YAĞMUR
Dışarıda yağmur yağıyor. İzinsiz yatılı yurttan kaçmış bir genç kız gibi hırçın bir şekilde vuruyor cama.
Bazen aklıma gelmiyor değil. Acaba yağmurun yağışı ile yere düştüğü mevsimin ruhuyla bir bağ var mıdır? Mesela kışın daha sert yağar, kar çok ve sert yağıyor diye bir kıskançlık taşıyor yağmur. Daha bir yıpratıcı oluyor. İlk baharda kışın sertliğini biraz yumuşatmış ama niceliğini çoğaltmış gibi yağıyor. Yazın ise okşayıcı ve yolunu şaşırmış bir eski sevgili sıcaklığıyla.
Ama şimdi ilkbahardayız ve ben pencere önünde yağmurun yağışını izliyorum. Yağmur damlaları cama vuruyor. Camı hafiften aralıyorum. İçim toprak kokusu ile doluyor. Kollarımı omuzlarıma çapraz bağlıyorum. Sanki yağmur beklediğim sevgiliymiş de gelmiş ve beni sarıyormuş gibi. Gözlerimi ufka çeviriyorum,onun gözlerini görürüm umuduyla.
Belki de içime çektiğim bu koku sadece toprağın kokusu da değil. Yağmurun uzak diyarlardan getirdiği sevgilinin kokusudur da.
Koku...Neden kokular hep unutulmazdır?Ya da neden en çok sevgilinin kokusunu özlüyoruz?Bana mı özgü bir özleyiş yoksa herkes de benim gibi mi?
Ve dışarda yağmur yağıyor. Cama vuruyor yatılı okuldan kaçmış bir genç kızın hırçınlığıyla. Ben kanatlanmak istiyorum. Yağmur damlalardan kendime kanatlar yapıp ona varmak için,onun kokusunu içime çekmek için. Yağmur damlalarından kanat yapmak değil belki de istediğim bizzat bir yağmur damlası olabilmek. Onun şehrinde onun penceresine yatılı okuldan kaçmış bir genç kız hırçınlığıyla cama vurmak . Farketmez belki de beni. Zaten bende farketmesini istemiyorum ki. Saçlarının arasına karışıp kokusunu emmek istiyorum ona hissettirmeden.
Dışarda yağmur yağıyor ve ben onu özlüyorum. Dışarda yağmur toprağı nasıl yeniliyorsa ve ben onu bir kez daha içimde yeniliyorum. Omuzlarıma dolanan kollarım yana düşüyor,omuzlarım çökmüş halde odanın en karanlık kısmına yöneliyorum. Ruhumda bir karadelikle. Biliyorum ki karadelik de ,karadeliğe sebep olan da o. Sanki yağmur toprağı yenilerken beni de yenilemiş.
Pencereye bakıyorum,yağmur halen yağıyor...