- 740 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
ACI
Zeynep,kahvesini eline alıp televizyonun karşısına geçmiş, bütün gün yorgunluktan ağrımış ayaklarını divana uzatmıştı . ’Oh çok şükür bugünde akşam oldu,hiç bitmeyecek sandım,neydi o yoğunluk.’
Bir tekstil fabrikasında kalite kontrol elemanı olarak çalışıyordu.Bu işe gireli iki yıl olmuş, ne kadar zor olsa da işini seveverek yapıyordu. Zoru, çalışmayı,emeği dahası kendi kazancını harcamayı seviyordu. Asalak gibi yaşamayı hiç sevmezdi . Kimseye avuç açmadan kendi kazancıyla kavrulup gidiyordu.
Mutlu da sayılırdı birazda kocası sevseydi çalışmay, belki daha mutlu olur, evini istediği gibi döşerdi. şimdilik ihtiyaçlarını karşılamıştı biraz; ama eksik olan daha çok şeyi vardı. Yaşamak için her şeye ihtiyaç oluyordu hayatta. Hele çocuklar söz konusu olduğunda canavar kesilirdi Zeynep . Onların üzerine anaç bir tavuk gibi titrer, dünyanın bütün zorluklarından korumak isterdi.
Okumayı çok istediği halde, okuyamamış, istediği mesleğe ulaşamamıştı. Bütün hayali, okuyup araştırmacı olmaktı. Şimdi bir kaliteciyci ve işini canla başla yapıyor, arkadaşlarını seviyor ve seviliyordu.
Daldı gözleri derinlere, çocukluğuna gitti. Babasının bir tanesiydi Zeynep. Babası çok seviyor, ’ okuyacak benim kızım ; mutlaka okuyacak büyük adam olacak’ derdi. Burda durup, silkinerek şimdiki zamana döndü. ’Ne adamı ben kızım. Her şey adam işi oluyor okumak bile.’
Gülümseyerek sessizce, daldı yine hayellerine. Kahvesinden bir yudum alıp televizyondaki yanık türküye eşlik eder gibi kıpırdatıyordu dudaklarını. Utangaçtı, evin içide yalnız olduğu halde, bağıra bağıra türkü söyleyemiyordu. Gitti yine gözleri uzaklara, mazide kalan yıllara. İçli bir şarkı gibi, film gibi geçiyordu gözlerinin önünden zaman...
Babası ’söz değilmi kızım, okuyacaksın. Mutlaka okuyacaksın.’ Diyordu. Zeynep söz verdi babasına ’evet okuyacağım babacığım.’ Nedense çok yorulduğu zaman bu söz aklına gelirdi. Okusaydı daha mı az yorulurdu ? daha mı mutlu olurdu ? Bunu hiçbir zaman bilemezdi . Çünkü Zeynep okumamıştı. Okuyamamıştı. Bazı nedenlerden dolayı okuyamamıştı. Neden okuyamadığını bilseydi babası, mutlaka affedeceğini biliyordu.
sıcak bir yaz günü sofranın başına toplanmıştı Zeynep,in ailesi. Yemekleri mercimek çorbası bulgur pilavı yayık ayranıydı. Şükür aç değil açık değildiler, karınlarını doyurabiliyorlardı. Kendinden başka üç kardeşi daha vardı; iki kız bir oğlan .Oğlan en küçükleriydi,henüz altı aylıktı. Üç kızdan sonra kavuşmuşlardı oğlana.
Çok mutluydu ailesi, her şeye sahiptiler. Üç kız, bir oğlan, bir ev, bir at ,bir araba, kapının önünde kocaman bir karabaş köpek, kümeste tavukları her şeyleri vardı. Mutlu olmak için, çok şeyleri vardı; ama eksik olan babasıydı. Babası uzun zamandır hastaydı.
Derdine ne kadar çare aradıysa da bulamamış, büyük şehire gidip birde orda çare aramaya karar vermişti. Bütün amacı iyileşip çocuklarının yanına ,çok sevdiği eşinin yanına sağ salim dönebilmekti. Doktora gideli üç gün olmuştu. akşam yemeklerini yerken açık olan kapıdan Zeynep,in hiç tanımadığı bir adan içeriye girdi.
Daha yemeğe başlamamışlardı. İçeri giren adamın gözlerinde bir acı vardı.Zeynep bu acıyı görmüş, annesi de görmüştü. Sonra annesi, sesinin çıktığı kadar bağırmıştı. ’Gitti desene ağam, gitti evimin direği! Erim gitti desene ağam!’ Annesi sofradan kalkıp, kucakladığı gibi sofrayı bahçeye fırlatmıştı. ’Ben sensiz nasıl yerim içerim? Haramdır gayri yediğim içtiğim.’ Zeynep annesinin gözlerinde ölümün ACISINI görmüştü. En derininden...
YORUMLAR
Annesi kalktı sofradan kucakladığı gibi sofrayı fırlattı bahçeye, ben sensiz nasıl yerim içerim gayri haramdır yediğim içtiğim. Gördü annesinin gözlerinde ölümün ACISINI
Küçük bir çocuğun dünyasından hüzün dolu anılar okumak insanın içerisini burktu doğrusu...
Yazar,yazarken hissederek yazdığı için okuyucuyu hemen etkiliyor.saygılar.