- 565 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN
İNSAN
Bizim bilmediğimiz neler var hayatta. Göz yaşlarının akmasına sebep olan ama bir kere bile duymadığımız binlerce neden. Gülümsemeler de öyle; bazen önemsemeyip farkına varmadığımız bazen de bilemediğimiz binlerce neden.
Her insan aynı hayatta, kabul ama ayrı yaşamlarda. Bazıları kırılgan narin, bazıları sert acımasız ama hepsinde de bir damla gözyaşı ve bir buket gülümseme, nedenleri ayrı ayrı olsa da.
Yaşanması gereken zamanlar var hepimizin, yorularak belki de, bazen de neşeli ama soluksuz ve istisnasız yaşanması gereken anlar. Birileri için önemli olurken, bir başkası için önemli olmayan.
İşte bu önemli ya da önemsiz noktalar konusunda insanları sınıflandırmaya başlıyoruz. Kimisine sevgili, bazılarına arkadaş hatta daha ileri giderek dost veya ulaşamayacağımız bir noktadaysa “insan” diyoruz.
Kabul etmek lazım; senin için çok etkileyici bir olay, bir arkadaşın için sıradan yaşam tavırlarıdır. Kabul edemediğimiz nokta; bu etkileyici olaydan etkilenmemesi değil, bu olaydan kendinizin etkilendiğinin farkına varmamasıdır. Bir diğer tabirle duygularınızın, yaşantınızın değer verdiğiniz biri tarafından önemsenmemesidir.
Hatta öyle yargılanırsınız ki bazen “alıngan”, “küçük şeyleri takan” gibi çeşitli sıfatlarla yüklenirsiniz. Daha da kırılır incinirsiniz. Kırılıp incinmek bir yana da asıl sorun belli bir süre sonra farkında olmadan siz de eleştirdiğiniz gibi olmaya başlarsınız hatta daha acımasız bir halde.
“Bana ne kardeşim”, “Dünyayı ben mi kurtaracağım” demeye başlar, sizi umursamayanları ve hatta umursanmayı beklemediğiniz yalanını söyleyerek yaşamı iyice çıkmaza sürüklersiniz. Bu çıkmazlar o kadar yaralayıcıdır ki aslında, değerli olan bütün kavramların içini boşaltır, bir talan gibi ne var ne yok tüketmeye, tüketilmeye zorlanırsınız diğerleri gibi.
Önünüze gelene “seni seviyorum” denilmeye başlar, bir sevgi açlığıyla ve sevginin ne olduğunu bilmeden anlamadan. “Aşk” sözcüğü derinliğini kaybetmiş, sadece bir cinsellik anlamına bürünmüştür. Ne kadar boş ne kadar yüzeysel yaşantılar olmaya başlamıştır artık yaşamlarımız.
Hızlı hızlı tüketince her şeyi; sindirmeden, anlamadan, üretemeden hangimizin değeri kalıyor ki. Bir birimizi etten ve kemikten oluşturulmuş estetik bir obje olarak görmekten başka kötü olan ne olabilir ki?
Kimilerimiz bu estetiğin bir değeri olarak bile görülmez, köleliğin modern isimleri altında sessiz sedasız; kasından, beyninden sömürülerek; kendisi olmayı düşündürmeden çıkarımızı düşünmeyi öğreterek hayatta bizim yaşamlarımız için çalışacağı ezik bir yaşam veririz.
Peki bu düşüklükten kurtulmak mümkün müdür? Aslında mümkündür. “Bana ne?” dememekle başlamak lazım sil baştan kırılıp incineceğini bile bile. Tamam dünyayı sen kurtarmayacaksın ama insanlığın yükselmesinde küçükte olsa bir tuğla taşı olacaksın.
Sait Faik’in dediği gibi “ Dünyayı sevmek kurtaracak ve her şey bir insanı sevmekle başlayacak.” Sevin kardeşim ama sevginin hakkını ödeyerek, bir birimizle “yarin yanağından gayri her şeyde” ortak olabilecek kadar sevin hatta.
Bilmediklerimizi bilebiliriz belki o zaman, bir birimizle paylaşmaya başladığımızda. Öğrendiğimiz zaman bir birimizi, hayatı da yeniden keşfederiz yeni renkleriyle gülerek, yorularak ama hep yaşayarak…
Görkem ÖZCAN
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.