- 856 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UNUTULMAZ RESİM ÖĞRETMENLERİ ard. öyk (32)
Ardahan’a aydınlık saçmış, bu günlere gelmemize sebep olmuş.... o mübarek insanların hepsini anmak boynumuzun borcudur.
1970 ’ li senelerden hatırladığımız kadar Resim öğretmeni Süha Yüksel Bey vardı.
O yıllların öğrencilerinin kalbinde yer etmişti. Yeteneği bu sevgiye amil sebep teşkil etmeklen birlikte; çalışkanlığı, sanat sevgisi ve insanların yetişmesinden gelişmesinden zevk almasının Ardahanlılarca sezilmesiydi ...
O yoktan bir resim atelyesi yaptı... mütevazi bir atelye idi. Ardahan Lisesinin pansiyona taraf, en üst katında, Yaylacığa yani güney’e bakan bu sınıfı Bedir Mert ( müdür) vermişti. 1974 ’ler olması muhtemel...
Eğer kendine güvenci varsa bir eğitimcinin böyle kurma işlerine girişir, çünkü zor iştir bir şeyi oldurmak. Hademeden tut öğrenciye kadar yeri gelir herkes karşınızda olur. Herşey de size karşı gelmeye başlar. Evrende herşey rahatından memnundur. Yerinden kalkıp yeni birşeye yeltenmek istemez, bir çivi bile durduğu yerde "ne rahat duruyorduk a bu adam nerden çıktı? Rahatımızı kaçırıyor, defolup gitse de gene miskin miskin otursak" der. Çivi... evet çivi bunları düşündüğünde... atelye kuracak bir şey yapacak: Süha Yüksel ’in neleri nasıl başardığını varın hesaplayın...
Atelye üst kattaydı biz küçük sınıflar yukarılara çıkarılmazdık. Birgün nasıl oldu üst katlara çıktım. Atelyenin kapısı açıktı. Süha Bey genç bir insan beyaz tenli orta boylu...
Sınıftan bozma atelyenin ortasına masa koymuş... onun üstünde çiçekli vazo modeli... bir vazonun karşısına geçmiş üç ayak- şövalede modelden karakalem desen çalışıyor. Futbolcuların antremanları neyse ressamların desen çalışmaları odur.
Deseni böyle Süha Bey gibi modelden çalışmak olduğu kimi(gibi) bir şeye bakmaksızın bellekten yani yoktan kurarak zihinden canlandırarak çalışmakta olur.
Desen çizerken türlü haller de olur; sanatçı gelişi güzel çizmekten tutun da cezbeye girmişlik hallerine değin derece derece hal alır sanatçı. Süha Bey bir resim aşığı olduğu muhakkaktı. Kendi, aşık olsun... Modeli; çiçekli vazo maşuktu.
Ben böyle gördüm!
Duvarda ketenden pano yapmış. Tavandan bir metre aşağı da bir metre uzunluğunda ketenin üzerine öğrencilerin resim çalışmalarını kompozisyonlarını iğneynen SANÇ’MIŞTI. Karakalemin tadı her resimde gözüküyor. Oturan öğrenci figür resimleri...tamamlanmamışları var. Portre çalışmaları: Kız çocuğu... öğrenciler model olmuştu.
Çizen, seans seans çalışmış... onları kağıdın kenarına not etmiş. 35 santime 50 santim boyunda kağıda çalışmışlar... bütün dünyada klasik boyuttur bu. A 4 kağıdı boyunda dahi çalışmalar yapmış öğrenciler .
Resim Kolu olarak faaliyet gösteren atelye, tüm öğrencilere ders olarak ta eğitim veriyordu. Resim dersi seçmeliydi. Müzik dersini seçen o dersle alakalı oluyordu. Atelyede Süha Bey yavaş yavaş üstün yetenekli öğrencileri bulmaya başlamıştı. Bunlara yağlı boya resim çalıştırıyor ve resmin ne olduğunu bir sır gibi fısıldamağa başlıyordu.
Azerilerin bir lafı vardır ya :
" Ressamlar Tanrı ’nın sevdiği kişilerdir..."
Süha Bey ise çok iyi adamdı .
Ondan bize ne kaldı?
Bakacak olsan: O dönem öğrencilerinin hepsinin ağzında:
" Süha Bey ! " Bilmeyen yok! Anmayan yok! Süha Bey, o dönemin efsane ismi. O dönem öğretmenlerin hepsi efsane isimlerdi.
Dönemsel özellik midir? Neyse ...
Dönemin öğretmenleri bilgili ve başarılıdır!
Coğrafya öğretmeni: Egemen Yapçal bilgili olduğu yanısıra güzel anlatımı vardı. Şimdi Balıkesir’in zengin işadamlarından biridir...
Osman Bahar: Gerçek bir entellektüeldi... Bayramlarda öğrencileri evine kabul ederdi. Kışın eşiyle kızak kayacak kadar hayat dolu insanlardı. Şimdi İtalyan Lisesinde felsefe öğretmeni ...
Ali Rana Saatçi, Ali Çubukcu beden öğretmenleri: İkiside ne şanssa jimnastiği çok severdi. Halen sürüp gelen jimnastik geleneğini, kuran kurucular ....
Hatice Akçam: Dursun Akçam’ın akrabası, Dil- Tarih Coğrafya Fakültesi’nden mezun olur olmaz; koşup memleketine gelmişti. Bizlere; edebiyatı sevdirmekti bütün derdi. Edebiyat bölümü’nün öğrencilerine örnek oldu. Yazıyı sözü bizlere sevdirdi... Değerli öğretmenimiz .
Mustafa Ateş: Matematik aşığı öğretmen ..
Mahir Güntürk: Matematikçi
Suna Avşar, Muzaffer Avşar sevgili öğretmenlerimiz .
Bedir Mert, Özkan Ünlü, Niyazi Atıcı ve Fevzi Budak değerli müdürler...
Merdali Ak, Şenol Gökçe... Mustafa Balel Ardahan’a "Kurtboğan " öyküsünü yazarak değer vermiş kadir kıymet bilen öğretmenlerden öğretmen.
Süha Yüksel ’in yetiştirdiği onca öğrenciden sadece ikisini anımsıyorum. Orhan Balcı ve sinemacı Yakup Amca’nın oğlu: Ömer Avcı ...
Orhan abi yağlı boya reprodüksiyonlar çalışırdı. Van Gogh’dan ve öteki klasik eserlerden. Van Gogh’ un " Patates yiyenleri’ni " o kadar tatlı yorumlamıştı ki, Raile Teyzelere oturmağa gittiğimizde asılı ve çerçevesiz bu çalışmayı seyrederdim. Van Gogh yaratmıştı, Orhan Abi’de yorumlamıştı.
Çok çalışmaları vardı Orhan Abi ’nin. Bir Cezanne’ı da " Muhasebe Ofisinde asılıydı: Hepihepine " 25 ’e 35 gibi boyuttaydı sanırım ...
Ömer Abinin desenleri; portre resimleri sinemanın büfesinde film afişleriyle beraber asılıydı. Akademik üslupla yapılmış taramaya esas çalışmalar; çok güzel di be!..
Bir defasında... Film arasına " BOBİL " derdik: Ara da seyirciler yığılı... herkes kendiyle hemhal. Meşrubat içen mi ararsın? Sigara içen mi?.. Söyleşen mi?.. Ben büfenin önünde resimlerini seyrediyorum. Dikkatini çekti ki:
" Beğendin mi portreleri? " dedi.
" Ne var ki ben de yaparım ! " deyiverdim, ağzımdan kaçtı. Gülmüştü Ömer Abi !..
Süha Bey’in öğrencilerinden duyduğum ve anladığım şu: O, öğrencilerinin nazarında " KÜLT " olmuş bir öğretmen: Ne mutlu öyle öğretmenlere!..
Günseli İlter; resim öğretmeni kocası; Emin İlter’le beraber Ardahan Lisesine tayin olup gelmiştiler. İlk görev yeri: Ardahan’dı. Aristokrat bir aileden geliyordular. Emin Bey resim öğretmenim oldu. Şöyle söylüyordu :
- Ardahanı sevdiğimizden ve sizlere bildiğimiz şeyleri anlatmak, paylaşmak için geldik. Arkadaşlar! Dersi iyi dinleyin! Ve sanatın sırlarına doğru ne biliyorsak birlikte yolculuk yapalım!.
Ardahan’a eşiyle... ahtleri varmış... Ardahan’ın çocuklarına sanat eğitimi verip ... öğretmenlikten ayrılıp sanatsal yaşamlarına devam edeceklermiş ve de öyle oldu. Şimdi sanatsal yaşamlarına Bursa’da devam edip, yaşıyorlar ...
Emin Bey’in her dersi bir konferans! Resim mirat ’a kalanın anlaşılması çok zor bir sistem... Winston Churchil bile resmin lisanına hayran kalmış dahidir... diyeyim de anlaşılsın!
Onun anlattığı bir Kübizm anlatımı oldu. Bir resim dersindeydik. Hala o sunu bir resim öğretmeni olarak beni aydınlatır...
Eşi; Günseli Hanım’ın resimlerini görme şansımız olmuştu. Bülent Kayatürk arkadaşım hatırlayacaktır. Bülent Kayatürk ve benimle özel olarak ilgilenirdi sevgili öğretmenimiz Emin Bey. Bülent çok güzel konulu resimler çizerdi; kompozisyon yeteneği çok iyiydi. Bülent sürrealist tarza yakın dururdu. Ben o zamanlar karikatür çizerdim. Emin Bey bizi böyle tanımıştı. Günseli Hanım karayolun ordaki evin panoromasından ovayı resmetmiş kış boyunca. Yağlı boya çalışmış, tablolar 35 -50 gibiydi.
Bizim, görsel olarak tek bildiğimiz lisan gerçekçi lisandı. Sinema ve fotoğraf gibi biçimlere resim diyoruz. Resmi böyle bilirdik.
Bundan ayrı üslupların da olabileceğini aklımıza getirmiyoruz bile .
Şimdi ki gibi hatırlıyorum Günseli Hanım Chagall üslubuna yakın bir deformasyonla biçimleri eğri büğrüleştirmiş mor ağaçlar, kırmızı kuru kavakları onun tarzından kullanmıştı. Günseli Hanım bir tarzın içinde meğer kendi üslubunu arıyormuş...
Misket dediğimiz " Bilya " küredir bildiğimiz gibi...
Misket’in bir merkezi vardır. Çember ise bilyenin çevresidir. Çember de bir noktada biri dursa oradan merkeze bir doğru yollasak bu kişi yarıçaptan sonra çapa doğru düz çizgiyi uzatsa: Netice de küre iki eşit yaya ayrılır. Yani dünya için de geçerli olmak kaydıyla her kim küre olan hangi şey de duruyorsa o nokta dünyanın ve kürenin merkezidir ( ortasıdır ). Bu dairesel olan her yuvarlak için geçerlidir.
Nasreddin Hoca:
" Ben dünyanın merkezindeyim ( Ortasındayım ) " derken doğru söylemiş . İnanmayanlara da " Ölçün ! " demiş .
Ardahanda bir sabit noktada duran biriyle dünyanın neresi olusa olsun orada sabit duran birisi; gezegenin merkezine dümdüz bir doğru ile çizgi çektiğimizde hepsinin merkez de olduklarını göreceğiz. Kürede merkezden çıkan açının başında ki nokta simetrik olarak kürenin her noktasını merkez kılmaktadır.
" YERKÜREDE HERKES, HERŞEY MERKEZDEN GEÇEN ÇAP DOĞRUSUNA GÖRE YERKÜRENİN ORTASINDADIR ! "
Her insan her noktada merkeze konumluysa ve yerkürenin ortasında oluyor. Her insan konumu ve kendisi ile " merkezi " ve eşsizdir...
Günseli Hanım bireysel eşsizliğinden dolayı başkasının noktasında dahi olamayacağı için kendi noktasından kendi tarzıyla kendi eşsizliğiyle Ardahan’ın:
" Düz Ardahan’ını " resmetmiş.
Ne denli özgün güzel resimlermiş!..
Nerede şimdi o resimler?
Ardahana değer veren sevgili öğretmenlerimizin o güzel peysajları...
Yalçıner Yılmaz
31 /05/2009
Gebze