- 528 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Aşklar ve Şehirler Üstüne Birkaç Kırık Söz
Akşamüstü sokakları gibi kalabalık ve içtenim; kapı önlerimde çekirdek çitleyen teyzeler, yeni gelinler ve yaramaz çocuklar..
Yeri geldi mi kırmızı güneşim; yüksekkatlı evlerin balkon camlarına vurup karşı binalara yansıyan..
Ve mavili yeşilli bir Boğaz’ım; dünyanın en iyisi olmak iddiasındayım üstelik.
Okunmaya muhtaç satıraralarım ve bileşik fiilli, hikayeli rivayetli öykülerim var; ve onlar dünyanın en iyi öyküleri olma iddiasındalar üstelik.
Dünyanın en güzel kara parçalarından birinde, harika bir boğaza ev sahipliği yapan, komşularını hasetten çatlatan bir şehir gibi dik ve mağrurum; üstelik çoklu bir yalnızlığım var..
Dört mevsimli, karasallı, makili iklimlerim var aynı anda. Akdenizli gülüşlerim ve iç kesimlerde yoğunlaşmanın etkisiyle sabah ayazlarım var.
İç kesimlerde yoğunlaşmanın etkisiyle sıcak ve kurak yazlar var;
her mevsim yağışlı gözler var;
bütün yıl yeşil kalan ağaçlar var;
umut ve hayat var;
hüzün de var
çokça.
Yalnızlıktan susakalışlar ve yazmayı bile unutuşlar var.
Bir faiz problemi kadar çözülmeye muhtacım. Üstelik artık sıfatlar istemiyorum adımın önüne.
Sözcüklerimin kilidini açacak bir çilingir...
-"soyu tükenen bir bilge belki de".
Güzel fotoğraflar, şarkılar, filmler, mekanlar..
İnsan bazen bir fotoğraf görür de hissettirdiklerini heyecanla biriyle paylaşmak ister ya, öyle..
Can Atilla tadını başka bir dile de sürmek ister gibi mesela..
İnsan bazen, hakikaten, bazı kareleri aynı açıdan görecek gözler ister.
Yarım kalan kelimeleri üşümesin diye üzerine bir şeyler seren, saçlarının yetimliğini unutturan ve ona parmakları olduğunu hatırlatan birileri..
Çok az rüya mutlu sonla sabaha varır ya, kötü geçen gecelerinin sabahlarını mutlandıran birileri; simit çay, sigara kahve gibi..
İnsan bazen ne yazacağını bilemez, içinden geçenleri de kelimeleştiremez ya, öyle..