- 794 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
ELMAS
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ELMAS
Kömür karası gözleri, kıvır kıvır saçları vardı. Sabahın erken saatlerinde kalkar, elini yüzünü yıkar, annesini uyandırmadan çay suyunu ocağa koyar ve kahvaltıyı hazırlamaya başlardı. Anacığı hasta halinde kalkmasın, üşümesin, yorulmasın, hastalanmasın diye sessiz olmaya dikkat ederdi. Sonra kardeşlerine seslenir, babasını uyandırır ve sabahın erken saatinde yer sofrasındaki yerlerini alarak kahvaltı yaparlardı.
Kendinden küçük üç kardeşi daha vardı Elmas ‘ ın. Kendisi on dört, en küçükleri ise dokuzyaşındaydı. Fakirliğin kol gezdiği ailede dört çocuk fazlaydı ama olan olmuştu artık ve bu yaşa kadar da gelmişlerdi bir şekilde. Onun yapabileceği bir şey de yoktu zaten.
Elinden gelen her şeyi yapıyordu. Annesi hastalanalı dört sene olmuştu ve eve hiçbir yardımı olmuyordu son zamanlarda . Evin en büyük çocuğu olarak da kardeşlerine, anne ve babasına kol kanat germeliydi bir şekilde. Köyleri şehre çok yakındı. Babası ahırdaki iki inekten elde ettikleri sütü, şehirdeki daimi müşterilerine dağıtıyor, harçlıklarını çıkarıyordu.
İlkbaharda da tarlaları ekiyor, yazın da hasat ettikleri ürünleri satarak geçinmeye çalışıyorlardı. Elmas bu sene ilköğretim son sınıftaydı. Okumayı o ladar seviyordu ki vazgeçemediği uğraşlarından biriydi. Onun okumaktan başka amacı da kalmamıştı. O yüzden de elinden geleni yapıyordu. Hem kendisi için hem de ailesi için. Sabah kahvaltıyı hazırlıyor, sonra ahıra gidip inekleri sağıyor, onları güğümlerine dolduruyor ve önlüğünü giydikten sonra da doğru okula. Kardeşleriyle birlikte yağmur- çamur, kar demeden yolları ve tüm engelleri aşıyorlardı.
Okuldan geldikten sonra da yorgun bedeni ne kadar izin verirse, derslerini çalışıyor ve tekrar ev işlerine koşuyordu. Yemek, ardından bulaşık... Yıllar yılları kovalıyordu bu şekilde. Fakirliğe inat, kara-yağmura, çamura inat Elmas yılmıyordu. Onun babasının iki ineği ve küçük iki tarlasından başka hiçbir şeyi yoktu çünkü.! Okula servisle gidip gelmeyi ya da dershaneye gidebilmeyi hayal bile edemiyordu.
Ne yapsın Elmas, var gücüyle çalışıyor, bir soru daha fazla çözebilmek için ter döküyordu. Elmasın en büyük hayali Doktor olmaktı ve hasta annesini kendi elleriyle tedavi etmekti.
Bitmek bilmeyen sorunlar, zorluklar derken yinede yıllar akıp geçmişti. Fakir ama gönlü zengin babasının sayesinde, lisenin son sınıfına gelebilmişti. İki gün sonra da üniversite sınavına girecekti. Kendini, dershaneye giderek hazırlanmış çocuklarla aynı seviyede tutan bu sınav sistemine , içinden fırtınalar koparak isyan ediyordu. Ve sınava girdi. Sınav salonundan dışarıya çıktığında yüzü bembeyazdı. Anne ve babası heyecanla onun çıkmasını bekliyorlardı. Elmas kapıda göründü ve gülümsedi. Hemen yanlarına giderek, onları kucakladı. Aradan bir ay geçti. Sonuçlar belli oldu ve Elmas çok yüksek bir puan aldı. Tercihini süresinde yaparak sonucu beklemeye başladı.
Aradan bir ay geçmişti. Elmas o gün heyecanlıydı. Sınav sonuçları açıklanacaktı. Hemen kahvaltısını yaptı ve aceleyle hazırlandı. Evlerinde internet ve bilgisayar olmadığı için komşularına gitti. Sonuç sayfasına gerekli bilgileri yazdı ve sayfanın açılmasını heyecanla beklemeye başladı. Ve nihayet uzun bir bekleyişin ardından karşısında şu sayfayı gördü. “ Elmas DURU Hacettepe Tıp Fakültesi “ ...
Beklediği bir sonuçtu bu ama nedense yine de şaşırmıştı. Bütün bu süreçte , çalışmasının karşılığında birazda olsa hayallerine yakınlaşmıştı. Önemli olan kazanmasıydı. Mutlaka iyiliksever birkaç insan çıkar ve okuması için bazı olanaklar sağlanırdı. O böyle düşünmek istiyordu. Yoksa kazansa bile okuyabilmesi mümkün değildi bu gerçeği çok iyi biliyordu.
Not : Şimdi, Elmas ya da başka bir öğrenci ideallerini gerçekleştirebilmek için, kendi çalışmalarının, başarılarının sonucunda , okuyabilmek- meslek sahibi olabilmek için mücadele veriyorlar. Bize düşen ise okumak için imkânı olmayan gençlere yardım elimizi uzatmak. Var mısınız ?
YORUMLAR
SEVGİLİ DOSTLAR HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR ETMEK İSTİYORUM. DÜN YAZIYI İŞYERİMDE ASMIŞTIM. EVDEKİ BİLGİSAYARIMDA SORUN OLDUĞU İÇİN DÜN AKŞAM NETTE DEĞİLDİM. BU SABAH YAZIMI GÜNÜN YAZISI OLDUĞUNU GÖRÜNCE ÇOK DUYGULANDIM. ZATEN HİKAYELERİMİN İÇİNDE EN ÇOK SEVDİĞİM ESERDİR. SEVGİLERİMİ GÖNDERİYORUM SİZLERE : )))))
Eğitimin ve sağlık hizmetlerinin gün geçtikçe sadece zenginlerin hizmetine girmekte olduğu ülkemizde, nice Elmas'lar vardır ve de olacaktır ; ziyan edilen, harcanan ! Ve nice hiç bir yeteneği ve üstün gayreti olmayan haramzade çocukları vardır ve olacaktır, paralı okullara devam edip, okuyor gibi görünüp, ellerine geçirdikleri süslü diplomalarla en önemli mevkilere ve hatta ülkemizin başına geçip bizleri yönetme maskesi altında yiyen- çalan- sömüren ! Kişisel olarak elimizden geleni elbette yapmalıyız. Fakat bu düzene gücümüz ne kadar yeter ? Bizim olan, olması gereken ülke imkanları bu haramzadelerin emrine kullanılıyor, çalınıyor, çırpılıyor. Ve sömürü çarkları her gün biraz daha büyüyor...
Seçkinin mesajı çok anlamlıydı. Yazara ve seçkiye katkıda bulunanlara tebrikler, teşekkürler..
Varım tabii,Öğretmenlik yıllarımda doğuda ve güneydoğuda nelere şahit oldum.Yıllarca imkansızlıktan okuyamayan öğrencilerimin elinden tuttum.
Hele bir tanesi vardı ki hiç unutmam.Derse kaldırdığımda bilemeyince ağladı.Meğer caminin penceresinin içinde ,sokak lambasının ışığıyla ders çalışır.Bir kenarında da yatarmış.
O çocuk da şimdi doktor.
Yazınızdan çok etkilendim.Paylaşım için teşekkürler. Duyarlı yüreğinizi tebrik ediyorum.Selam sevgiler.
Bir hikaye okumuştum ya da yaşamış mıydım. Yaşadım.
Elmas''ta kendimi gördüm. Ve gözyaşlarımı tutamadım inanın bana.
Ben yaşadıklarımdan sonra eğitim ve öğretime adadım kendimi 17 yıl gibi çok uzun zaman onlarla içli dışlı yaşadım. Ve aldığımız yol bişr arpa boyu oldu inanın.
Çünkü eğitim almak günümüzde de parası olanların oldu. ve olmaya da devam ediyor bizler sesimizi çıkartmadığımız sürece de bu böyle olacak galiba.
Ben ağlatan bir hikaye did okuduğum Teşekkür ederim yazan ve paylana kaleminize. Sevgiler yüreğinize
El uzatanlar, neredeyse ömürlerini bu yola vakfetmiş olmalarına rağmen ve onca yıllık fedakârlıklarına bakılmaksızın "henüz süren" bitmemiş bir davanın (!) sanığı-suçlusu gibi, ergenekoncu etiketi yapıştırılıp kötü muamele gördü !
Ömrünün son günlerinde dahi, cukkasını sağlama almak isteyen menfaatperest, dönek ve tetikçi yazarların sivriltilmiş kalemiyle, vatan haini gibi topluma mâl edilmeye çalışıldı !
Tüm bunlar yapılırken öncelikle sağlık durumuna saygı gösterilmeden (ki, benim bildiğim Türk örf ve adetlerinde hastalık durumunda, küskünlük ve kin dahi ortadan kalkar) ardından ülke için neler yaptığı göz ardı edilip (!) akademik kariyeri de hiçe sayılarak ömrünün son günlerinde onursuzluk ünvanı giydirilmeye çalışıldı...
Daha çok yeni. Hafızaları tazaleyelim.
Rahmetli Türkan Saylan ve sırf bu, bitmeyen ve ne hikmetse özellikle uzayan dava konusu için bu ülkeye hizmeti geçen onca insan daha yargılanırken ya sağlıklarından oldu ya da ebediyete intikal ettiler !
Varım demeyi herkes ister ama bile bile yok olmak için (!) kolay kolay kimse varolmaz...
Hepimiz içimize dönüp dürüstçe vicdan muhasebemizi yapalım.
Bu yolda varolanlar için ne yaptık ki, bundan sonra ne yapalım ?
Bu ülkenin başbakanı bile eğer 30 küsür bin öğrenciye burs imkânı sağlayan ve artık tüm günah ve sevaplarının hesabını Allah'a cc. verecek olan insana son görevii yaptı mı ?
Devletin elinden yabancılara özelleştirilen yerlerin yeniden açılışında ya da herhangi bir dostunun işyeri açılışında en ön sırada saf tutan, kurdele kesen başbakan, böyle bir insan için SON GÖREVDE ARKA SAFLARDA DAHİ OLSA neden bulunmaz ?
Bu yazıyı okuyanlar, yazdıklarımdan dolayı bana sataşmak yerine içe dönük olarak bu soruları vicdanında sorgulasın... ( VARSA ! )
Saygımla
Beklediği bir sonuçtu bu ama nedense yine de şaşırmıştı. Bütün bu süreçte , çalışmasının karşılığında birazda olsa hayallerine yakınlaşmıştı. Önemli olan kazanmasıydı. Mutlaka iyiliksever birkaç insan çıkar ve okuması için bazı olanaklar sağlanırdı. O böyle düşünmek istiyordu. Yoksa kazansa bile okuyabilmesi mümkün değildi bu gerçeği çok iyi biliyordu.
***
Güzel yurdumun her köşesinde kimbilir ne öyküler yaşanıyor.
Özyaşamsal bir tema ile akıcı yazınızı okurken duygulandım doğrusu.
Hüzün anında konuk oluyor.
Aklıma o kadar çok yaşanan ve yaşanmış öykü geldi ki...
Duygularımız erezyona mı uğradı ne, artık insan elinden zor tutuluyor.
Belki de kriz bizi TEĞET geçmedi, hep vardı zaten...
Bundandır...
Sevgili HÜLYA,
Eline yüreğine sağlık...
Sevgi ve ışıkla...
Benden tam puan...