- 738 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Denize Yakılan Bir Türkünün Çağrıştırdıkları
Uzak diyarların birinde çok zaman önce ellerinden düşülmüş birinedir..
Bir adı olması gerekmiyor..
Zaten spesifik bir şekli de yok. Kokusu var, parmakları, saçları, avuçları..
Dillendirilmeye çekinilen, dillendirildiğinde yaşattığı bütün korkular ağzından kum gibi, katran gibi, çürümüş bir diş gibi dökülecekmiş hissi veren sağır ve dilsiz sancıları var.
Günün birinde ne çok sevilmişsin..
Bugün içimi böyle kanatan anne suratında patlayan bir büyük adam çizmesi olabilir; ya da ecza kokulu, kan kokulu, sağlıksız ağız kokulu bir hastane koridoru.. Kısa boylu, kızıl saçlı bir âfet-devran da olabilir. İnsan canını sıkmak istediğinde ışık hızından daha hızlı yol alır canını sıkacak öğeler arasında. Bulduklarından anlamlı bütün oluştururken cümle sonlarına birkaç damla bırakır nokta niyetine.
Anlık kayıplarından mıdır hafızanın bu tutukluk..
Yüzünde devlet dairelerinin soğukluğunu görüyorum; bana bu kadar memur bakma..
Sarılacak kimseyi bulamadığım gecelerim oldu korkudan zıpladığımda. Ve ağladım günler boyu. Güneşli sabahlara ağlayarak uyandım. Çok acıdım. Şimdi anımsanması zor bir ezgi gibisin. Tavan arasında kalmış bir müzik kutusu gibi sesin. Bir soyut boşluk..
İçimde karadelik var benim anne, sarıl bana, çok soğuk ve korku doluyum.
Ben korkarken neredeydiniz..?
Uzak bir kente denizden yaklaşıyorduk; ve akşam olmuştu. İnsanlar mutlu şarkılar dinleyip komşu yolcuların çocuklarıyla arkadaşlık ediyorlardı. Ufukta ışıkları beliriyordu şehrin. Sabah olunca onlar da gideceklerdi. O akşam, Ay bile eve geç kalacaktı; ama ne güzel düşüyordu dalgaların üzerine. Biri vardı, diğerlerinden daha çok üşüyordu. Ve sarılacak kimsesi olmadığı için ağlıyordu. Sonra bir kağıt çıkardı cüzdanından; arkasına hayatı karaladı.
Bazıları üzerlerine sofra bezi örtüyorlardı. Fakat biri çok ağlıyordu –aç ,uykusuz ve mutsuz..
Bunları o gün yazabilseydi bir karadeliklik hacimden tasarruf edecekti galaksisi. Gecikince dünyanın üzerine bağdaş kurup gereksiz boşlukları vakumladı.
Biri o gece ne çok ağlamıştı.
Ada’dan dönen vapurlar hep hüzün mü getirir?
İki kişilik dünyalar içleri açılınca bazen tam anlamıyla tek kişilik bile olmazlar. Ve bazı ada vapurları hayat dersi verir içerisinde. 8li bıçak seti, limon sıkacağı ve bütün yaraları iyileştirecek bir jel kadar elzemdir bu.
Uykusuz geceler benim tercihim değil.
-Acını seçmekte özgürsün.
Benim acım bu.
Yazamamak..
Bir gün, her şeyi tüm çıplaklığıyla yazabilecek kadar olgunlaştığıma, karadeliğimi doğurup saçlarına umuttan tokalar takacağım. Mutlu bir anne, mutlu bir birey, mutlu bir terk edilmiş olacağım.