- 794 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SILA
Soğuktu hava.Ellerimdeki ağır market poşetlerini yere düşürmeden sokak kapısını yavaşça açtım.Parmaklarım soğuğun dinginliğini yaşıyordu,zor ayırdım birbirinden.Kızdım kendime de ne için,kimin için bu alışveriş.Akşam evde sıkılmamak için yarının yemeklerini bugünden yapacaktım.
Yatak odasının kapısını araladığımda ısındığımın farkına varıp,yünlü eşofmanlarının yerine,penye pijamalarımı giymeyi yeyledim.Saçlarımı tokalayıp arkamdan mutfağa hızla koşar adımlarla ilerledim.Kasetçaların düğmesine bastığımda kim bilir hangi geceden kalma Zeki Müren şarkıları dinlemeye koyuldum.Bu şarkılar birazda olsa hareketlerimi yavaşlattı.Nedendi bunca telaş koşar adımlarla ne yapmaya çalışıyordum,kime yetişecektim.Sandalyeye yığıldığımda günümün tüm yorgunluğunu sızlayan ayaklarımda hissettim.Hatta kendimle dalga geçtim birazda.Yemekler pişmişti ama yemeye mecalim yoktu,hatta tok bile sayılırdım.Yığıldığım koltuktan dışarıdaki ayak seslerini dinliyor,sokak lambalarını tek tek yanışlarını izliyordum.
Herşey nasılda programlanmıştı.İnsanların robottan varkı neydi? Sabah erkenden kalkıp işe gitmeye,otobüsleri,yolları hınca hınç doldurmaya,patronumuza itaat etmeye,akşam aynı saatte işten çıkıp tekrar eve dönmeye,eşimize hatta çocuklarımıza programlanmamış mıydık?
Öyle sıkıcı geliyordu ki herşey ne televizyon ne de kitaplarım tad vermiyordu bu gece.Yaptığım yemeklerin kokusu hafiften burnumu okşuyor,dışarıdaki soğuklukla içerinin sıcaklığı tezatlık oluşturuyordu.
İyi ve kötüü,zengin ve yoksul,gurbet ve sıla.
Sıla!
özleminimi çekiyorum?
gurbette miydim ki?
Kendimi bildim bileli bu şehirde yaşar,bu şehirin havasını soluduğumdan bu şehirde yaşamımı sonlandırmak istemişimdir.Ama neden bu dört harfli kelime bu kadar dokunur bana.Cevabım yok.
Üzerime birşeyler giyip tekrar kendimi dışarı attım,biraz daha kalsam evde havasızlıktan boğulucaktım.Şehir metrosuna bindiğimde nereye gideceğime hala karar vermiş değildim.Çalakalem yaşamak mıydı benim ki? Hangi saatte ne yapmam gerektiğini bilmeden,nereye gidip ne yapacağıma karar vermeden mi yaşayacaktım.Oysa gayet düzenli,mutlu olmasamda huzurlu bir yaşamım vardı.Çok iyi olmasada bir işim hayatımı adıyacağım bir oğlum...
Son durak uyarısı yapıldığında rüyadan uyanır gibi kendime geldim.İnsanlar ayakbirliği yapmışcasına hep bir yöne yürüyordu.Bende kaptırdım kendimi aralarına.Saat kaç hangi ayın hangi günündeyim,hesabını yapmadan nereye gidiyorum? Nerede olduğumu bilmeden kim bilir ne kadar yürüdüm bilmiyorum.
- Pardon saatiniz kaç? Sözü beni kendime tekrar getirdi 20:15 diye karşılık verdim.İki öğrenci ellerinde kitaplarıyla sanki halimi anlamışcasına endişeli gözlerle bana bakıyorlardı.Bu kadar mı belliydi,yaşanmışlığımın izleri yüzüme bu kadar da yansımamalıydı.Sonuçta kuvvetli sayılacak biriydim.Ne günler geçirmiştim şimdi mi yılgınlık gösterecektim?
Atatürk Bulvarını hiç bu kadar kasvet verici bulmamıştım.Mağaza ışıkları puslu,yapraklarını dökmüş ağaçlar hayalet edasındaydılar.Caddenin kaldırımlarıda yorgun görünüyordu benim gibi.Bacaklarım beni değil ben bacaklarımı sürüklüyordum sanki,diz kapaklarımda belli belirsiz bir sızı.Bu havada sıcak evini bırakıpta gecenin içine dalan bir ben olabilirdim herhalde.Bunları düşünürken naylon saçlı,cam gözlü cansız mağaza bedeni bakıyordu gözlerimin içine sanki canlıymış gibi.Bir an onun yerinde olmak istedim,onun gibi boş bakmak,boş bir beyin taşımak,yarını düşünmemek insanları anlamaya çalışmadan hareketsiz kalmak.
Uzaktan müziğin sesi ve çeşitli renkte kahkahalar dalgalanıp geliyordu kulağıma.Merak edip ilerledim.Burası insanların akşamları eğlendiği belkide sabahın ilk ışıklarını gördüğü sıradan bir bardı.Kızlı erkekli,çoğu erişkin olmayan kişiler doldurmuştu içeriyi.
Kenardaki masaya hesapsızca iliştim.Garson geldiğimde yalan söyleyip ``birini bekliyorum siparişi daha sonra vereceğiz`` dedim.Bir süre insanları inceledim.Hepsi nasıl eğlenirim derdinde.Bir benmiyim cafcaflı ışıklar altında gözlerine yılların yorgunluğu çökmüş kişi.Aklıma yine ``Sıla`` kelimesi takıldı.Ne şiirler yazılmış,ne şarkılar bestelenmişti bu sözcük için,Ne ağıtlar yakılmış ne babayiğitler dönmek için kanlarını akıtmışlardı.Şimdi nereden çıkmıştı bunu da düşünmek bu gecede alkolün kokusu mu yoksa insanların yapmacık gülüşleri miydi beni bunun üzerinde düşünmeye iten.Birden bunu evde otururken de düşündüğümü hatırladım.
Yoksa...
Yoksa kendimi gurbette mi hissediyordum,ya da gerçekten gurbette miydim? İnsan kendi şehrinde ve kendi insanlarının arasında neden böyle bir duyguya kapılır ki?
Ne kadar tanıyorum kendimi belkide sahiden gurbetteyim,ya da gurbeti içimde yaşıyorum.Peki ama dönmem gereken yer,olmam gereken sılam neresi?
Sorular,sorular...
Ahiret sorusu soruyorum sanki kendime,sınavdayım.
Birden yüzümde kendimle geçtiğim dalganın anlamsız gülücüğünü buldum.
Acı bir gülümseme.
Işıklar arada bir sönmese gecenin ahengi bütünüyle yüzüme yansıyacaktı.Bu ne haldi bendeki,neyin çıkmazı.Belki biraz ezginlik,ezilmişlik belki.Ben bunları düşünp dururken kim bilir bu saatlerde daha yeni çalışmaya başlıyan ve sabaha dek çalışmak zorunda olan nice insanlar vardı.Sabaha ekmek yetiştirecek fırıncılar,gece vardiyası yapan işçiler,güvenlikçiler,garsonlar,korumalar ve fahişeler...
Hepsi de aynı amaç için sabahlamıyorlar mıydı,hepsinin ortak gayesi para değilmi?
Anlıyorum ki her insanın içinde biraz da olsa SILA özlemi var,hiç gurbete çıkmasalar da.Ve yine anlıyorum ki,sıla insanoğlunun ulaşılmazı,gidememişliği.
Sıla hiçbir yer değil ama aynı zamanda heryer.Biraz evimiz,işimiz,varsa eğer sevdiğimiz ve birazda çocuklarımız.Bu yüzdendir ki hepsini bir arada bulamıyoruz,hepsi aynı kentte olsada...
Dilek SOYSAL
Soluklanmalar...
YORUMLAR
Yoksa kendimi gurbette mi hissediyordum,ya da gerçekten gurbette miydim? İnsan kendi şehrinde ve kendi insanlarının arasında neden böyle bir duyguya kapılır ki?
Ne kadar tanıyorum kendimi belkide sahiden gurbetteyim,ya da gurbeti içimde yaşıyorum.Peki ama dönmem gereken yer,olmam gereken sılam neresi?
Sorular,sorular...
Ahiret sorusu soruyorum sanki kendime,sınavdayım.
Birden yüzümde kendimle geçtiğim dalganın anlamsız gülücüğünü buldum.
Acı bir gülümseme.
Işıklar arada bir sönmese gecenin ahengi bütünüyle yüzüme yansıyacaktı.Bu ne haldi bendeki,neyin çıkmazı.Belki biraz ezginlik,ezilmişlik belki.Ben bunları düşünp dururken kim bilir bu saatlerde daha yeni çalışmaya başlıyan ve sabaha dek çalışmak zorunda olan nice insanlar vardı.Sabaha ekmek yetiştirecek fırıncılar,gece vardiyası yapan işçiler,güvenlikçiler,garsonlar,korumalar ve fahişeler...
Hepsi de aynı amaç için sabahlamıyorlar mıydı,hepsinin ortak gayesi para değilmi?
Anlıyorum ki her insanın içinde biraz da olsa SILA özlemi var,hiç gurbete çıkmasalar da.Ve yine anlıyorum ki,sıla insanoğlunun ulaşılmazı,gidememişliği.
Sıla hiçbir yer değil ama aynı zamanda heryer.Biraz evimiz,işimiz,varsa eğer sevdiğimiz ve birazda çocuklarımız.Bu yüzdendir ki hepsini bir arada bulamıyoruz,hepsi aynı kentte olsada...
güzel bir yazıydı
dilek hanım.
Yoksa...
Yoksa kendimi gurbette mi hissediyordum,ya da gerçekten gurbette miydim? İnsan kendi şehrinde ve kendi insanlarının arasında neden böyle bir duyguya kapılır ki?
Ne kadar tanıyorum kendimi belkide sahiden gurbetteyim,ya da gurbeti içimde yaşıyorum.Peki ama dönmem gereken yer,olmam gereken sılam neresi?
Sıla hiçbir yer değil ama aynı zamanda heryer.Biraz evimiz,işimiz,varsa eğer sevdiğimiz ve birazda çocuklarımız.Bu yüzdendir ki hepsini bir arada bulamıyoruz,hepsi aynı kentte olsada...
ellerinize sağlık hoş bir yazı olmuş
saygılarımla...