MONNA ROSA ve HAZİN HİKAYESİ
Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz?
Bilinen gerçekleri art arda sıralamak sizleri aydınlatabilir.
Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.
Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra ’Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.
Dersler devam ederken şairimiz, gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra istediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.Teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.İstediği cevabı alamamıştır.
Bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.Lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır. İşte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.Ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.Tam dört yıl hep istemiştir onu kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.Belki de bir gün olacaktır.!Kim bilir... Artık okul bitmek üzeredir.Tam dört yıl geçmiştir...geçmiştir evet , delmişte geçmiştir kimi sineleri.
Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir. Ankara Üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğuyla,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleşecektir.Lakin birleşemeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta. Onlar, gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle ve şiiriyle....
Bu programda Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.Ve işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında.
Sezai Karakoç anons edilir yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir.Herkes ordadır. Bütün hocalar, öğrenciler ve hatta misafirler ile dolup taşmıştır merasim alanı.Sezai Karakoç, şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde... ve şiirini okumaya başlar :
-
Monna Rosa, siyah güler, ak güller;
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller, ak güller!
50 yıl dillerden dillere dolaşmış ve dolaşacak da olan bu letaif aşk şiiri başlamıştır...
Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek...ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes birbirine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki, herkes bu şiirden çok etkilenmiştir. Hele biri var ki ,gönlünde fırtınalar kopmuştur... Tam dört yıl sonra, geç de olsa anlamıştır malum hanımefendi; mağrur ve esmer delikanlının içinde çığa dönüşen aşkın asaletini... ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılıp kürsüye yaklaşır...Bu kız,şairimizin dört yılını harab eden ve sonrasını da edecek olan kişidir O, MUAZZEZ AKKAYA’ dır.
Ağlayarak ve yalvarmalı sesiyle :
-
-Ben seni kabul ediyorum der.
Ama çok geçtir artık. Çünkü bu samimi gencin bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır.
Kürsüye dönerek;
-Şimdi de ben kabul etmiyorum der.
Ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama, belki de bu bir intikamdır;belki de ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir mağrur delikanlının. Ve bir daha Muazzez Akkaya’yı hiç kimse görmemiştir. Çünkü o ret cevabının ardından sonra intihar ettiği rivayet edilmektedir. Doğruyu geç bulup erken kaybetmek buna denir galiba...
Sezai karakoç, şimdi 76 yaşındadır ve hiç evlenmemiştir. Gönlüdeki o muazzam yere hiç dokunmamıştır.
2005 yılında
Üstad Sezai Karakoç ile tanışma imkanım oldu.Cağaloğlu’ndaki bürosuna gittiğimde kendisinin büroda olmadığını fakat kısa bir süre sonra geleceğini beyan eden -asık suratlı sekreterlerin aksine-bana ihtimam gösteren nazik bir bay vardı(...)Bir süre üstadın kitap külliyatına göz gezdirdim;tam 55 kitaplığı vardı.Bir müddet sonra kapı açıldı...ve gelen o idi...kapkara gözlerinden tanıdım hemen onu.Kısa bir sohbetten sonra -ziyaretin kısa olanı makbuldür-anlayışıyla vedalaşarak ayrıldım. Az ve öz konuşan bir mizacı olmakla birlikte,kendisi dünyanın en mütevazi ve nazik insanıdır.Bu şiiriyle şahıssal ithamda bulunduğunu-şiiri birine yazdığını- ve şiirin hikayesini onun ağzından kimse duymamıştır,duyamaz da.Şiirin mezkur bayana atfedildiği doğru olsa da,
hikayesi bir rivayettir.
Size şimdi bir sır veriyorum :
Mona Rosa şiirinindeki kıtaların ilk harfleri onun ismini veriyor.
M-ona Rosa, siyah güller, ak güller;
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Mona Rosa, siyah güller, ak güller!
U-lur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.
A-çma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben bir öteliyim...
Açma pencereni,perdeleri çek
Z-eytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığa.
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi;
Seni hatırlatıyor her zaman bana,
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Z-ambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
E-llerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi...
Ellerinden belli oluyor bir kadın.
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Z-aman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat onikidir, södü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
A-kşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kiminin sarı.
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları...
K-i ben, Monna Rosa, bulurum seni,
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni,
O masum bakışlar... Su kenarında
Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.
K-ırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım sığmaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
A-rtık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı,
Alev alev sardı her tarafımı,
Artık inan bana muhacir kızı.
Y-ağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Birgün gözlerimin tâ içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
A-ltın bilezikler, o kokulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye,güne;
Altın bilezikler, o kokulu ten
M-onna Rosa, siyah güller, ak güller,
Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah,senin yüzünden kana batacak,
Mona Roza, siyah güller, ak güller.
Sezai Karakoç
YORUMLAR
muhteşemdir.hikayenin efsanevi yanı sır olsada su üstünde görünen yanı yeter de artar .gerçek o aşkın çilesini 70 küsur yıldır yüreğine de yaşatan gerçek ve sonsuz aşkın ızdırabının nasıl saklanması gerektiğini yüceliğini ve dervişliini gösteren o büyük gönül adamında.
dünyevi aşktan uhrevi derinliğe ulaşmanın çilesi.
üstadımızın ilhamı bol olsun.
büyük değerin büyük şiiri sayenizde tekrar hissettirdi gerçek ve sonsuz bir aşkın var olma sebebini.