- 573 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİM OLMAK ---3—
Kendimiz olmanın veya olamamanın bireysel, kendi yönümüzden kaynaklanan nedenlerini kendimce anlatmaya çalıştım, ilk iki yazımda. Her açıdan bakılabilir elbet. Ben birkaç açıdan kendimce paylaşmak istedim.
Aile, çevre, eğitim ve toplum yönlerinden nedenleri de var elbet, kendimiz olmanın veya olamamanın. Her biri başlı başına önemli ve anlaşılması için uzun uzun anlatım gerekir.
Çoğumuz ‘’canım bir şey yapmak istemiyor’’ demişizdir, çok da duymuşuzdur. Hele ki artık günümüzün en çok sözü edilen, duyulan söz oldu bu. Gerçekten mutsuz olanlar olduğu gibi, kendini mutsuz hisseden de çok kişi var. Her bakımdan çaresiz olunca elbet eli kolu bağlı insan mutsuzdur. Ama maddi olarak her şeyi var veya yeterli imkan varken bile kendimizi mutsuz hissedebiliyoruz. Günümüzde çığ gibi büyüyen bir mutsuzluk psikolojisi, yaşam felsefesi oldu adeta, aldı başını gidiyor. Görünmez bir mutsuzluk yaşam biçimi oldu. Görünürde ise herkes mutlu gibi.
Her zaman derim, insan yalnızken, tek iken zayıf, güçsüz ve acizdir. Mutsuzdur. Birlik iken, birlikte iken güvende ve güçlüdür. Mutludur. Nesnel mutluluk değil, öznel mutluluk bahsettiğim.
Aidiyet, ait olma isteği ve ait olma gereği sadece biz insanlara mahsusu bir özellik ve gereksinimdir. Aileye, çevreye, topluma, partiye, takıma, kuruma, kuruluşa, bir kişiye, bir işe… ait olduğumuz gibi, çeşitli yaşam şekillerine veya kültürlerine de aitiz veya olmayı isteriz.
Aidiyet, ait olma; kabul edelim veya etmeyelim, fark edelim veya etmeyelim, insan olmanın bir gereğidir. Hiç kimse, ben kendime aitim, param, gücüm her şeyim var, kimseye ait değilim, kimseye ihtiyacım yok diyemez. Varlık sebebi veya var olduğunu düşündüğü gücünü, ait olduğu toplumdan ve diğer insanlardan almıştır. Toplum olmanın, topluma ait olmanın getirisidir bu. Aidiyet, ait olma katidir. Aksini sanmak eşyanın tabiatına aykırıdır.
Toplum ve bireyleri mutluysa, o toplumu oluşturan bütün bireylerin katkısındandır. Aidiyet bilinci, insan olma bilinci fark edilmiştir.
Toplum ve bireyleri mutsuzsa, o toplumu oluşturan bütün bireylerin katkısındandır. Aidiyet bilincinin, insan olma bilincinin fark edilmemesindendir.
Aidiyet gereksiniminin başlıca temel nedeni, güvende olmaktır. Her şartta, her durumda, her zaman güvende olmak yaşam için en vazgeçilmez şartımızdır. Aynı zamanda yaşamsal ihtiyaçlarımızı karşılamamızı ve kendimizi güçlü hissetmemizi de sağlar. Kimse tek başına güvende değildir. Ait olduğu yer, toplum veya kişi güvencedir daima.
Kendim olmak deyince, bütün bu aidiyetin içinde, birey olarak bizim de bir yerimizin olduğunu bilmemiz ve kabul etmemiz, ettirmemiz gerekiyor. Nereye aitiz, nasıl aitiz veya nereye ait olmamız gerekiyor. Kendi yapımız, karakterimiz, özelliğimiz gereği olmamız gereken yere mi, veya başkalarının belirlediği, başkalarının ait olduğu yere mi? Herkes istediği, hayal ettiği yere mi ait olmalı, ya da yapısı, donanımı, olanakları ölçüsünde olması gereken yere mi ait olmalı.
Olmamız gereken yere, topluma, kişiye ait olmuyorsak, istemiyorsak başkalarının istediği yere ait olmak durumunda kalmaz mıyız? Kendimiz olamıyorsak, başkalarının istediği gibi olmak zorunda değil miyiz? Kimler mutsuz o zaman, niye mutsuz.
Kendi olabilen; nereye ve nasıl ait olduğunu bilen mutludur.
Kendi olamayan; nereye ve nasıl ait olduğunu bilemeyen mutsuzdur. Başkalarının belirlediği yerlere başkaları için aitlerdir.
Kimisi, iyi ve düşünceli davranışı doğal sergiler göremeyiz, fark edemeyiz.
Kimisi içinse, bir kere olsun iyi ve düşünceli davranış sergilese diye bekler dururuz.
Değerin, değerini bilip, fark edememek bu olsa gerek.
Her durumda, en kötüsü ne olabilir diye düşünüp, hazırlıklı olabilmeliyiz hep.
Sevgiyle kalın. Saygılarımla. Haluk KALKAY