- 657 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMANIN ELİ
Binlerce yıldır, tüm dirayeti ile sürdürdüğü egemenliğini,
Var olduğundan bu yana, yaptığı her savaştan galip çıktığını,
sinsi bir gururla,
çok özel bir varlıkmış gibi görmemizi bekler bizden.
Ona karşı olan, kaçınılmaz mağlûbiyetimizi bize göstermek için,
saçımızdaki her beyaz teli,
kısa ömrümüzün birer müjdecisi gibi,
büyük bir şühedayla sokar durur gözümüzün içine.
Biz ise, her güneş açtığında umutlanırız.
Kimimiz dimdik, kimimiz mağrur edayla, kimimiz mahcup bakarız hayata karşı.
Canlar doğurur hayata, canlar gömeriz bu hayattan.
Özel olan her günde keyifleniriz kendimiz için.
Aşkları yaşadığımızda ise,
ayaklarımızı hissetmeden koşmaya başlarız, zamanı durdurmak pahasına.
Her ayrılıkta özlemeyi, her özlemde öfkeyi,
ve her sevgide, daha da iyi sevmeyi de öğreniriz.
Sen ve ben, biz olmayı çabalarken, zaman su gibi akıp gider gözümüzün önünden ..
Kalabalıkların temposuna ayak uydurmaya uğraşırken, görürüz ki,
Yaşımız, ömrümüze denk düşmüştür.
Ve bazen keder, bazen neşeyle, siyah beyaz albümlere dalarız o zaman.
Nafiledir oysa ..
İşte geldik, işte gidiyoruz bu hayattan.
Ve, sizi getirip bıraktığım son nokta burası dercesine,
geçmişinizle hesaplaşmanı için, öyle yalnız bırakır ki sizi bu dünyada, zaman.
Geçip giden ömrümüze mi yanarsınız,
yoksa kaderci olup, yaşadıklarınızı keyifle mi anarsınız.
Artık seçim sizin...
Ama bilin ki....
Ömrümüzün bizi getirip bıraktığı son nokta işte burası.
o an,
zamanın eli değmiştir artık size...
“ Hayatınız gibi zamanı da ıskalamayın ”