- 1001 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
RENKLİ KUTU
Merhaba dostlar. Merhaba herbiri hayattın yalancı çarkına esir düşmüş insanlara. Üşüyorum bu akşam. Yoksa yorgunmuyum bilemiyorum. Ya da birşeylerin farkına varıyorum bu gece. Elimi kolumu kıpırdatamıyorum, beynimi uyuşturuyor gözümün ferine gelen ışıklar. Odanın tam ortasında öylece duruyorum. Karşımda renkli bir kutu odanın duvarlarını daraltıyor, karşısında ezilip büzülüyorum. En son prangasınıda beynime atıyor, bu gece bende onun esiri oluyorum dostlar.
Bir renkli kutu. Evet ! bir renkli kutu esir etmiş bizi dostlar. Akşam muhabetlerimizin düşmanı olmuş. Haller, hatırlar sorulmuyor artık. Satırlar, dizeler tozlu raflarda, uzak düşmüş bize artık. Tüm değerler ayaklar altında onda. Dönüp bir sayfasına bakıyorum renkli kutunun. Katliamlar, ölümler ne kadar da kolay söylüyorlar. Sanki o ölenlerin anneleri dokuz ay taşımamıştı onları. Sanki o insanlar kolay büyümüştü. Kim bilir kaç uykusuz gece geçirilmişti onların başında. Ne hayaller kurulmuştu yollarına okullar, başarılar, bir düğün ve o düğünün doğuracağı bir küçük canlı. Ama öldü diyorlar, bu gün bu kadar insan öldü diyorlar. Benim içim titrerken onlar dünyada bir daha yerine konulamıyacak tek şeyi, insan hayatının yitirilmesini ne kadar da kolaylaştırıyorlar. Korkuyorum, ordan başka bir sayfasına geçiyorum renkli kutunun. Burda da hayatın en güzel meyvesini, hayattın anlamı olan aşkı sündürüp sündürüp yasaklara, çıkarlara, sahteliklere ulaştırıyorlar. Birbirlerini sevmektense karşı cinslerini tutsak etmeye çalışıyorlar. Kendi esirliklerini fark ettiklerinde ise sahtelikten uzanan ellerini dostlarının aşklarına, yasaklara, mantıksızlıklara uzatarak kendi prangalarını saklıyorlar. Bu aşk diye her gece aşkı küçük düşürüp onu yerden yere vuruyorlar. Ürküyorum, dönüp başka bir sayfasına bakıyorum. Bütünlüğünü tamamlayamamış insanları star yapıp, yüzlerine sahte bir gülücük takıp onların yalancı hayatlarını bize ezberletip duruyorlar. Renkli kutunun yalancı renklerini gözler önüne serip, insanları yalancı gökkuşağının üzerine sürüklüyorlar.
Evet ! üşüyorum dostlar, yorgunumda, ama yılmıyorum. Hayattın saçma çarkına sürükleyen renkli kutuyu kapatıp kendime dönüyorum. Esaretime son veriyorum dostlar. Azad ediyorum ruhumu. Söküp atıyorum prangaları bileklerimden. Hiçbir izde bırakmıyorum benden. Hadi ! durma insan sende son ver esaretine, farkına var bu hayat oyununun. Sahnenin gerçek tarafına bak insan. Kendi rolünü kendin belirle, başın dik olsun ama rolünde. Renkli kutuları kapatıp yalnızlığınla, kendinle başbaşa kal insan. Yalancı renklerden kurtulup kaleme, kitaba, beyaz sayfalara dön insan. Sahte renklere kapılıp yüzüne sahte gülücükler takma. Mutlu görünüyor olabilirsin, umursamıyorda ama sakın unutma: böyle giderse boşlukta var olacaksın. Korkuların ve saplantıların hareketlerine, suretine yansıyacak sen yine, yine anlayamıyacaksın. Yalnız kalamıyacaksın. Her duvar bir ayna, özün üstüne akacak, korkacaksın. Koşarak çıkacaksın özünden. Boş kalabalıkta ki tahta aday olacaksın. O tahta otursanda ; hayatı kendinde aramadığın sürece, prangalar bileklerinde, özünden kaçarak, renkli kutuya sarılıp kendini, aileni, dostlarını, en önemlisi hayallerini unutacaksın.....