- 988 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
***İDAM***
İlkbahar yağmurlarının toprağa düşmesiyle birlikte etraf
yemyeşile bürünmüş , eskiden bembeyaz evlilik gelinliği giyen dağlar, yerini yemyeşil
bir nişan elbisesine bırakmıştı sanki.Güneş bulutların arasından arada bir kendini
gösteriyordu.Utangaç bir bakire gibi.Yağan yağmur dağlardaki nane kokusunu da şehre yaymıştı.
Çamurlu sokağın alt tarafındaki beyaz duvarın önünde, Emre
arkadaşlarıyla misket oynuyor. Küçük bir odun parçasıyla üçken çizmişler,
misketlerin hepsini içine koymuşlar .İlhan ve Emre eş düşmüşler, diğer rakipleri ise Suat ve Metin , bunlar mahallenin en iyi misket oynayanları, Emre yanakları al al ,
güldükçe yüzünde kabarmalar oluyor ve elma gibi kıpkırmızı oluyor.Yüzü yuvarlak, kömür gibi kara saçları dümdüz, kaşkülü gözlerinin önüne kadar düşüyor.
Suat : “Hadi başlayalım oğlum , bu ne ya sabahtan beri bekliyoruz”
Emre:”Sana ne lan istiyosan oynama çık git , çok meraklı değiliz sana.” Emre yaman çocuk çok cesaretli gözü pektir , korku bilmez ama daha çocuk 1. Sınıfa gidiyor. Mahalledeki yaşıtları hepsi ondan korkuyor.Bir tek Suat korkmuyor .Güneş yavaş yavaş bulutların ardında çıkıyor ve etraf ısınmaya başlıyor.
Misket sesleri birbiri içine girip karışırken, Emre ile İlhan yenilecek gibi görünüyor. Emre İlhan’a ikide bir göz kırpıyor, kafasıyla hareket yapıyor. İlhan ve Emre
eğildikleri gibi avuçlarını bilye doldurup kaçıyorlar.Bütün çocuklar peşlerine düşüyor, Suat ağlamaklı bir sesle küfürler savuruyor. “Kaçmayın lan o…….. çocukları piçler” Bağırmalar nafile çünkü onlar çoktan gözde kaybolmuştu.
Emre, nefes nefese balkonun taşlık kısmına oturdu. Annesi biliyordu yine bir şeyler yaptığını. Annesi ona “fındık” diye sesleniyordu.
“Fındık yine ne yaptın? Kiminle kavga ettin? Yoksa yine köpeklerimi boğuşturdun.Çabuk söyle bak baban akşam gelecek ona göre.” Emre’nin keyfine diyecek yok, misketler cebini şişirmiş annesine görünmeden hafif gülümsüyor.
Ve dönüp annesine cevap veriyor.
“Bir şey yapmadım , top oynadık. Yendik diye çocukların zoruna gitti. Peşimize verdiler, bizde kaçtık.”
Annesi fındığını çok seviyor , ama belli ettirip şımartmak istemiyor.
“Aç mısın?”
“Evet”
“Hadi elini yüzünü yıka gel yemeğini ye.”
Annesi gri bir tepsinin içinde iki tabak yemek getirdi.Yanında tandır ekmeği ve üstünde taze soğan, yemeklerden pilav ve etli yemek var.Emre’nin gözleri öyle bir açılıyor ki sanki tebsiyi de yiyecekmiş gibi bir hali var.Yemeğini bitirdikten sonra televizyonu açtı.
Kumandayla kanalları değiştirdi ve bir film de durdu ve izlemeye başladı.
Film de adam mahkeme de yargılanıyordu.Ve duruşma günü geldi, adam yargılanmaya başlandı.Adamın suçu tecavüz ve hırsızlıktı.
Mahkum sesini hiç çıkarmıyordu , çünkü suçluydu söyleyebileceği bir şey yoktu.Ve karar verildi; adam asılacaktı. Mahkemeden çıkarıldıktan sonra , asmak için cezaevine götürdüler.Sabaha karşı asacaklardı.
Emre gözlerini televizyondan alamıyor, korkmuyordu. V e sabah olmuştu, mahkumu dışarı çıkardılar.Ellerini arkadan bağladılar , ipin olduğu yere götürdüler, yüksek bir şeyin üstüne koydular.
Cellat boynuna ipi geçirdi.Bir tekmeyle ayaklarının altındakini düşürdüler, biraz zaman geçtikten sonra mahkumun başı sol omzuna düştü.
Emre biraz düşündükten sonra dışarı çıktı.
Kafasında yine bir oyun vardı, ama neydi? Dışardaki çeşmenin musluğuna ağzını koydu kana kana su içti. Çimlerin üstüne uzandı.
Annesi tavuklarına yem veriyordu.Aslı hanım tavuklarını çok sever.Birine bir şey oldu mu her zaman onlardan bahsederdi.Bazen tavukları yüzünden başı ağırırdı.
Başı ne zaman eşarpla şeritli bir şekilde bağlıysa komşular; “ aha valla Aslı’nın yine tavuklarına bir şey oldu” derlerdi. Emre kafaya koymuştu.
Tavuğu yarın sabah asacaktı.Herkes uyurken, horozları uyandırmadan, annesini şüphelendirmeden.Akşam oldu uyuma vakti gelmişti.
Yatağına girdi , tekrar çıktı.Yarın ki işi için bir ip buldu ve yastığının altına koydu.Herkes uyumuştu o da biraz uyudu sonra kalktı.
Kanepenin üstünde bağdaş kurarak oturdu, sonra kafasını dizlerinin üstüne koydu.
Aniden başını kaldırdı, pencereden dışarı baktı ,hafif bir ışık etrafı aydınlatmış, Ağrı dağının üstündeki kar bir ışık gibi hemen fark ediliyordu.
Yastığın altındaki ipi çıkardı, kapıyı yavaşça açtı.Kümese doğru yürüdü, tavuklardan birine el attı.Diğer tavuklar da bir yandan bağırıyordu.Annesi bir ara dışarı çıkıp kümese baktı ve tekrar sabahın tatlı uykusuna geri döndü.
Emre, boş ahırın kapısını yavaşça açtı , bir elinde ip var diğer elinin altında ise beyaz bir tavuk sessizce duruyor. Işığı yaktı, tavuğun ayaklarını bağlayıp bir kenara bıraktı. Siyah ,yuvarlak, büyük bidonun üstüne çıktı , ipi küçük bir tahtaya bağladı, aşağı doğru sarkıttı.Boş plastik bir bidon getirdi, tavuğu üstüne koydu.Boynuna ipi yarım bir tur attıktan sonra bidonun üstüne bıraktı.Güldü biraz ve ani bir tekmeyle bidonu yere indirdi.Tavuk can çekişiyor, acayip sesler çıkarıyor , ama nafile kimse yok
.
Tavuğu öyle bırakıp , yatağına fırlayıp yatmaya başladı.Güneş iyice kendini gösterdikten, annesi tavuklara yem vermek için kümesin önüne geldi.
Kümesi açtı, her sabah olduğu gibi tavukları saymaya başladı.
Otuz üç tavuğu vardı, ve biri eksikti. Düşündü ve kendi kendine söylendi.
“Tavuklarımı yine nazarladılar, bu komşular var ya çok az gözlüler.”
Etrafa bakındı, bahçeye baktı , yok.
“Fındık ,Fındık diye bağırdı.”
Annesinin sesini duyar duymaz çok pişman olmuştu ama iş işten geçmişti.Emre yorganı kaldırdı , ellerini dizlerinin üstüne koydu ve korku dolu gözlerle etrafına bakıyor.
Annesi tekrar bağırdı.Ve Emre hemen dışarı çıktı.
“Ne oldu ana?”
“Tavuk yok gördün mü?”
“Yok nerde görecem”
Annesi; “Gel de beraber arayalım tavuğu” deyince, yanakları yine kıpkırmızı oldu.Annesi anlamıştı, Fındığın bir şey yaptığını.
Ahıra girer girmez, Emre bahçe kapısının önüne geldi.
Annesi ahırdayken bağırdı. “Allah belanı vermesin , nankör çocuk gel buraya, hain evlat.”
Emre yine kaçtı, hem de ne kaçış………
Mustafa ORMAN (24.09.2007)