- 1822 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEN KİMSİN BİLİYOR MUSUN?
İklimlerin kışı kovaladığı, gecelerin gündüzlere yelken açtığı vakitlerde balkonda otururum yaz akşamları. Ve bu akşamlarda sarhoş bir adam geçer tren raylarının keskin dağ virajlarındaki dönemeçleri gibi, sallanarak... Saat 01.00-01.20 veya 01.40 nişan alırken beklemeye başlarım adamı. Ama bazen bu üç zaman dilimi arasında birkaç dakikalık gecikmeler olur. Merak ederim. Acaba? Acaba adam bu akşam virajları alamayıp diğer dünyanın güzelliklerin pencere mi açacaktı? Hayatın yükünü kaldıracak daha fazla gücü kalmadı mı? Üstüne karabasanlar çökmüş biri gibi karamsar düşünürken ayak sesleri gelir adamın üst cami sokağından... O sıra muzip bir sevinç kaplar içimi tıpkı sinir olduğu komşusunun camını kırmış bir çocuğun sevinci gibi... İşte o sevinç SENSİN!
Sonradan öğrendim o adam başçavuşmuş. Başçavuş geçince sigaramdan son bir fırt çeker, yatağıma girerim; muhabbet kuşunun vakti gelince kafesine girmesi gibi...
Sabahın sabah olmaktan çıktığı vakitlerde uyanırım hergün, geç yatmamdan olsa gerek. Kalkınca önce acıktığımı hisseder, kahvaltı masasının başına otururum. Bazen yiyeceklerin arasında demli bir bardak çay göremediğim olur. Oysa ne güzel giderdi? İşte görmek isteğim çay SENSİN!
Kahvaltıdan sonra her şeyi felsefeci edasıyla merak eden bir çocuk gibi merak eder, bu yüzden gün ortası haberlerini izlerim. Haberler kimi zaman üzer, kimi zaman da sevindirir beni. Sevincimi , üzünütümü ve hayatın ortak paydalarını paylaşmak için bir arkadaş ararım kendime. Ama bulamam bazen! İşte o görmek, bulmak istediğim arkadaş SENSİN!
Günün akşama çevrildiği vakit tilkinin kürkçü dükkanına tekrar döndüğü gibi evime dönerim. Evde akşam kahvaltısı, film-müzik-aile sohbetleri gibi klasik motifleri, renkleri çizerim hayat resmime. Ama resmime hayat verecek; renklerin, özel renklerin eksikliğini hissederim her akşam! İşte aradığım o özel renk SENSİN!