- 431 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
NEREYE GİDİYORUZ(!?)
Ülkenin gidişatından endişe duyan ve milletin kendi kendine ve bir birine sorduğu soruların başında;”Nereye gidiyoruz?” sorusu var. Aslında bilinmezi sormak için değil, ülkenin ve milletin gittiği yönün hayra ve güzele olmadığını ifade için edişe ile sorulmuş bir soru bu!
Evet! Nereye gidiyoruz? Ülke iç siyasette ve dış siyasette, ekonomik anlamda nereye gidiyor? Hangi uçuruma yuvarlanacağız? Bizi hangi çukurdan toplayacaklar?
Dış siyasetimizde; terör belamız varken, bunun yanında birde Ermenistan ile kurulacak ilişkiler sorunu, kimlerle oturup çözeceğimizi bilemediğimiz bir Kürt Sorunu(!), Ekonomik konularda pek çok köklü firmaların gümbür gümbür battığı, yok olduğu bir ekonomik sorun… Vs sorunlarımız var.
Acı olanı ise devletin en tepe noktası ile icrasının aynı kaynaktan gelmiş olmalarına rağmen farklı görüş ve siyaset anlayışları var. Birinin bozduğunu diğeri tamir etmek için çaba harcıyor. Birisi gezilerde halen Kürt Sorunu(!)nu çözmenin tam zamanı olduğundan bahsediyor. Belli yandaş medyada bu olaya çanak tutmakla meşgul. Sonunun nereye varacağını düşünmeden!
Düşünün; hadi sorunu bir terör soruna olmaktan çıkarıp Kürt sorunu(!) olarak kabul ettik ve çözmeye karar verdik(!) Kiminle muhatap olacağız? Yani muhatap kimi alacağız? Halen kırk bin kişinin ölüm emrini veren Abdullah Öcalan’ımı? Ahmet Türkü mü, Barzani veya Talabani’yi mi? Hangisini?
Birincisi; Abdullah Öcalan idama çarptırılmış bir vatan haini ki, halen cezaevinde ve muhatap aldığımızda bizim konumumuz ne olacak? Ahmet Türk’ü muhatap aldığımızda DTP PKK’nın siyasal uzantısı değil mi? Barzani ve Talabani’yi muhatap alacak olursak; Bu iki eşkıyanın bizimle ne ilgisi var. Her ikisi de Irak vatandaşı!
Netice olarak bizim Kürt Sorunu diye bir sorunumuz yok, bizim terör ve bölücülük sorunumuz var. Kaldı ki, böyle bir sorun olsa; karşımızda muhatabımız olur. Asırlarca aynı vatan için kucak kucağa kara toprağın altına girmiş insanların çok büyük bir ekseriyeti, yani kahir ekseriyeti ne bölünmeden nede sorunlardan bahsediyorlar.
Biz, bir kısım dayatmacıların empoze ettikleri gibi sorunu yanlış anladığımızda bölünmeyi ve yıkımımızı başlatmış oluruz. Sorunlarımıza gerçek devlet adamlarının sorunu teşhis etmesi gibi teşhis etmeli ve çözüm üretmeliyiz.
Üzüntü verici olan ise ülkemizin böyle bir sorununun olduğu ve bunun çözümü için birilerinin muhatap olarak alınmasını temine çalışan bazı mihrakların olduğu ve bu mihraklara devletin üst düzey yöneticilerinin alet olduklarıdır. Belli bir medya gurubu konuyu gündemde tutarken, bir kısım devlet adamları da konuyu kendi aralarında tartışmaya başladılar.
Yapılmasını istediğimiz şey ülkede hukukun dışına çıkılması değildir. Ülkenin bir hukuk devleti haline gelmesini temin etmektir. Yapılması gereken şey ne TBMM’nin çatısı altında hukukun dışına çıkılması, nede bir kısım insanlara iltimas geçilmesidir. Suç işleyenin suçunun karşılığını bulmasıdır.
PKK ile organik bağı olan ve PKK’nın TBMM’de uzantısı gibi davranan DTP’nin suç işleyen temsilcilerinin Türkiye’nin Hukuk sistemini hiçe sayarak yargının emirlerini, taleplerini yerine getirmeyi ret etmeleridir. Her kim olursa olsun hukukun gereği mutlaka yerine getirilmelidir. Aksi halde devletin adaletinden, hukuk yapısından şüphe edilir ki buda devleti zaafa uğratır.
Devlet muhatap olarak PKK’yı ve DTP’ yi asla kabul edemez,etmemelidir.Ederse DTP’ yi ve PKK’yı ret eden devlete bağlı vatan evlatlarına haksızlık etmiş olur. Böylece Üniter yapımızı koruyup kollamasının da sonuna gelmiş olur. Yani vazgeçmiş olur. Sonrasında ise vatanın neresinin kimlere verileceğinin konuşulmasıdır. Bunu da bu millet asla kabul etmez.
Devletin başında bulunan bütün devlet erkânı, irade ve icra sahipleri, milletin kaderinde söz sahibi olduğu kanaatinde olan her kes şapkasını başının önüne alıp, ne yaptığına bir baksın.
Yüzde bilmem kaçlarla iktidara gelen muhterem zevat lütfen milleti dinleyiniz. Milletin gerçek kanaat önderleri-Bir kısım satılmış aydın taslaklarını değil- ülkenin kaderi konusunda ne söylüyor kulak veriniz. Türkiye’den başka gidebileceğimiz ne bir ülkemiz nede kardeşimiz yok. Kardeş sandıklarımızı da Ermeni kapılarını açıp açmamayı düşünürken kaybediyoruz. O nedenle aklınızı başınıza alın. Yoksa olacakların vebalinin altından kalkamazsınız. Bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin