- 492 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YANLARINDA AŞKI DA GÖTÜRENLER-4
YANLARIN DA AŞKI DA GÖTÜRENLER–4 20.05.2009-22.05.2009
Geldik, gidiyoruz bu dünyadan. Her çeşit güzelliğiyle, çirkinliğiyle, sevgisiyle, acısıyla yaşadık ve hepsini bırakarak gidiyoruz. Tabi en önemlisi aşkı da… Çok azdır herhalde, yanında aşkı da götürenler.
Seviyordu işte en samimi duygularıyla. Her konuştuğunda heyecanlanıyordu. Titriyordu bacakları, kızarıyordu yüzü. Önlemini alamadı hiçbir zaman bunun. Yaşam, tüm yolları sevdiğine bağlamaktı onun için. Her anında vardı o. Her hayalinde, her düşüncesinde, her yatışında ve kalkışında... Hiçbir zaman çıkaramadı aklından onu. Ne düşünürse düşünsün, nasıl bir hayal kurarsa kursun hep en önemli kişi o oluyordu. Gelecekte oynayacağı oyunlarını, hayatını yazarken o, papatyaların en güzeli, hep başroldeydi. En başındaydı her şeyin. Bundan sonra yaşayacağı şehri düşünürken bile onun düşüncelerini çok önemsedi. Umutları vardı geleceğe dair. Heyecanları vardı. Öyle ileride evlenmek, çocuklarının olmasını falan değil, o sadece sevdiğinin saçlarına dokunmayı hayal etti, sadece onun kalbinin atışını duymayı, sadece ona deniz gözlüm diyebilmeyi hayal etti. Yaşam, yollarını ayıracaktı belli ki, kaçınılmaz bir sondu başka şehirlere gitmek, onlara bile çözüm bulmuştu, oysa ne bilirdi başka şehirlere gitmeden yollarının ayrılacağını. Uzaktan gördüğünde kalbinin fırlayacak gibi olmasını sağlayan kişiyle artık arada bir denk geliyorlardı, bazen okulda bazen de herhangi bir kafede. Üzücüydü aslında, düne kadar her şeyini paylaştığı o sevdiğini gördüğünde bugün hiç tanımıyormuş gibi yaparak önünden geçip gitmek. Kalbinin atışlarını daha da içeri iterek bu sefer… Artık atmaması gerekiyordu kalbinin. Yapamadım demişti ve papatyaların en güzeli bu papatyaların her yerde olduğu mevsimde çekip gitmişti. Bir daha dönmemek üzere… Sevememişti kahramanı, kahramanın onu sevdiği gibi değil, birazcık bile birazcık bile sevememişti. Bunu öğrendiğinde şu bir soruların da cevabını öğrenmek istiyordu aslında; peki beni hiç sevmediysen, sevemediysen, bende birazcık bile hoşlanamadıysan niye yanımdaydın? Neden geldin hiç bir şey hissetmediğin birisine? Neden gecelerce sevgi sözcükleri duymayı kabul ettin o sevmediğinden? Neden her yapılan sürprizi mutlulukla karşıladın? Niye itiraz etmedin bugüne kadar, git istemiyorum demedin. Hadi sonlara doğru yapmak zorunda kaldın, mutlu olmasını istediği için ya başlarda, bu adam hep mi yanlış gördü kantinden aşağı inerken, çekingen bir çift göz. Gözlerindeki o istek yalan mıydı? Yoksa onlarda her şey gibi bir masal mıydı, sadece zihnimden uydurduğum bir hikâye miydi? Bu kadar mı hayal dünyasına aldanmıştım da görememiştim benden hoşlanmadığını bile. Bu kadar mı aptaldım?
Ve şimdi o, bu soruları düşünürken, kendisinin her şeyi yanlış anlayan belki de o masum bakışları bile yanlış yorumlayabilen bir ahmak olduğunu da düşünüyordu, kendisini edebiyata, şiire vermişti. Kahramanın bir macerası böyle biterken, yeni bir macerası böyle başlar. İçinden geçen binlerce cümlelerden sadece birkaçını çıkartıp yazar sonunda ya bir yazı ya da bir şiir ortaya çıkar. Çünkü o çok sevdiği, yanında aşkı da alıp götürmüştür artık. Kalbini alıp götürmüştür, bunu yazmaktan başka seçeneği kalmayan adam, ona son bir sürprizi planlamaktadır. Bu sürpriz; tüm bu yazdıklarını, şiirlerini, önümüzdeki doğum gününde bir bütün halinde ona vermeyi tasarlamaktadır. İlk cümlesi sen gittin, papatyalar ve rüzgârını da alarak fakat sözcükleri tanımamı sağladın teşekkürler, son cümlesi ise hala bıkmadım, hala seviyorum ve hala haykırıyorum; BELKİ SEVERSİN DİYE