- 4426 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNEŞ BİRGÜN BİZİM İÇİN DOĞACAK
Yağmurun hızına arabanın silgeçleri yetişemiyor, zaman zaman önümüzü göremiyorduk. Nişanlım Mert’e " keşki yarın çıksaydık, alışverişin gününü bulduk bu yağmurda" dedim. Nişanlım: "olsun bir tanem düğün de yağmur berekettir, hele sen daima yanımda olursan benim ömrüm de bereketlenir inan bana... Benim tatlı güneşim" gülüştük...
Araba kapının önüne yanaşınca, poşetleri kaptığımız gibi koşarak bahçe kapısından içeri girdik. Annem, o her zaman ki sevecen sıcaklığıyla bizi kapıda karşıladı: "çocuklar geçin içeri ıslandınız... Şöyle bir oturun; ben size çay yapayım. Sizde şu poşetleri açın, içindekileri çok merak ediyorum; görmessem çatlarım şimdi."
"Tamam anne! Sen benim sevdiğim keki yaptınmı? Şu an çok açım, seni bile yiyebilirim’ deyip annemin boynuna sarılıp, yanaklarından öptüm.
Annem sarışın, orta boylu, beyaz tenli, ela gözlü , benden biraz daha kısa, çok güzel ve tatlı biri. Benim sarılmam onu çok mutlu etmiş olacak ki; beni hemen bırakmadı. Oda bana sıkıca sarıldı.
"Güzel kızım, inşallah seninde evliliğin babanla benim gibi mutlu olur; sen mutluluğu hak ediyorsun." diyerek kulağıma fısıldadı. Gözünden akan yaşları bize göstermemek için, hızla arkasını dönüp: "gidip şu çayı koyayım, siz şu poşetleri açın ben dönene kadar" diyerek odadan çıktı.
Annem gelmeden bir iki poşet açtım; ama gelinliğimi sakladım... Onu kimsenin görmesini istemiyordum... Sürpriz olmalıydı... Kim görecekse, benim üzerimde görmeli.
Neriman hanım yüzünü yıkayıp çayı koydu. Bir süre düşündü... Hayattaki tek varlığıydı kızı... O da evlenip yuvadan uçacak, acaba mutlu olabilecek mi? onun yokluğuna alışabilecekmi? pencereden yağan yağmuru seyrederken birden on yıl önce kocasıyla birlikte çıktığı doğu turunu hatırladı.
Kocasıyla anlaşarak evlenmiş, birbirlerini çok sevmişler; ama bir çocukları olmamıştı. Kocası Murat, esmer, uzun boylu, siyah saçlı, zeytin gibi yemyeşil gözleri vardı. Karısının üzülmesini hiç istemezdi Murat Bey.
O nu zaman zaman turlara çıkarır, birlikte el ele dolaşırlardı. Çıktıkları gezilerde Neriman Hanım, çocuk yuvalarını mutlaka ziyaret etmek isterdi. Mardin’e geldiklerinin üçüncü günüydü... Mayıs ayının sonlarına gelinmiş, sıcaklar iyice hissedilir olmuştu...
Kırlar rengarenk çiçeklerle bezenmişti; Ama Neriman Hanım bu güzelliklerin yanında illa ki çocuk yuvalarını da görmek istiyordu. " Murat’cığım ne olursun yarın ilk işimiz çocuk yuvasına gitmek olsun" diye yalvardı kocasına.
" Bugün çarşıdan çok güzel oyuncaklar aldım... Onları çocuklara dağıtmak istiyorum... Yoksa kendimi mutlu hissedemem."
Murat Bey " söz sana karıcığım, yarın ilk işimiz yuvayı ziyaret etmek olsun... Sabah erkenden gideriz... Haydi şimdi gel bana, sıkıca sarıl bakayım... yYrın sarılacağın çok çocuk var; bana sıranın geleceğini hiç sanmıyorum." deyip karısını kendine çekti. Ateşli öpücükleriyle O nu yatağa aldı... Çılgınlar gibi seviştiler... Çok mutluydular; hayatta herşeyleri var dı.
Birbirlerini delice seviyorlardı. Tek eksikleri, çocuklarının olmayışıydı. " İnşallah oda olur birgün "diye karısını sık sık teselli ederdi, " olmasa bile dünyada çocuksuz tek çift bizmiyiz
Allah aşkına hanım " diye takılırdı.
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı salonuna indiklerinde, kimseler yoktu ortalıkta. Camın kenarındaki masaya oturup, dışarıdaki müthiş manzarayı seyrederken Murat Bey: "Ah şu memleketim, doğusu ayrı güzel, batısı ayrı güzel." Neriman hanım: "bir şey unuttun hayatım, insanları ayrı güzel" deyip kocasının cümlesini tamamladı.
Elindeki çay fincanını bırakan Murat Bey, usulca karısının elini avucuna alıp sıktı "Sen ayrı güzelsin karıcığım." Çocuk yuvasına geldiklerinde, çocuklar daha kahvaltı yapmamışlardı. Bütün ısrarlarına rağmen görevli, çocukları görmelerine izin vermedi.
Murat:
’Kahvaltıları bitene kadar şuracıkta otururuz efendim, kimseye bir zararımız olmaz. Çocukları görmeden bir yere gitmeyeceğiz.’ deyip salondaki sandalyelere oturdular. Bu arada Murat bey bir iki iş telefonu açtı... İşler yolundaydı... Daha bir iki gün kalabirlerdi. ’Artık gelebilirsiniz’ diyen görevlinin sesiyle yerlerinden ok gibi fırladılar.
Yuvada tam elli beş çocuk vardı. Kimisi koşarak gelip, Neriman Hanım’a sarıldı, kimisi korkup kaçtı. Birtanesi var dı, duvarın dibine büzülmüş, elindeki oyuncak bebeği sımsıkı tutuyordu.
’Ağlama Kenan, ben yanındayım’ diyordu sürekli. Çocuk on, on iki yaşlarında, esmer zayıf bir kızdı. Neriman Hanım, yavaşça yaklaştı: ’çokmu ağlıyor bebeğin, ver istersen ben sallayayım biraz.’
Küçük kız bu hiç tanımadığı kadından ürküp, daha bir sokuldu duvara. Bebeği daha sıkı sardı kendine. ’Hayır! Elleme! O benim kardeşim, ben bakarım ona! ’ diye bağırıyordu.Neriman hanım kafasına koymuştu o an. ’ Bu çocuk benim olmalı’ dedi içinden...
’Adı ne bu çocuğun’ diye sordu görevliye ,.
Görevli ’ Adı Güneş’tir, her şeyden, herkesten korkar. O elindeki bebeği yatarken bile bırakmaz’ Omzundaki el, Neriman hanım’ı, şimdiki zamana getirdi hemen. ’Anneciğim, nerde kaldı bizim çaylar’ diye seslendi Güneş. Ana kız çayları alıp salona geçtiler...
BİR HAFTA SONRA
Gelin damadın kolunda salona girerken; Neriman Hanım heyecandan bayılacak gibi oldu. Kızı beyaz bir kuğu gibi süzülüyordu... Hayatında gelinlik bu kadar yakışan bir gelin daha görmemişti, tatlı bebeği büyümüş, gelin olmuştu işte.
Çok güzel bir düğün oldu. Eş dost eğlendi, güldü. Artık ayrılık vakti gelip çattı. Güneş annesiyle babasının elini öptü. Murat Bey kızına güzel bir elmas gerdanlık takerken ; ’bu bizim aile yadigarımız, artık sen taşıyacaksın’ diye fısıldadı kulağına.
Babasına sımsıkı sarılan Güneş, göz pınarlarında biriken gözyaşlarını özgür bıraktı artık. Balayı için güzel bir sahil kasabası seçmişlerdi. Otele geldiklerinde, kapıdaki görevli bavullarını alıp odalarına kadar çıkardı. Ferahtı oda... Yatak muhteşem büyük, oldukçada konforlu görülüyordu... Yatak örtüsü ve halı, aynı renkte, birbirini tamamlamış; sanki çayıra çıkmışsın gibi bir havası vardı... Yeşil çok yakışmış bu odaya.
Yatağın karşısında geniş bir koltuk vardı... Kenerlarına yastık koymadan da üzerine yatılabilir, kolları yastık gibi tasarlanmıştı. Güneş elindeki küçük çantayı koltuğa bırakıp, yatağın üzerine oturdu . Mert yavaşça yaklaştı karısına... Ellerini uzatıp sanki kalkmasına yardım eder gibi çekti kendine doğru. Sarıldı sımsıkı. Nihayet kavuşmuşlardı...
Kapının tıkırtısı, aşkla birleşen dudakları ayırdı. Mert kapıyı açtığında, bir şişe şampanyayla bekleyen görevliyle göz göze geldi. Murat Bey’in, eli kolu uzundu, onlardan habersiz otel yöneticisini arayıp, kızıyla damadının rahatı için yapılması gereken ne ise, yapmalarını rica etmişti bizzat. Damat görevliden şampanyayı alıp, yüklüce bahşiş verdikten sonra kapıyı kapattı.
Karısını ellerinden tutup, onu kendine doğru çekip dudaklarına ateşli öpücükler kondurdu.Neden sonra aklına şampanya geldi.
’Aşkım, dur şunu açayım, hem gecemizi kutlar hem rahatlarız’ paaaatttt diye şampanyayı açtı. Şampanyanın patlaması, Güneş’i yıllar öncesine, ablasının düğününe götürdü. ’ Hayır’! diye bağırarak yastığı sımsıkı tuttu. Bastırdı, bastırdı, bastırdı; durmadan ’ hayır!’ diye bağırıyordu.
O an gözünün önünden film şeridi gibi geçti hayatı. Babası Kadir, Ağa aşiret ağalarındandı. Tam yedi kızı olmuş, en sonunda birde oğlu olmuştu. Oğlunun adını Kenan koymuş, soyunu sürdürecek tek erkek olduğu için ihtimamla bakılmasını istemişti
karısından.
’Annenizin işi olduğu zamanlar, Kenan’ın bakımı Güneş’e aittir, bu böyle biline, oğlumun başına birşey gelmiye, herkes ona göre davrana’ diye de, Kadir Bey kanunlarını sıralamış. Diğer kızlar, istemeyerek babasının kanununa uymak zorunda kalmış, tabiki onlarda bebeği seviyorlar ama, bakımı Güneş’e ait. Kadir Bey’in güzelliğiyle dillere destan kızı Kardelen,in düğünü var...
Aşiret ağasının kızı evlenir de gitmemek olurmu? Herkes işini gücünü bırakıp düğüne gitmek zorunda; yoksa ağaları gönül koyar. Karşı aşiret ağası da duymuş Kardelen’in güzelliğini, dünürcü göndermiş, dört karısının üzerine, kuma istemiş Kadir ağadan kızını.
Bunu duyan Kadir ağa, küplere binmiş ’ nasıl olur? Aşiretin kızı kuma gider, duyulmuş şey mi bu? Tez çıkın evimden, gelmeyiniz bir daha.’ diye de esip yağmış sesinin çıktığı kadar. Bu iş hiç hoşuna gitmemiş Boran ağanın; ’sonuçta bende bir ağayım, nasıl olur kapıdan kovmak, gösteririm ben onlara.’ Kin bellemiş, duyduğu ağır lafları kaldıramamış.
Kadir Ağa, tez elden kızının başına bir şey gelmeden evlendirme kararı almış. Kızının yaşına uygun, bilgili görgülü bir damat seçmiş kendine hemen. Kızının da rızasını alarak. Kazanlar dolusu yemekler yapılmış. avlu da, çalgılar çengiler kurulmuş. Her şey düğün için; çok güzel, dillere destan bir düğün, herkes yiyip içip eğleniyormuş.
.Yalnız Güneş hariç; onun işi var... Küçük kardeşi Kenan’ı, bir an bile kucağından indirmeden ortalıkta geziyor. ’ Ya bu kalabalıkta merdivenden falan düşerse, en iyisi kucağımda dursun, sonra babama ne derim’. Artık nikah vakti, herkes büyük salona toplanmış...
Kadınlar, erkekler bu büyük günü kaçırmak istemiyor; çocuklar bile annelerinin etrafında öbek öbek... Ee, ne de olsa Kadir Ağa’nın kızı evleniyor... Hoca geldi. Sessizlik ama; oda ne? güm güm diye kalaşinkoflar patlıyor... Ortalık anacık babacık, çığlık çığlığa... Sayıları yirmi kadar olan, yüzleri puşularla sarılı adamlar, düğün için toplanmış olan halkı kurşuna diziyor...
’Boran Ağa’ya karşı gelmek, ha! Görürsünüz siz... Kökünüz kurayacak!’ diye bağırıyorlar. Sanki bilinçli olarak, kurşuna dizmek için toplanmış bu kadar insan. Toplamak istesen, bu kadar insanı toplayamazsın biraraya. Zaten yerde oturan halk ayağa kalkamıyor, insanlar olduğu yerde linç edilmiş, ortalık kan gölü...
Yalnız Güneş, kapının yanında ayakta olduğu için, hemen kapının arkasına geçip saklanıyor. Korkudan donmuş ama, bilinci yerinde ’ Bu bir saldırı! Hepimiz öleceğiz! Annem, babam hepimiz! Kardeşimi korumalıyım... O bizim soyumuzu yüretecek, tek erkek; ona bişey olmamalı . Sıkıca sarılıyor kardeşine. Herkes çığlık atarken, o hiç sesini çıkarmıyor, sımsıkı bebeğe sarılmış, öğlece kapının ardında büzülüyor...
Olay ne kadar sürdü kimse bilmiyor... Sadece vahşete dair akan kan, kapılardan bahçeye doğru hızla gidiyor... O luk oluk. Askerler geldiğin de, bahçedeki kan, kopmuş et parçaları gibi donmuştu. Yürek dayanır gibi değildi. Komutan ’ asker! İçeri girip iyice arayın... Sağ kurtulan var mı, bir bakın bakalım?’ Asker, ’hayır yok komutanım. Herkes ölmüş’ derken, cılız bir ses duymuştu. ’ Kardeşimi korumalıyım, ona bişey olmamalı’ diye inleyen bir ses . Kapıyı açtığında, büzülmüş, on, on iki yaşlarında, kucağında çoktan ölmüş olan bir bebek tutuyordu.
Kızı alıp dışarıya çıkardılar. Üzeri kardeşinden akan kanlardan iyice ıslanmıştı. Ölen bebek buz gibi soğumuştu. Hiç bırakmadığı için, sanki bir kaynakla yapıştırmış gibi birbirlerine yapışmışlardı. Komutan ölü bebeği kızın vücudundan ayırmak istedi ama, ne mümkün, kız bırakmıyordu. ’O bana emanet! O benim kardeşim! Bırakın beni’ diye bağırıyordu.
Mert karısına sarıldı; ’ Yine o kabus, hiç bitmeyecek mi? Bitti aşkım! Artık bu kabusların bitti! Bırak o yastığı, bak ben yanındayım! Gel bana sarıl aşkım’ pencereden yeni doğmakta olan güneşe bakıp: ’ ARTIK GÜNEŞ BİZİM İÇİN DOĞACAK’ DEDİ.
Yazan :EMİNE UYSAL
Konu:MARDİN BİLGE KÖYÜ DÜĞÜN BASKINI
YORUMLAR
güzel bir anlatım ve güzel bir sunum yüreğiniz ve kaleminiz hiç eksilmesin...
Selamlar
Saygılar...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Teşekkr ederim saygılar.
raperin68
Benim doğup büyüdüğüm köyden 20 ile 30 kilometre uzaklıkta
Yani coğrafyası kültürü tarihi bana yabancı gelmeyen bir yer
Havasının sert ve insanlarının mert ve yumuşak olduğu bir coğrafya
Her ne kadar orada yaşamıyor olsam da
Bölge yer mekan olarak beynimde ve ruhumda yaşıyordur...
Tekrar size çok teşekkür ediyorum
Çocukluğumu bana bir kez daha yaşattığıniz için
Size
Sağlıkli
Mutlu
Umutlu
Ve
Huzurlu bir yaşam diliyorum
O sevgi dolu dost
Yüreğinize iyi bakın...
yaşanmış bir olayı insan ,kadın ve yazar duyarlılığıyla yansıtan ve bir çok olayı bilince çıkaran yüreği selamlıyorum..
güneşin yaşadıkları çok acı bir olay.ki,güneş burda sembolik bir isim olduğu kadar anlamlı da olmuş.güneşi karartanlar,güneşi kararanlar ve güneşin mutlaka doğacağını sembolize edilmesi ayrıca düşünülmüş ve hesaplanmıştır..
bu anlamlı paylaşımı yazan kelmei ve onu yazdıran yüreği selamlıyorum.içtenlikle kutluyorum
umut ve sevgiyle...