- 770 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
YASAKLI SEVDALAR
Evet.Yaşamaktan soğutmasa da bir süre alıkoyar sanırım.Yaşam ve ruh bir süreliğine duraklama devrine girmiş olur.Ruhuna,yüreğine,aklına zulmetmekten başka bir işe yaramaz.Yaramaz da terörist yüreğe söz geçer mi bilmem. Dur dersin durmaz, sus dersin susmaz,konuş dersin onu da yapmaz.
Dik başlıdır,söz dinlemez. Diğer organları da yanına alarak özgürlük isteriz diye bir eyleme geçerlerse iş daha da vahim...İnsanın doğasında vardır, yasak konulan her şeye başkaldırı,olamayacak şeyleri beklemek ya da elde etmeğe çalışmak.Belki de bunu bu kadar güzel,heyecanlı ve gizemli kılan da budur,kim bilir...
Her ne olursa olsun ister söylensin, ister söylenmesin kendi içimizde yaşar, hep acı da verse yaşama, canlılığa tutunma halidir.Yeniden bahara,bayram yerine döner yüreğimiz.Yüzümüze pembelik,
yüreğimize coşku gelir.Yeniden çiçeklenir ortalık.Renk renk, boy boy.Gökkuşağı olur yaşamımız.Bayram çocuklarına döneriz yeniden.En güzel hediyeleri,en çok sevdiğimiz şeyleri kendimize saklarız.Sadece bizin olsun isteriz.Heyecan,sevinç ve mutluluk verir.Çünkü hiç beklemediğimiz bir anda gelir.Yasaklı sevdalar da böyle.Beklemeyiz.Yaşam bir anda akıverir başka bir yöne.Tam her şey bitti derken bir de bakmışız kapımız çalınmış...Yeniden hayat buluruz kendimize.Yeniden başlar dolaşmaya dilimiz,elimiz ayağımız,ruhumuz ve yüreğimiz.Ağlamalar,gülmeler değişir.Deprem yaşar benliğimiz.Öyle bir sarıp sarmalar ki bizi ayaklarımız yerden kesilir,nefessiz kaldığımızı hissederiz bir anda.Her yer,her şey ayaza kesmişken kendini, güneş çıkar birden ısınırsınız.Oysa kış ortası güneş, yeniden kar ve yağmur için hazırlık yapar.Aldanırız güneşe sanki hep var olacakmış gibi.Tıpkı yalancı baharlarda çiçekleri kuruyan yaprakları vurgun yiyen ağaçlar gibi çiçeklerimiz solar,yapraklarımız kurur,ayaza kurban gideriz.Yasaklı sevdalar da böyle.Ayaza kurban gitmeyi göze alabileceksek,katlanabileceksek olmalı.Kış ortasında ne ayaza kurban olacak ne de katlanabilecek gücü bulabiliriz;ne ruhumuzda, ne yüreğimizde, ne de bedenimizde.Sadece bakakalır ve sadece içimizde hoş duygular yaratan,bizi ateşleyen bir kıvılcım olarak kalır yüreğimizde.O kıvılcımı ne ateş haline döndürebilir ne de söndürebiliriz.Döndürsek etrafı yakar,döndürmesek bizi yakar.
Hani bir şarkı vardır.”Gitmek mi zor kalmak mı”...Ne gidebilir ne de kalabiliriz. Değecekse gitmeli,dipsiz bir kuyu ise görünen içten yaşanmalı.Hapsolmalı ve de öylece kalmalı.
Gariptir insanoğlu...Önünde ki güzellikleri görmez de bir gölgeye takılıverir.Ortalık aydınlanınca ne gölge kalır ne de umduğu.Dimyattaki pirinci ararken elindeki bulgurdan da olur.
Hepimiz derya denizin içinde yüzmeye çalışırken kendimize ve yaşamaya dair bir şeylere, bir yerlere tutunma çabasıdır, belki... Hangi birimizde yok ki?
Kimi sesli dile gelir,
kimi sessizliği seçer,
kimi film karesine düşer,
kimi şiirin dizelerine.
Tozlu raflarda unutulmak ya da
en güzel yerlerde saklanmak üzere.