- 822 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÖTÜRÜM.... (Devamı-2) RASTLANTI
RASTLANTI... (Bölüm-2)
Yaz mevsiminin göz kamaştırıcı parlak ışıkları, Marmara Denizi’nin göğsünü yalarken, bir vapur , sakin bir süzülüşle , Anadolu yakasına doğru ilerlemekteydi .
Bu az rastlanan güzel havada , vapur yolcuları , ekseriyetle , güvertede toplanmışlardı . Kimisi eşleri , kimisi dostları , kimileri ana-babaları , kimileri de Selim gibi yalnızca , güvertenin bir köşesine çekilmişlerdi . Gülüşüp şakalaşıyor , sohbet ediyor , deniz kuşlarını , uzaktan görünen sisli dağ yamaçlarını seyrediyorlardı .
Selim , güvertenin bir köşesinde , vapurun kenarlıklarına yaslanmış , iç dünyasını , geleceğini , ana-babasını , yaşayacağı mutlu anlarını düşünüyordu . Bir ara düşüncelerinden ayrılınca , yanı başında , iki bayanın konuştuğu sözler kulağına geldi . Bayanlardan yaşlıca olanı :
- Bu , yurtdışından son dönüşümüz olacak Serap . Artık , sıkıntılı günler , saatler geride kaldı . Doktorlar , yapılan son ameliyatın , çok başarılı geçtiğini söylediler . Sağlığın da düzeldi . Hem , biliyor musun ? Artık , çok güzel bir genç kız oldun . Niçin inanmıyorsun? Karamsarlığı bırakman gerek .
Asabi davranışlarla , umutsuzluk içinde olan genç kız , heyecanlı bir sesle :
- Haklısınız Müyesser hala , çok acılı günlerim oldu . Eğer , doktorların dediği doğruysa , artık bende , yıllardır özlemini çektiğim , arzuma kavuşacağım . Herkes gibi yürüyebileceğim . Koşabileceğim . Denize girip yüzecek , dans edebileceğim . Uzun seneler umudumu yitirmiştim . Artık , her buruk düşünce bitmeli . Gerçekten , yeni bir hayat başlıyor bizim için . Bilhassa benim için . Sevinmeliyim … Karamsarlığım sona ermeli . Ama , elimde değil . Bir halet-I ruhiye “ ruh hali “ durumuna geldi bende , karamsarlık . Kendimi kurtaramıyorum bir türlü . Sonra içimde , yine bir kuşku var . Ya , beklenilen sonuç olmazsa , yine bu iki tekerlek , benim ayaklarım olarak kalırsa ? Ölürüm o kez … Yaşayamam artık . Duyuyor musun ? Yaşayamam , ölürüm .
Müyesser , biraz daha sert bir sesle konuştu :
- Delisin sen , Serap . Vallahi delisin … Hadi , bana inanmadın . Sana , onca doktorun teminatı var . Tecrübesi, kariyer garantisi , sözü var . Onların da mı sözlerine , inanmıyorsun ? Çocuk olma … Sil o yaşları da , hayata karşı , biraz gülümsemeye çalış . Metin olmalısın . Çocukça kuşkuları da içinden at . Sana yakışmıyor . Cesur ol , diyerek biraz çıkıştı . Serap , bu çıkışma üzerine , birden yumuşadı :
- Ah Müyesserciğim , sen de olmasan , benim halim nice olurdu ? Bu gün yaşayabiliyorsam, bunu sana borçluyum .Senin azminle … Cesaretine . İçtenlik dolu dost bağlılığına deyince , Müyesser onun sözünü kesti :
- Yeter , dedim ya Serap . Unutalım artık , böylesi düşünceleri . Ben sadece , sana olan vazifemi yapıyorum . Yıllarca evvel verilmiş bir sözü , yerine getiriyorum .Bana emanet edilmiş bir kişiye , elimden geldiğince , gerekli işlemleri yapıyorum . Hepsi bu . Bak , deniz ne güzel … Hava , ne güzel . Kuşlar , nasıl uçuyorlar ? Öyle güzel bir hayatta , kara düşünceler yaşar mı ? Unut onları . Onlar , geçti artık . Şimdi , geleceğe bakalım . Ati , bizim . Yaşamak , bak ne hoş . Ama, duyarak , bilerek yaşamak …
Bu konuşmaları , sessizce , içi burkularak dinleyen Selim , hafifçe , seslerin geldiği yöne döndü . Biraz ileride , iki tekerlekli , ayaklarından özürlüler için yapılmış , özel bir motor bisiklet arabasında , kötürüm olduğu anlaşılan , yirmi yaşının üzerinde görünen , güzel bir kız oturuyordu . Omuzlarından sarkan uzun sarı saçları , tatlı , deniz rüzgarında uçuşuyor , yer yer yüzünün güzelliklerini kah kapatıyor , kah açıyordu . Oysa bu hali , daha güzel bir görünüş veriyordu genç kıza . Ne güzel bir kızdı bu … Fakat , ayaklarının sakat olması ne acı . Gidip onlarla tanışmak , onların yakınında olmak geldi içinden . Ama , buna cesaret isterdi . Yürek isterdi. Cesaret olduğunu kabul edelim , bir sebep olmadan nasıl tanışabilirdi , onlarla ? Biraz , yüzsüz olması gerekmez miydi ? Kendini yokladı. Bunu düşünmek bile , yüzünün kızarmasına sebep oldu . Ne denli cesaretsizim , diye düşündü . Yapamayacaktı … Yok yok , ayakları gitmiyordu o yana . Gel , gönlüne sor bir de , takılmıştı sarı kızın , güneş rengi saçlarına . Tam kalbinin derinliklerinde , bir şeylerin kopup eriyerek , içini yaktığını hissetti . Aman Ya Rabbim , neydi bu başına gelen ? Aşık mı olmuştu yoksa , o sarı saçlara ? Ama , nasıl olurdu ? İnsan tanımadığı , bir kez olsun konuşmadığı kıza , nasıl aşık olurdu? Acıyorum herhalde ona . Geldiğimden beri zaten , sinirlerim alt – üst oldu . Hislerimi kontrol edemiyorum da ondan , diye düşündü . Başka bir duygu olamaz , düşüncesini kendine inandırmaya çalıştı . Fakat , kalbi aksine çarpıyordu . Bu heyecan , duyduğu eziklik sadece acıma , olabilir miydi ? Çaresizlik içinde bocalarken , ani bir rüzgar esmesi , özürlü kızın bacaklarını örten , ince örtüyü havalandırıp uçurdu . Getirip , Selimin ayaklarının dibine düşürdü . İşte , bundan güzel fırsat olur muydu ? Hemen , ayaklarının dibinde duran örtüyü alıp kıza doğru ilerledi . Yaklaştı . Önünde , hafifçe eğilerek selamladı . Örtüyü kız uzatarak konuştu :
- Özür dilerim efendim . Rüzgarın azizliği … Buyurun örtünüzü diye, kıza verdi . İşte o zaman , bu güzel saçların altında , çok daha güzel duran yüzünü , yakından görmüş , güzel yüzde samimi , bir çift yeşil gözün yanıp söndüğüne şahit olmuştu . Yeşil , yeşil yosun rengi gözler , ayrı bir güzellik veriyordu ona . Bir parça daha eridiğini hissetti . Kızın dudakları , tatlı bir gülümseme ile açıldı . O tatlı, büyüleyici sesi ile :
- Teşekkür ederim efendim . Zahmet oldu diye, cevap verdi .
Müyesser , genci tepeden tırnağa süzerken , Selim, yüzünün yer yer kızardığını hissediyordu . Onu yakından görmek , ne hoştu . “-Hiç ayrılmamalıyım ama , nasıl “ diye düşündü . Tek çare kızla konuşmak , kendisini kabul ettirebilmekti . Bu , düşüncesinin çabası içinde Selim ;
- Rica ederim Serap hanım . Kim olsa , ayni şeyi yapardı . Kaldı ki ben …
Serap onun konuşmasını bölerek :
- Siz adımı da biliyorsunuz . Oysa ben , bir yerde tanıştığımızı hatırlamıyorum , dedi . Sözlerine devam ederek ;
- Tanışmış olsak , isminizi de hatırlamam gerekirdi , deyince Selim , biraz çekingen bir ses tonuyla konuştu :
- Haklısınız efendim . Sizinle , hiçbir yerde tanışmış değiliz . Çünkü , bende hatırlamıyorum . Ne var ki , biraz evvel , Müyesser hanımla aranızda olan konuşmayı , istemeyerek işittim . Hatta diyebilirim ki , varlığınızdan da haberim yoktu . Öyle sanıyorum ki , evet , sizi ilk kez görüyorum , dedi .
O an Müyesser, titreyen bir sesle konuşmaya katıldı . Sözlerinde bir kuşku hissediliyordu :
- Ben sizi , birisine benzetecek oluyorum . Hem de , çok yakından görmüş olduğum birisine . Ama, aradan uzun bir zaman geçmiş olacak ki , bir türlü kimliğinizi çıkaramadım . Eminim , gördüğüme … Peki , ne zaman ? İşte , orası karanlık …
Selim ayni heyecanla cevap verdi :
- Haklısınız Müyesser hanım . Bu konuşmalardan sonra , ben de sesinizi tanır gibi oldum . Fakat , ben de sizler kadar emin değilim . Belki , benzetmiş olabilir, yanılmış da olabilirim , dedi .Serap , Selimi tetkik edercesine , sorucu gözlerle izlemeye başladı . İki metreye yakın uzun boyu, ince, zayıf yapısı ,temiz ve düzenli kıyafeti , pürüzsüz yüz hatları , dalgalı , düzgün kesilmiş , buğday rengi saçları , tatlı sesi , İstanbul şivesine uygun cümleleriyle , kültürlü bir kişi olması gerek diye , düşündü . Hele gözlerinin içine bakarak , insanın iç dünyasını okurcasına konuşması , dinleyen kişiye huzur veriyordu . O anda , Serabın aklına ani bir fikir geldi . Daha dikkatlice Selime baktı . Ve , Selimin sol yanındaki irice beni gördü . Toplu iğne başından , biraz daha büyükçe olan bu ben , Seraba eski bir arkadaşını hatırlattı . Çok sevdiği , hatta sevgiden ileri sevdiği , o , çocukluk arkadaşını , Selimi hatırlattı kendisine . Onu , çok sevmişti Serap . Hala seviyordu . Aradan uzun seneler geçmiş , ondan ne bir haber alabilmiş , ne de karşılaşabilmişti . Küçüktüler . Birer yumurcak çocuktu her ikisi , tanıştıklarında . Tüm çocukluk arkadaşları , onu yalnız dünyasında unutmuşlar , tek başına bırakmışlardı . Çoğu zaman “ – Kötürüm , topal kız , özürlü kız “ diye , alay etmişlerdi . Oyunlarına almamışlar , birlikte oynamak istememişlerdi . Oysa ; o da çocuktu , o zamanlar . Onun da oynamak , koşmak , koşuşmak , zıplamak hakkıydı . Ama ayakları ; aralarında , hep bir uçurum olmuş , onu , sürekli göz yaşları içinde bırakmıştı . İşte , öylesine acılı bir günde , Selimi tanımış , kendini anlayacak bir arkadaşa kavuşmuştu . Müyesser , ona ne denli yakınlık gösterse , geceli gündüzlü üzerinde titrese , bir çocuk arkadaşının yerini tutmuyordu . Kendisinden en az yirmi yaş büyüktü . Onunla nasıl bağdaşabilirdi ? Halbuki Selim , çok olsa üç-dört yaş büyük olabilirdi . Böylece , anlaşmaları daha kolaylaşıyor , acılarını ona rahatlıkla söyleyebiliyordu . Ne güzel günleri olmuştu Selimle . Birden daldığı iç dünyasından ayrıldı . Kendine geldi . Acaba bu karşısında duran genç adam , Selim olabilir miydi ? Hayır, hayır olamazdı . Olmamalıydı . Onu uzun zaman görmese de , tanıması gerekirdi . Ya kalbinin atışına ne demeliydi ? Kendilerine yaklaştığında , az önce , duyduğu ürpertiyi , ensesindeki beni görünce , kanının alevlenmesini ne yapmalıydı ? İnanmak istemese de içinden , ta kalbinden bir ses, bu genç ,” Senin Selimin “ diyordu . Serabın boş gözlerle Selime baktığının farkına varan Müyesser :
- Yine eskilere dalıyorsun Serap . Bırak artık bu çocuksu düşünceleri . Ne zaman hayatı benimseyeceksin . Geçmiş zamanı yaşamak , sana acıları unutturacak mı ? Hayat acı da olsa , yaşamaya değer… Kaldı ki , üzülecek neyin var senin ? Bazen , anlaşılmaz olduğunun farkında mısın ? diyerek , çıkıştı . Selim , durumu daha önceden kavradığı için , söze, başka bir açıdan başladı . Onu , teselli ve teskin etmek istiyordu . Böylece , bir parça zaman daha kazanacak , onu biraz daha yakından seyretme fırsatı bulacaktı . Selim :
- Müyesser hanım haklı efendim. Ben, hayatta nice insanlar tanırım. Onlar , sizden de acıklı bir ömür sürmekteler . Yine de , böylesi bir karamsar düşünceye sahip değiller . Aslında , sizin de üzülecek bir durumunuz kalmamış . Ben , sizin yerinizde olsam , hayatı severdim . Yaşamaktan zevk alır , ondan haricine kulak asmazdım . Kaç günlük ömrümüz var ki, şunun şurasında ? Üzülmeye değer mi ?
Serap , derin bir göğüs geçirirken , için için hıçkırmaya başladı . Ama bunu , karşısındaki gence belli etmemek istiyor , kendini sıkmasa göz yaşlarının bir volkan gibi fışkırıp yanaklarına akacağını biliyordu . Zorlu bir çabadan sonra gülümsemeye çalışarak , konuştu :
- Sizi de acılarımıza ortak ettik . Oysa ki , henüz kim olduğunuzu bile bilmiyoruz .Özür dilerim , dedi . Selim , bu sözler üzerine bir suçluluk duyarak , titrek bir sesle cevapladı :
- O suç benim Serap hanım . Kendimi size tanıtmadım . Ben, İzmirli bir tacirin oğluyum. Adım Selimdir . Senelerdir , sılamdan , sevdiklerimden ayrıydım . Avrupa’da öğrenimime devam etmekteydim . Doktoramı tamamladım . Şu an gördüğünüz gibi , evime dönmek için burada bulunmaktayım . Uzun seneler yalnız yaşantımda , ben de , sizin karamsarlığınıza kapıldım . Ama azmimi , umudumu yitirmedim . Toplumdan kaçmadım . İnsanları sevdim . Hayattan kopmadım . Aksine , bağlandım . Ve , başardım … Siz de , öyle olmalısınız , dedi .
Müyesser , Selime bir işaret yapıp , o sözlerden memnuniyetini belirterek :
- Bravo , Selim bey . Sizi, bu düşüncelerinizden ötürü , tebrik etmek isterim . Ne gerçekçi kişisiniz. Başarının sırrını , ne güzel öğrenmişsiniz . Gelin de , bizim Serap kızımıza , bunu anlatın . Az önce siz de denediniz . Gördünüz . İkna etmek , öylesine güç ki , anlatılması imkansız , dedi .
Müyesserin bu sözlerini tamamladığı anda , Serap, uzun ince , zarif parmaklarını Selime uzatarak , titrek bir sesle konuşmaya girdi :
- Tanıştığımıza memnun oldum , Selim bey . Ayrıca , bana şuan , hayatı , gören gözlerle yaşatmanıza da , teşekkür ederim , dedi .
Serap bu sözleri söylerken , rengi hafifçe solmuştu . Gencin isminin Selim olması , onu tamamıyla etkilemişti . Bir nevi , şok tesiri altında olan kişilerin , krizi içindeydi . Şimdi hisleri onu , tamamıyla etkisi altına almıştı . Bu ruhsal değişim içinde , kendini iyi hissetmeyerek , Müyessere kısık bir sesle seslendi :
- Müyesser hala , kendimi iyi hissetmiyorum . Beni, içeriye götürür müsün ? Artan rüzgar , beni rahatsız etti .Selim bey , sizden , müsaadenizi rica etsem, kırılmazsınız değil mi ?
Selim , birden hürmetle eğilip , gülümseyerek konuştu :
- Rica ederim Serap hanım . Ben de size , havanın bozulduğunu hatırlatacaktım . Kendinize dikkat etmeniz gerekir . İyi günler efendim .Tekrar karşılaşabilirsek , çok memnun olacağım . Bakınız , kara da göründü . Kısa bir zaman sonra iskelede olacağız . Bir gün , görüşmek üzere … Hoşça kalınız diyerek , onlardan ayrıldı . Her iki bayan , sisler içinde görünen karaya yaklaşmanın sevinciyle , Selimin ardından seslenerek vedalaştı :
- Güle güle Selim bey . Bu ilginizi unutmayacağız . Kısa bir zaman olsa bile , dertlerimize ortak olduğunuz için , teşekkür ederiz . Mutlu bir ortamda , yine bizimle olmanızı , ne çok isterdik . O gün size , bu acılarımızdan uzak , mutlu bir dünya verebilirdik . Öylesi bir günde buluşabilmek üzere , iyi yolculuklar dediler . Selim de ayni samimiyetle cevap vermek için :
- Size de efendim . Size de , iyi yolculuklar . O günü sabırsızlıkla bekleyeceğim . Çok yakın bir gelecekte , görüşmek üzere…diyen Selim, oradan ayrılıp , onlardan süratle uzaklaşarak , güvertenin başka bir köşesine doğru ilerledi . Müyesser de , kötürüm kızın oturduğu iki tekerlekli taşıma aracını , vapurun bir kompartımanına doğru iterek , güverteden ayrıldı .
Hava iyice bozmuş , güneşli gök yüzü birden bire bulutlanıvermişti . Kuvvetli bir rüzgar esiyor , acı acı bağıran deniz kuşları ,sahile doğru uçuşuyorlardı . Güvertedeki insanlar , birer birer kompartımanlarına çekilmişlerdi . Seli ve onun gibi iç dünyasına dönük bazı kişiler , görmeyen gözlerle , uçsuz bucaksız görünen deniz maviliklerine bakıyorlardı . Orada ati , suskun olmuş , mazileri dile gelmişti . Vapur düdüğünün acı acı ötüşü , yolcularına , iskele koyuna girmek üzere olduklarını hatırlattı . İskelede toplaşan insanlar, ayni dünyanın farklı koşullarında yaşam çabası veren insanlardı . Vapur iskeleye yanaşırken , her yürekte yatan bir heyecan vardı. Kimisi özlemle , kimisi ise acıyla çarpıyordu .
Suat TUTAK