- 2124 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAŞARI ÖYKÜSÜ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Güneş yavaş yavaş uzaklaşıp, yerini karanlığa bıraktığı zamanlarda, evinin penceresinden caddeyi seyrediyordu.
On, on iki yaşlarında bir erkek çocuğu çöpleri karıştırıyordu. Sahne yabancı değildi. Bu fotoğraf onu çok eskilere götürdü.
***
Yıllar önce bir apartman dairesini ofis olarak kullanıyordu. İşyerinden çıkan kâğıt çöplerini diğer çöplerden ayırır, ayrı bir poşette, kapıcının alıp kağıt toplayıcılarına vermesi için kapı önüne koyardı. Yine böyle soğuk bir kış günü ve Ocak ayının ilk haftasıydı. O gün yılsonu hesaplarını kontrol ederken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Saat yirmi gibi ofisten çıkmak üzereyken, şiddetli bir gürültü duydu. Hemen kapıyı açtı mavi gözlü sarışın bir çocuk, kâğıt çöpleri almaya çalışırken dengesini kaybedip merdivenlerden düşmüştü. Koşup onu bulunduğu yerden kaldırmak için kolundan tutmak istedi, ancak mavi gözlü çocuk hırsla kolunu çekti. Belli ki insanlar tarafından hor görülmüştü, canı acıtılmıştı, tek başına ayağa kalktı;
—teşekkür ederim efendim ben halledebilirim dedi başını önüne eğerek. Yüzünü acıdan buruşturmuştu, bir eliyle de kolunu tutuyordu.
Son derece düzgün bir konuşması ve çok zeki bakışları vardı. Hiçbir bedel ödemeden, her şeye sahip olmak isteyen insanlardan çok farklıydı.
Bu mavi gözlü çocuk işyeri sahibinin ilgisini çekti. Onunla iletişim kurmak istedi ancak çok ürkekti. O günden sonra mavi gözlü çocuk kâğıt çöpleri almaya devam etti. İşyeri sahibini gördükçe gözlerini ondan kaçırıyor, sorulan sorulara cevap vermiyor, selam dahi vermeden çöp torbalarını kucaklıyor ve hızla uzaklaşıyordu oradan.
Mavi gözlü çocuk bir süre sonra işyeri sahibine artık güvendiğini belli etmek istercesine gözlerine bakmaya başladı. Kısa bir zaman sonra “iyi akşamlar” dedi. Küçük bir adım da olsa, mavi gözlü çocuk ile işyeri sahibi arasında bir bağ kurulmuştu. O, sürekli ofisin önüne bırakılan kâğıt çöpleri almak için akşam saat yediden sonra gelir oldu, işyeri sahibi de onun yolunu gözler oldu.
İşyeri sahibi çöplerin içine atılmaması gereken kâğıtları da atar, çaktırmadan ona yardımcı olmaya çalışırdı. Çöplerin içinde buruşturulmuş temiz kâğıtları gören mavi gözlü çocuk, ne yapılmak istendiğini anlamış olmalı ki, bir gün işyerinin zili çaldı. Mavi gözlü çocuk, kapıyı açan sekretere; “Patronunla görüşmek istiyorum.” dedi.
Mavi gözlü çocuk bir süre sonra patronun karşısındaydı. Mavi gözlerini, karşısında kendisine sevgiyle bakan işyeri sahibinin gözlerine dikti. Ellerini beline koydu, büyümüşte küçülmüş bir edayla konuşmaya başladı;
—Merhaba efendim, sizi rahatsız ettim dedi gözlerini ayırmadan. İşyeri sahibi, hayatını merak ettiği bu çocuğun karşısında olmasından memnundu.
—Hoş geldin, ismin ne senin? Diye sordu gülümseyerek.
—Fahrettin! dedi sertçe.
—Fahrettin, seni burada gördüğüme çok memnun oldum dedi. Ayağa kalktı elini Fahrettin’e uzattı.
—Bende Hülya. Sana nasıl yardımcı olabilirim? Diye sordu Fahrettin’e. Ancak Fahrettin uzatılan eli sıkmadı.
—Ben hiç memnun olmadım. Neden temiz kâğıtları buruşturup çöpe atıyorsunuz? Bu israftır, benim bunu yapmanıza ihtiyacım yok dedi. Arkasını döndü, kapıya doğru yürüdü. Tam çıkmak üzereyken geri döndü;
—Bayan, ben hak etmediğimi almam, babam bana bunu öğretti dedi. Fahrettin’in bu onurlu davranışı Hülya Hanım’ı fazlasıyla mutlu etmiş, bir o kadarda şaşırtmıştı. O görüşmeden sonra Fahrettin, çok kırılmış olmalı ki haftalar boyunca kâğıt çöpleri almaya gelmedi. O civara uğramadı bile. Hülya Hanım, etrafta onu tanıyan var mı diye araştırdı ancak hiçbir bilgiye ulaşamayınca üzüldü.
Hülya Hanım, yaklaşık bir buçuk ay sonra tesadüfen bir toplantı için gittiği yerin, yan tarafında bulunan cafenin önünde ayakkabı boyacılığı yapan Fahrettin’i mavi gözlerinden tanımıştı. Saatine baktı, gireceği toplantıya bir hayli geç kalmıştı. Sunumun başkanı olması sebebiyle mutlaka orada olması gerekiyordu. Yardımcısına, Fahrettin’e hissettirmeden onun gitmesini engellemek için göz hapsinde tutmasını istedi. Toplantıya ara verildiğinde hemen geleceğini söyleyerek gitti.
Bir buçuk saat sonra geldiğinde, küçücük elleriyle kocaman ayakkabıları boyamaya çalışan Fahrettin’in gitmemiş olmasına sevindi. Yardımcısına toplantı salonuna gitmesi için işaret etti.
Fahrettin çok zayıf olmasına rağmen, iriyarı pos bıyıklı adamın ayakkabılarını büyük bir gayretle fırçalıyordu. İşi biten pos bıyıklı adam, Fahrettin’in başını okşadı ve elindeki demir paraların tamamını ona vererek uzaklaştı. Hülya Hanım yavaşça Fahrettin’in yanına yaklaştı;
—Merhaba Fahrettin. Sesi duyan Fahrettin irkildi birden. İri mavi gözlerini yana kaçırdı ve fısıldar gibi konuştu.
—Merhaba efendim dedi.
—Beni tanıdın mı?
—Evet, tanıdım dedi umursamaz bir şekilde. Hülya Hanım onu kırdığına çok üzülmüştü. Gözleri nemlendi, yutkunarak sordu;
—Kâğıt toplamaktan benim yüzümden mi vazgeçtin?
—Hayır dedi. Sanki konuşmak istemiyordu. Sorulara kısa kısa cevaplar veriyor ve sürekli gözlerini kaçırıyordu. Hülya Hanım ısrarlıydı. Bu çocuğun gönlünü alacak ve ona eğer kabul ederse yardım edecekti.
—Uzun zamandır gelmiyordun, seni merak ettim Fahrettin dedi, başını okşayarak.
—Fahrettin, güzel mavi gözlerini yerden kaldırdı ve Hülya Hanım’ın gözlerine dikti. Gözyaşları inci tanesi gibi zayıf yanaklarının çukurundan yuvarlanmaya başladı. Fahrettin ağlıyordu.
—Babamı kaybettim, dedi. Hülya Hanım şaşkındı. Böylesi bir durumda ne denebilirdi. Biliyordu ki ne söylerse söylesin acıyı çekenin derdine merhem olamazdı.
—Kazamı geçirdi diye sorabildi sessizce.
—Evet dedi Fahrettin ağlayarak. Hülya Hanım yutkundu, boğazına düğümlenen acı zehir gibiydi, gözlerinden süzüldü, yanaklarını yakarak boynuna indi o zehir.
—Başın sağ olsun diyebildi sadece. Fahrettin adına çok üzülmüştü. Çocuk yaşta omuzlarına ağır bir yük binmiş ve ölümün soğuk yüzü ile tanışmıştı. Hülya Hanım bu duyguyu çok iyi biliyordu.
Fahrettin yerinden kalktı, boya sandığını toparladı;
—benim acele gitmem lazım dedi ve Hülya Hanım’ın konuşmasına izin vermeden hızla bir gölge gibi Kemer altının kalabalığına karıştı.
Onun bu durumuna üzülmüştü Hülya Hanım. Üstelik tam onu bulmuşken yeniden kaybetmişti. Bu çocuktaki gizem, sanki kendi çocukluğunu anlatıyor gibiydi. Onunla ilgilenmek ve destek olmak istiyordu.
Üzgün bir şekilde toplantı salonuna geri döndü. O gün sunumun bitimine kadar aklında hep Fahrettin vardı. Konuklarını yolcu ederken, bir an önce buradan ayrılıp Fahrettin ile ilgili bilgi toplamak için gitmek istiyordu. Son konuğunu da uğurladıktan sonra çantasını ve beraberinde getirdiği evraklarını toparlayıp, koşar adımlarla dışarı çıktı. Fahrettin’le karşılaştığı köşeye geldi. Etraftaki işyerlerinden Fahrettin’e dair bilgiler toparladı ve aceleyle ofisine geri döndü.
Hülya Hanım, Fahrettin’in babasının ölümünden sonra okumadığını öğrenmişti. İşyerinin bulunduğu apartmanın kapıcısına Fahrettin’i tanıyıp tanımadığını sordu. Akrabası olduğunu öğrenince çok sevindi. İstediği bilgilere ulaşmak için yanı başında duran adamın henüz farkına varmıştı. Hemen arka arkaya sorular sormaya başladı, cevaplarını da aynı hızla aldı. Bunun yanında Fahrettin’in ev adresini de aldı.
Fahrettin’in ailesi İzmir’in Ödemiş ilçesinden. Ancak İzmir’de ikamet ediyorlar. Babası ziraat mühendisi, annesi lise mezunu ev hanımı. Babası, kendi mesleki alanında iş bulamadığı için yıllarca, hep orada burada geçici işlerde çalışmış. Öldüğü gün, yıllardan beri ilk kez kendi meslek alanında bir iş bulmanın sevinci ile caddeye fırlamış ve hızla gelen bir motosiklet ona çarpınca yere düşen baba, beyin kanamasından orada ölmüş. Hastaneye bile yetiştirememişler.
Fahrettin’in içinde bulunduğu o anki durumun kısaca hikâyesi bu. Ancak asıl hikâye bundan sonra başlıyor.
Dört yaşında bir kız kardeşi var. Evleri kira, kazandıkları ile günlük yaşamışlar o güne kadar. Herhangi bir maddi birikimleri de yok. Babasının ailesi çiftçilikle zar zor geçiniyorlar. Annesinin ailesinin durumu biraz daha iyi ama onlarda çok kalabalıklar, sadece Fahrettin’in ev kirasını ödeyebiliyorlar. Diğer masraflar için Fahrettin’in çalışması gerektiğinden okulu bırakıp, boyacılık yapmak zorunda kalmış.
Hülya Hanım, bu hikâyeyi dinledikten sonra yapması gerekenleri tez elden ve acilen yapması gerektiğine karar verdi. Zaman zaman çalışmalarına katıldığı sivil toplum örgütlerinden birinin başkanına durumu izah etti. Durumla yakından ilgilenen Başkan;
—öncelikle evlerine ziyarete gidelim. Ailenin ihtiyaçlarının tespitlerini yerinde yapalım dedi.
Kısa bir süre sonra Hülya Hanım ve beraberindeki Başkan ile üç yönetim kurulu üyesi Fahrettin ve ailesini evlerinde ziyaret etti. Fahrettin ve ailesinin hikâyesi bir kez de birinci ağızdan dinlendi. Sivil Toplum Kuruluşunun ilk yönetim kurulu toplantısında Fahrettin ve ailesine yardım yapılmasına karar verildi.
Öncelikle Fahrettin’in okuluna devam etmesi için burs ayarlandı. Annesine başka bir sivil toplum örgütü bürosunda sekreterlik işi bulundu. Kız kardeşi ise Ödemiş’e anneannesinin yanına geçici bir süre için gönderildi.
Tüm bu yapılanlar ailenin toparlanmasını sağladı. En önemlisi de Fahrettin gibi okulunda başarılı olan bir öğrenci, yeniden okula kazandırıldı. Hülya Hanım elinden geldiğince, şartlar ne olursa olsun Fahrettin’i okuması için teşvik etmeye ve motivasyonunu yüksek tutmaya çalıştı. Artık Fahrettin ile Hülya Hanım arasında önemli bir bağ kurulmuştu. Fahrettin bu kadına, kendisi için yaptıklarına minnet duyuyor ve annesi gibi seviyordu. Hülya Hanım ise, geçmişte zorluklarla ve yokluklar içinde okuduğu için aynı durumda olan bu çocuğa yardım elini uzatmanın gönül rahatlığı içindeydi.
Fahrettin hırsı ve kıvrak zekâsı ile önce ortaokulu, sonra liseyi bitirdi. Sivil toplum örgütü verdiği sözü tutmuş ve liseyi bitirene kadar Fahrettin’in bursunu kesmemişti. Ancak, Fahrettin’in okul hayatının bundan sonraki yılları daha zor olacaktı. O doktor olmak istiyordu. Tıp okumak biraz masraflı bir işti ve dershaneye de gitmesi gerekiyordu. Önceki bursu veren kuruluşla tekrar temasa geçti Hülya Hanım. Durumun önemini anlattı, onlar zaten farkındaydı ancak yapabilecekleri bir şey kalmamıştı. Tüzükleri gereğince, sadece Liseye kadar burs verebiliyorlardı. Üniversite için başka bir kuruluştan burs alınması gerektiğini anlattılar. Başkan;
“Eğer bir kuruluştan destek bulamazsanız, sizi şahsi burs veren bir hanımefendi ile tanıştırırım.” dedi. Başka bir sivil toplum örgütünün yönetim kurulunda olan İzmirli bir hanımefendi ile tanıştırdılar Fahrettin’i. Hülya Hanım’ın yanında gördüğü, Fahrettin’in gözlerinde zekâ kıvılcımları ve asil duruşu yardımsever hanımefendiyi etkilemişti. Adının açıklanmaması şartı ile onu dershaneye göndermeye ve üniversiteyi kazanırsa okutacağına dair söz verdi. Fahrettin’in yüzü aydınlandı, Hülya Hanım’a öyle bir sarıldı ki ikisinin gözyaşları birbirine karıştı.
Fahrettin o yıl Tıp Fakültesini kazandı, hiç sene kaybetmeden fakülteyi başarılı bir derece ile bitirdi.
O, bazılarından daha şanslı bir çocuktu, artık bir sonraki adımını atarken ayaklarını nereye koyacağına emindi. Diplomasını alırken, gözlerindeki mutluluk görülmeye değerdi. Hülya Hanım o mutluluğu ve ışıltıyı bir kez de “Seni okutacağım” dediklerinde görmüştü Fahrettin’in gözlerinde. Diploma töreninde aldığı diplomasını önce babasına, sonra ailesine ve ailesinden saydığı Hülya Hanım’a, onu bugünlere taşıyan yardımsever hanımefendiye hediye etti.
Hayatta yaşanan sıkıntılar ve mücadeleler insanı ailesine daha çok yakınlaştırıyor. Fahrettin’de ailesine çok bağlı. Kız kardeşi bu yıl dershaneye gidiyor, onu okutacağına ve ne olursa olsun mutlaka okutacağına dair kendine söz verdi.
Mavi gözlü zeki çocuk, artık hayatın ortasında ve ayakta onuruyla dimdik duruyor. Önünde zorlu ve mücadele edeceği bir zaman dilimi daha var. Biz büyükler olarak biliyoruz ki Fahrettin’de bunu aşacak güç de var.
Fahrettin, yaşadığı acılarla ileriyi görmeyi öğrenmişti. Bundan sonra aynı şeylere göğüs germek zorunda kalan insanlara Fahrettin’de yardım elini uzatacak.
Fahrettin ellerini semaya kaldırıp, hayatındaki bu üç önemli kadının; Annesi, Hülya Hanım ve adının açıklanmasını istemeyen yardımsever hanımın, beyaz önlüğü ile hastalara şifa dağıtırken onu görmeleri için üçüne de uzun bir yaşam diliyordu.
Hülya TÜRK
06/02/2004
YORUMLAR
Sevgili gönül dostlarım,
İş seyahatim sebebi ile şehir dışında olduğumdan iki gündür internete giremiyordum. Bugün şehirlerarası otobüsle seyahat ederken internete girme fırsatı yakalayabildim ve yorumlarınızı okudum.
Gönlünüze ve yüreğinize sağlık, tüm gönül dostlarıma teşekkür ederken Ülkem'deki fahrettin'lere dikensiz yaşamlar,başarılarla dolu mutlu uzun ömürler diliyorum.
HÜLYA TÜRK
HÜLYA TÜRK tarafından 5/31/2009 3:33:42 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili gönül dostlarım,
İş seyahatim sebebi ile şehir dışında olduğumdan iki gündür internete giremiyordum. Bugün şehirlerarası otobüsle seyahat ederken internete girme fırsatı yakalayabildim ve yorumlarınızı okudum.
Gönlünüze ve yüreğinize sağlık, tüm gönül dostlarıma teşekkür ederken Ülkem'deki fahrettin'lere dikensiz yaşamlar,başarılarla dolu mutlu uzun ömürler diliyorum.
HÜLYA TÜRK
Bu Memleketle Sosyal sorunlar öyle fazlaki....Bunun sonucu hep acı ve gözyaşı.Aslında her Demokratik Ülkede Sosyal Devlet anlayışı vardır..Sosyal Devlet anlayışında tüm vatandaşlar eşit ve ortalama yaşamını sürdürecek bir gelire sahiptir.Ama adımız sosyal Devlet.Uygulama tamamen belli bir kesime hizmet ediyor...Ve yine ülkenin en büyük sorunlarından biride bilinçsiz Üreme ...Sadece çoçuk Dünyaya getirmek bir annenin babanın görevi değildir.Dünyaya getireceğin çocuğun hangi şartlarda büyüyeceğini hesap etmek gerekir.Sosyal Devlet anlayışında tüm vatandaşlar geçimini insanca sürdürecek bir gelire sahip değilse,bunun yanında sorunlar yumağı çözülmüyorsa kendi hesabını yapacak hiç değilse Dünyaya getireceği çocuklarının Dünyasını karartmaması lazım.Ama Ülkede hesaplar değişik.Bu hesaplar devam ettiği müddetçe gözyaşı dinmeyecek sorunlar bitmeyecek Fahrettin gibi çoçuklar psikolojik ortamın gurbanları olacaklardır...
Duyarlı yüreğinizi kutlarım...
Saygılar ...
HakanKurtaran tarafından 5/30/2009 4:44:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hülya Hanım ,
Bu tür hikayeler oldukça fazla bazısına şansı yardım diyor.
Onun şansıda sizin gibi iyi kalpli, duyarlı bir hanımefendiye rastlaması olmuş.
Ama öyle insanlar var ki, zaten yardıma duruşu ve aklıyla ulaşıyor.Hikayedeki kahramanımızda öyle onurlu ,ve azimli.
Aktarışınız örnek teşkil etsin isterim.
Kahramanımıza başarılar diliyorum.
Size de paylaştığınız için teşekkür ediyorum.
Selam ve saygılarımla.
Sevgili Hülya Hanım
Hikayeyi gözlerim yaşlı tüylerim ürpererek bir solukta okudum.
Bu hikaye, İyiki günün yazısı oldu da sizin gibi naif ve merhametli bir yüreği.Fahrettin gibi onurlu,yılmadan hedefine koşan cevher birini tanıdım.
Bu harika paylaşım için çok teşekkürler.
Bir eğitimci olarak Fahrettin le gurur duydum.Keşke bu özelliklerin binde biri olsaydı gençlerimizde.
Onun kadar siz de değerlisiniz. Keşfetmek elinden tutmak,topluma kazandırmak çok önemli.Sizinle de gurur duydum.
Fahrettin gibi bir doktor kazandırdınız.Ne mutlu size.
Her mavi gözlü genç doktorda,Fahrettin in kimliğini arıyacağım.
Unutamıyacağım bir öykü oldu.Sade ve akıcı uslubunuzla Çok güzel aktarmışsınız.
Sizi candan kutluyor, kaleminiz paylaşımınız daim olsun diyorum..
Selam sevgiler,saygılar gönderiyorum güzel yüreğinize...
Öncelikle günün yazısını kutluyorum..Bu aralar fazla giremediğim için yazınızı okumakta geç kaldığım için üzüldüm...Duyarlı yüreklerin işidir böyle bir hikayede bulunmak sevgili Hülya..Ne kadar duygulandım anlatamam..Bizim insanlarımız üstü başı pis diye bu kardeşlerimizi kapının önünden kovarlar..Biliyor musun 2-3 yaşında bir kız çocuğunu koruyucu aile olarak yanıma almak istedim.Maddi durumum çok iyi olmasa da sevgimi verecektim..Ben sevgisiz büyüdüm..3 tane çocuğum var..Hepsi 20 yaşın üzerindeler..Çocuklarım da bu fikrime olumlu baktılar..Müracaat ettim .Eşim 52 yaşında diye vermediler..Oysa ne kadar sevecektim onu..Her şeyim olacaktı benim..Çocuklarımı nasıl okuttuysam onu da okutacaktım..Senin gibi çok güzel şeylere sebep olacaktım..Ama olmadı..Güya devlet koruyucu aile arıyor..Böyle mi arıyorlar..Bütün hevesimi kırdılar..
Çevrem de yapabileceğimi zaten yapıyorum..Şükürler olsun..Ama ben evimde ailemden birisi gibiymiş gibi onunla yaşamak isterdim..Anne demesini..O güzel yüreğinden öpüyorum seni sevgili hülya..Allah sen ve senin gibi duyarlı yüreklerden mahrum etmesin bizleri..sevgilerimle..
Ne kadar güzel bir olaya tanık olmuşsunuz..ve ne kadar önemli bir göreve katkıda bulunmuşsunuz....Çok özel biri de olsa Fahrettin ; nice başka Fahrettin'leri var ülkemin, elinden tutulmayı bekleyen...Harcanıyor yetenekli çocuklarımız, ziyan ediliyor en güzel değerlerimiz.. Para ile ölçülür oldukça, sağlık ve eğitim hizmeti, harcanmaya da devam edecek bu melekler !