutlu öyle öğretmenlere...
Günseli İlter resim öğretmeniydi kocası Emin İlter’le beraber Ardahan Lisesine tayin olup gelmiştiler. İlk görev yerleri Ardahan’dı. Aristokrat bir aileye mensupmuşlar. Emin Bey resim öğretmenim oldu. Şöyle söylüyordu:
"Ardahan’ı sevdiğimiz için ve sizlere bildiğimiz şeyleri anlatmak paylaşmak için geldik. Arkadaşlar! Dersi iyi dinleyin ve sanatın sırlarına doğru ne biliyorsak birlikte yolculuk yapalım."
Ardahan’a eşiyle... ahitleri varmış, Ardahan’ın çocuklarına sanat eğitimi verip, öğretmenlikten ayrılıp sanatsal yaşamlarına devam edeceklermiş ve de öyle oldu. Şimdi sanatsal yaşamlarına Bursa’da devam edip, yaşıyorlar.
Emin Bey’in her dersi bir konferanstı! Resim mirat ’a kalanın anlaşılması çok zor bir sistemdir. Winston Churchill bile resmin lisanına hayran kalmış dahidir diyeyim de anlaşılsın!
Onun anlattığı bir Kübizm anlatımı oldu. Bir resim dersimizde. Halâ o sunu bir resim öğretmeni olarak beni aydınlatır...
Eşi Günseli Hanımın resimlerini görme şansımız olmuştu. Bülent Kayatürk arkadaşım hatırlayacaktır. Bülent Kayatürk ve benimle özel olarak ilgilenirdi, sevgili öğretmenimiz Emin Bey. Bülent çok güzel konulu resimler çizerdi; kompozisyon yeteneği çok iyiydi. Bülent sürrealist tarza yakın dururdu. Ben o zamanlar karikatür çizerdim. Emin Bey bizi böyle tanımıştı. Günseli Hanım karayolun oradaki evin panoromasından ovayı resmetmişti. Kış boyunca yağlı boya çalışmıştı, tablolar 35 ,50 gibiydi. Bizim görsel olarak tek bildiğimiz lisan gerçekçi lisandı. Sinema ve fotoğraf gibi biçimlere resim diyoruz. Resmi böyle bilirdik. Bundan ayrı üslupların da olabileceğini aklımıza getiremiyorduk bile.
Şimdiki gibi hatırlıyorum, Günseli Hanım Chagal üslubuna yakın bir deformasyonla biçimleri eğri büğrüleştirmiş mor ağaçlar, kırmızı kuru kavakları onun tarzından kullanmıştı. Günseli Hanım bir tarzın içinde meğer kendi üslubunu arıyormuş.
Misket dediğimiz "Bilye " küredir bildiğimiz gibi.
Misketin bir merkezi vardır. Çember ise bilyenin çevresidir. Çemberde bir noktada biri dursa oradan merkeze bir doğru yollasak, bu kişi yarıçaptan sonra çapa doğru düz çizgiyi uzatsa. Netice de küre iki eşit yaya ayrılır. Yani dünya içinde geçerli olmak kaydıyla her kim küre olan hangi şeyde duruyorsa, o nokta dünyanın ve kürenin merkezidir (ORTASIDIR). Bu dairesel olan her yuvarlak için geçerlidir.
Nasreddin Hoca, " Ben dünyanın merkezindeyim (ortasındayım) " derken doğru söylemiştir. İnanmayanlaraysa "Ölçün!" demiştir.
Ardahan’da bir sabit noktada duran biriyle dünyanın neresi olursa olsun orada sabit duran birisi, gezegenin merkezine dümdüz bir doğru ile çizgi çektiğimizde, hepsinin merkezde olduklarını göreceğiz. Küre de merkezden çıkan açının başındaki nokta simetrik olarak kürenin her noktasını merkez kılmaktadır.
"YERKÜREDE HERKES HERŞEY MERKEZDEN GEÇEN ÇAP DOĞRUSUNA GÖRE YERKÜRENİN ORTASINDADIR!"
Her insan her noktada merkeze konumluysa ve yerkürenin ortasındadır. Her insan konumu ve kendisi ile " merkezi " ve eşsizdir.
Günseli Hanım bireysel eşsizliğinden dolayı başkasının noktasında olamayacağı için kendi noktasından kendi tarzıyla kendi eşsizliğiyle Ardahan’ın, "Düz Ardahan’ını" resmetmişti.
Ne denli özgün güzel resimlermiş!.. Nerede şimdi o resimler, Ardahan’a değer veren sevgili öğretmenlerimizin o güzel peysajları!
Yalçıner Yılmaz
31 /05/2009
Gebze
YORUMLAR
Ellerine saglık Yalçıner, yazıyı okuyunca o yıllara gıttim yeniden yaşadım ogünleri gerçekten tadında yazmışsın.
Birde Efsane öğertmen Suha bey ile bir ay öce görüştüm sakal bırakmış tam bir ressam hala devam ediyor. Yeri gelmişken o dönemki öğretmenlerimizi ve özellikle bizimle özel ilgilenen bizim için resim atelyesi açan Emin beyi ve eşini saygıyla anıyorum....
Bülent KAYATÜRK