- 393 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
BÜYÜK BAŞKAN'IN 9'UNCU SENFONİSİ
BÜYÜK BAŞKAN’IN 9’UNCU SENFONİSİ
Merhaba çok kıymetli okur, yaklaşık 2 yılı aşkın bir süredir Sarı-Laci yüreğimden çıkarttığım kelimelerin kılık kıyafetlerine özen gösterip, bir mektup oluştururcasına cümle salatası olarak sunmaktayım gözlerinizin damak zevkine ve adına ‘web sitesi’ denilen farklı farklı mutfaklardan. Sevinçlerimiz bu salatanın sosu olurken, hüzünlerimiz ise baharat ahalisinin en sert karakterleriyle tat verdi. Elimde olmayan nedenlerden ötürü bir haftalığına sizlere mektup yazamayışımı fırsat bilen gündem, menüsüne; Fortis Türkiye Kupası Finali’ni, mabedimizin ev sahipliğindeki İstanbul Uefa cup 2009’u, Ankara Gölbaşı İncek mevkiindeki sosyal tesislerimizin açılışını, hafta sonundaki Olağan Genel Kurulu Toplantı’mızı ve oynadığımız Konyaspor maçımızı alıp yoğunlaşarak, sizlere uzun metrajlı mektup yazmamı sağladı bu hafta. Umarım sıkılmazsınız cümlelerimden pek sayın okur.
Bu yıl Fortis Türkiye Kupası, İzmir’in taraftara dürbünle maç izleten Atatürk Stadı’nda sahibine kavuşmayı tercih edince, büyük FENERBAHÇE’nin aşıkları olan bizlere de İzmir yollarına düşmek kaldı. İçlerimizdeki 26 yıllık kupa hasretimizle gittiğimiz bu şehirden, gerek Aragones’in yanlış kadro seçimi, gerekse kanaryalarımızın kupayı yeterince istemeyişlerinden dolayı eli boş döndük maalesef. Rakip Beşiktaş’ında üstün futboluyla kupayı kramponlarının haklarıyla aldıklarını göz ardı edemeyiz. İnanın dönüş yolculuğundaki taraftar otobüslerinde yapılan maç kritiğinde; “Neden kaybettik” sorusuna verilen cevaplar bunlardı. “FENERBAHÇE’ye anlam veren kupalar ve şampiyonluklar değil, kupalara ve şampiyonluklara anlam katan FENERBAHÇE’dir” şeklindeki FENERBAHÇE CUMHURİYETİ atasözünün dillere Sarı-Laci tat vermesi nedeniyle başlar asla eğik değildi. “26 yıl bekledik, pekâlâ 1 yıl daha bekleriz.” düşüncesi züğürt tesellisi değil, biz FENERBAHÇE aşıklarının takımımıza kupalar yerine, çıkarsız bir aşkla bağlandığımızın kanıtıdır. Bu kupa seneye ve sonraki yıllarda dahi alınamasa, 27 yıllık hasret her geçen yıl çığ gibi büyüse de, bildiğim bir şey var ki; bu sevda bitmez gönüllerde.
FB TV Editörü sevgili Fatih Demirkol’u çok severim. Kadife sesinden dökülen, doyumsuz sohbetleriyle beslenmek için giderim ara ara FB TV’ye. Hiç unutmam, 2006’daki Denizli travmamızdan, sevgili Aslı Duru ile birlikte çıkartmışlardı beni bir psikolog edasıyla. Neyse konuyu dağıtmayayım sevgili okur, bundan bir ya da bir buçuk yıl önceydi yanılmıyorsam. Evdeki televizyonda FB TV açıktı. Canlı yayınla flaş haberle izlediğim programa noktalı virgül kondu tabiri caizse. Flaş haberde sevgili Fatih, 2009’daki uefa finalinin kutsal Saracoğlu stadımıza, mabedimize verildiğini ilan ediyordu. Haberi okurken Fatih’in yüz ifadesini anlatabileceğim kelimeler henüz türetilememiştir eminim ki. O günden sonra geri sayım başladı ve merakla bekler olduk 2009’un 20 Mayıs’ını.
Ve o büyük tarih geldi çattı. Gönül isterdi ki, bu sezon şampiyonlar liginde tutunamayan takımımız rotasını bu kulvara çevirsin ve uefa kupasını kendi evimizde, dosta düşmana inat saçlarından tutup havaya kaldırsın. Fakat kariyerini tartışmaya yaşımın ve haddimin yetersiz kaldığı Sayın Aragones Hoca’mızın takımımızla kimyasının, kanının uyuşmazlığı nedeniyle birer birer uzaklaştığımız hedeflerimizden feragat etmek zorunda kaldık. Mabedimizdeki finali oynamak C vitaminini formasına şırınga eden Ukrayna’nın Shaktar takımıyla, Alman panzeri Werder Bremen’e nasip oldu. Maç öncesi paraya sıkışan birkaç Bursaspor taraftarı iş başındaydı. Kulüplerinin isim ve logolarının işlenmediği yeşil-beyaz şapka, kaşkol gibi ürünlerini Werder Bremen’li misafirlerimize satabilmekti amaçları. Başarılı olabildiler mi bilinmez tabi. Sayın Turgut Özakman, “Şu Çılgın Türkler” isimli kitabını yeni yazıyor olsaydı şayet, emin olun ki o birkaç uyanık Bursa’lı taraftarın yaptığı bu çılgınlığı kitabına taşırdı kesin.
Shaktar’ın 2-1’lik skorla son uefa kupasını kaldırdığı maçta bir an vardı ki tüylerim diken diken oldu. Turuncu-Yeşil-Beyaz renklere boyanan tribünlere, ara ara serpişen çubuklulardan tezahürat dersi verildi sanki “Her zaman her yerde en büyük FENER” tezahüratıyla. Aslında bu tezahüratın başka bir nedeni vardı. Aşığı olduğumuz takımımıza; “Siz burada olamasanız da, biz yinede buradayız” içerikli ince bir mesajdı sanki.
Geçen yıl Nisan ayında temeli atılan Ankara’nın Gölbaşı İncek mevkiinde inşa edilen sosyal tesislerimizin açılışı yapıldı Perşembe akşamı. Katılımın son derece yoğun olduğu gece renkli görüntülere sahne oldu. Yolu Ankara’ya düşen ve Başkent’te yaşayan renktaşlarıma tavsiyem; lütfen gidin bu tesislerimizi ziyaret edin.
İzniniz olursa olağan genel kongremiz ve akşamındaki Konyaspor maçımız ile ilgili de bir şeyler yazıp öyle vermek istiyorum mektubumu gönül postanıza. Öncelikle belirtmeliyim ki son derece renkli ve adımıza yakışır bir kongre yaşadık. Başkanımızın karşısında bu defa başını Sayın Şadan Kalkavan ve arkadaşlarının çektiği muhalefet cephesi vardı. Diğer bir aday ise, elinde listesi olmayan ıssız kadın Sayın Funda Sibel Pala idi. Yaptığı konuşmayla kongreye kattığı güzel renginin yanı sıra, medeni cesaretinden dolayı yoğun alkış ve 66 oy aldı. Sayın Kalkavan’ın aldığı 1216 oyu dörde katlayıp 5056 oy alan Sayın Başkan Aziz Yıldırım’ın 9’uncu kez yeniden başkanlığa seçildiğini Konyaspor maçımızın öncesinde stat hoparlörlerinden, sevgili Hakkı’nın düzgün diksiyonundan öğrendik. Tribünlerdeki genç-yaşlı, kadın-erkek ve çoluk-çocuktan oluşan fule yakın dolum gösteren görüntümüzle coşkuyla kutladık büyük başkanımızın 9’uncu senfonisini. Başkanımızı kutlayan yalnızca tribün ahalisi, yani bizler değildik elbet. Başarı, hırs, yeni şampiyonluklar, kısacası güzel günler kokan çimlerde birbirinden güzel 4 gol atan bayrak formalılarda sergiledikleri futbolla umuda yolculuğa çıkarcasına “Seninle her şeye varız biz” dercesine kutladılar 9’uncu zaferi.
YORUMLAR
Maç öncesi paraya sıkışan birkaç Bursaspor taraftarı iş başındaydı. Kulüplerinin isim ve logolarının işlenmediği yeşil-beyaz şapka, kaşkol gibi ürünlerini Werder Bremen’li misafirlerimize satabilmekti amaçları. Başarılı olabildiler mi bilinmez tabi. Sayın Turgut Özakman, “Şu Çılgın Türkler” isimli kitabını yeni yazıyor olsaydı şayet, emin olun ki o birkaç uyanık Bursa’lı taraftarın yaptığı bu çılgınlığı kitabına taşırdı kesin.
çok güldüm , hem de çok
akıcı bir üslubunuz var, benim de fenerbahçeli olmam yazıyı bir çırpıda okumama vesile oldu
ellerinize sağlık
saygılarımla