- 652 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAĞIN GÖLGESİ VATANDIR...3 (Öykülerim) Öykünün devamı
KAZIM ARTIK, BİR KÖY ÖĞRETMENİYDİ..
Kazım öğretmenin köye gelip göreve başladığı 15 gün olmuştu. Dokuz Pınarlar köyünün muhtarı, ihtiyar heyeti, köy halkı 15 gündür sevinçten bayram ediyor, onun bir isteğini, iki ettirmiyorlardı. Önce, okuldaki öğrencilerin dersliklerini düzenleyen Kazım öğretmen, bütün sınıfları birleştirip, birleşik bir sınıf haline getirdi. Çalışkan öğrencilerden bir tanesini de, sınıf mümessili seçti. İleri yaşlarda olan erkek ve çalışkan öğrencilerden iki-üç tanesini yanına alıp okulun, tamirat ve inşaat işlerinde yardımcı olmalarını istedi. Köy gençlerinden de birkaç tanesini, okulda çalışmak için seçmiş, muhtara söyleyerek, okula göndermesini istemişti. Böylece, hem okuldaki ünitelerini takip ediyor, sınav yapıyor, proğramı aksatmadan sınıftaki öğrencilerinde ders ünitelerini işlemeye çalışıyordu. Gün doğmadan, alaca karanlıkta kalkıyor, diğer yardımcıları da o saatte okula gelip, erken saatlerden itibaren, okuldaki inşaata devam ediyor, sık aralıklarla dersliklere girip öğrencilerin, üniteleri işlemesinde de azami özen ve dikkati gösteriyordu. Her geçen gün, yapılan işler artık kendini göstermeye başlamıştı. Okuldaki öğrenciler de, geri kalan derslerine iyi çalışıyor, diğer köy okullarındaki öğrencilerle aralarındaki farkı, kapatmaya uğraş veriyorlardı.
Öğrenciler, yeni farklı üniteleri işledikçe, yeni bilgileri arttıkça, okula bir kat daha bağlanıyor, daha çok çalışıyor, derslere geç kalmamaya, devamsızlık yapmamaya çalışıyorlardı. Öğretmenlerine de daha bir başka bağlanıp, sevgileri artıyordu. Öğretmenin bir dediğini, ikinci kez söyletmiyorlardı. Muhtar ve köy halkı, öğrencilerde, her gün biraz daha gözle görülen, belirgin olan bu değişimi, bilgi artışını fark ettikçe, öğretmene olan güven, sevgi ve saygıları artıyordu. Bu güne kadar gelip giden öğretmenlerden, farklı bir öğretmendi, Kazım öğretmen. Bunu, artık öğrenmişlerdi. Ellerinde yetkileri, imkanları olsa, Kazım öğretmeni köyden göndermeyi hiç istemezlerdi. Ama, Kaymakam beyde söylemişti. O burada, geçici bir süre için bulunuyor, okulun ve köyün bu özel durumunu, en iyi yolla çözmeye çalışıyordu. Doğrusu, iyi de başarıyordu.
her gün biraz daha artan bir saygıyla ve içten gelen bir istekle, yorulmak nedir bilmeden, şikayet bile etmeden, Kazım öğretmene her alanda yardıma, karar aldılar. Köy halkının artık görüşü değişmiş, bir imece, birlik beraberlik amacı, gücü oluşmuştu. Kazım öğretmen istemese de artık köy halkı, okulun her işiyle yakından ilgileniyor, hatta birbiriyle yarış ediyorlardı. Kazım öğretmeni köyde nereye koyacaklarını, nereye oturtacaklarını, nasıl rahat ettirip memnun edeceklerini bilemiyorlardı.
Kazım öğretmen ise, günde en az iki-üç kez Kaymakam beyi telefonla arıyor, yapılan işler hakkında ona, günü gününe bilgi veriyor, ihtiyaç olan inşaat malzemelerini de bildirmekten çekinmiyordu. Ama, neme lazım Kaymakam da, onun her istediğini, en kısa sürede, yeterlice olmak üzere, hemen köye ulaştırıyordu.
Kazım öğretmenin yirminci gününde, aniden köye, bir büyük araç geldi. Aracın içinde okulun kapıları, pencereleri kasaları ile birlikte vardı. Bu tarihten iki-üç ay önce bunların ihalesi yapılmış, ihaleyi alan bir marangoz, anlaşmadaki bu işleri bitirmiş, bir araca yükleyip köye getirmiş, muhtarı da yanına alıp okula, teslim etmeye gelmişlerdi. Kazım öğretmenle muhtar, bir teslim tutanağı hazırlayıp gelen malzemeyi teslim aldılar. İhale şartnamesinde yerlerine takılma şartı da olduğundan, usta yanında getirdiği kalfa ve çıraklarıyla işe koyulup hemen, kapı ve pencere kasalarını yerlerine takmaya başladı. En kısa sürede bu işin bitirilip geriye dönmeleri gerektiği için, gerekirse gece geç saatlere kadar çalışacaklardı. Hepsini yerli yerine takıp bitirerek, çalışır hale getirip teslim ederek kente döneceklerdi. Sözleşmedeki hükümler öyle idi.
Gerçekten de o gece, geç saatlere kadar çalışıp, kasaları yerlerine takıp ayarladılar. Kazım öğretmen de yardım etti. Ertesi gün öğleye doğru köyden ayrılan marangozlar, kente döndüler.
Marangoz ustalarının köyden ayrılışından sonra Kazım öğretmen, okulun ince sıva işlerine girişti. Köyden temin ettiği eski bir elbise ve bir çift diz altı çizmeyi giyerek, köylü gençlerin yardımı ile harç karıyor, okula taşıyor, sıva ve ince sıvaları, bir usta maharetiyle yapıyordu. Köylü gençler için hem deneyim, hem yeni bir şeyler öğreten bu çalışmalar sonucu, sıva işleri de bitirildi. Ardından da, dersliklerin tabanının karo plak işlerini yaptılar. Daha sonra da badana, boya işlerini bitirdiler. Şimdi sıra, sınıfların masa ve sandalyelerinin yerleştirilmesine gelmişti. Masa ve sandalye yoktu. Onun içinde Kaymakam beye baş vuruldu. Kaymakam, onlarında daha önceden, yapılan bir ihale ile bir marangoza verildiğini, birkaç güne kadar onların da, köye gönderilmiş olacağını, o gün, kendisinin de birlikte köye geleceğini bildirdi. Kaymakam, okulun bu kadar kısa sürede bitirilmiş olacağına inanamıyordu. Kazım, o güne kadar öğretmen lojmanının da temelini hazırlayacaklarını söyledi. Kaymakam, olup bitenlere inanamıyordu ama, Kazıma güveniyordu. Göreceğiz bakalım diye, içinden geçirdi.
Kazım öğretmen, çok yoğun çalışmalar sonucu köy okulunun önemli bir kısmını bitirmişti. Birkaç güne kadar sıra ve masalarda gelince, okul fizik olarak bitmiş, tamamlanmış olacaktı. Köylüler, yeni okulun güzelliği karşısında çok sevinçliydiler. Öğrenciler, ahırdan dönme, kaba saba, sağlıksız bir dershanede artık derslerini yapmak istemiyor, Kazım öğretmenin ısrarı üzerine, onu kırmamak için, o döküntü, harap yerde sessizce derslerine devam ediyorlardı. Okul inşaatını iyice toparlayan Kazım öğretmen de öğrencilerinin derslerine, ünitelerinin tamamlanmasına daha çok zaman ayırır olmuştu. Onlara, zamanının büyük bir kısmını harcamaya başlamıştı. Ama, hafta sonlarında, akşam üzerileri okul saatinden sonra yine, yardımcıları ile okul avlusundaki öğretmen lojmanının yapımına başlamış, büyük bir çaba ile onu da tamamlamak için, insan üstü bir gayret gösteriyordu. Köylü de sıra ile yardım ediyordu. Kazım öğretmen ise, her yaptığı işi zevkle, isteyerek yapmasına rağmen artık, köy hayatından sıkılmaya başlamıştı. Dairesini, arkadaşlarını, hatta kaymakam beyi bile çok özlemişti. Çok yoğun çalışmalar yapmış, artık yorulmuş, biraz tatil yapıp, medeniyetin içine karışıp izin yapmayı, zaman içinde düşünür olmuştu. Ama, daha çok işi olduğunu görüyor, o zaman da “ Biraz daha bekleyebilirim” diye, bu düşüncesinden vazgeçiyordu. O saf, yalansız, karşılık beklemeyen gülüşlerle gelen öğrencileri, ona selam verirken, “Günaydın öğretmenim. Sizi çok seviyoruz öğretmenim” derken, o içten, candan tavırlarını bir türlü unutamıyordu. Onlar için, ne yapsa az olduğuna, inanıyordu.
Öğretmen lojmanının duvarları da bitmek üzere idi. Birkaç güne varmaz , çatıya gelebilirler, onu da bitirmiş olurlardı. Kaymakam bey gelmeden lojmanın çatısını da bitirmeyi istiyordu. Köylü bu iş için gerekli ağaç malzemeyi çoktan hazırlamıştı. Kimi civar köylerden, kimi de kentten getirmiş, okulun uygun bir yerine koymuşlar, kullanılacakları günü bekliyorlardı. Onun için malzeme sıkıntısı yoktu. Derken, aradan bir hafta daha geçti. Bu zaman içinde, lojmanın çatısı da bitmiş, üstüne Türk Bayrağını da dikmişlerdi. Nazlı bayrak, ne güzel de dalgalanıyordu.
Kaymakam köyün okul sıraları ile geldiğinde, lojmanda bitmiş, içinin sıvaları yapılmış, yalnızca, kapı-penceresinin takılması kalmıştı. Gözlerine inanamayan kaymakamın dudakları, kulaklarına varıyordu. Çok sevinmişti. Kazım öğretmen, bir inanılmazı, olmazı başarmıştı. Bu nedenle, kısa sürede başarılan bunca inanılmaz iş, kaymakamı çok sevindirmiş, mutlu etmişti.
Köy okulunun 200’ü aşan öğrencisi vardı. Bu öğrencilerden 25-30 ‘u bu sene beşinci sınıftan mezun olacak, son sınıf öğrencileriydi. 50-60 tanesi ise 4. Sınıf öğrencilerini oluşturuyordu. Sınıflar küçüldükçe, sayıları da artıyordu. Alt sınıflarda öğrenci daha fazla idi. Birde, gelecek yıl ilkokullar, ilköğretim okullarına dönecek, ilkokul dönemi artık sona erip tarih olacak, uygulama değişecekti. Kazım öğretmen bu günden gelecek yılı, düşünmeye başlamıştı. Bu günkü şartlarda köy okulunun , eğitim ve öğretimini tam olarak veremeyen bu okul, gelecek yıl bu şartlarda, ilköğretim okulunun eğitim hizmetini nasıl ve ne şekilde yapabilecekti?
Kaymakam beyle bu konuları kısa kısa
konuşsalar da, derinlemesine, çok yönlü olarak hiç konuşmamışlardı. Bu sorunu da çözmek, kendisine düşecekti. Ne yapar, nasıl çözebilirdi ? Bilemiyordu. Fakat, kaymakam bey son gelişinde, çok sevineceği bir haberle gelmişti. Vali beyden aldığı müjdeli habere göre, Dokuz Pınarlar köyüne iki öğretmen birden atama yapıldığını, karı-koca olan bu iki öğretmenin ikici ders yılı döneminde okulda, göreve başlayacaklarını, söylemişti. Birinci dönemin bitmesine, bir aydan az bir zaman kalmıştı. Okullar tatile girecekti. 15 günlük tatilde , kendisine de izin vereceğini müjdeleyen kaymakam bey, Kazım hocaya 15 günde kendinden izin verecekti. Böylece, mükafat izni ile birlikte bir aylık izine gönderilmiş olacaktı. Eşi ve çocuklarından yarı dönem boyu ayrı kalan Kazım öğretmene, bu iki sevindirici haber ilaç gibi gelmişti. Ona moral olmuştu. Sanki, tüm yorgunluklarını üstünden atmış, kuş gibi hafiflemiş, yaşadıkları zorlukların tümünü unutuvermişti. Günler, bu düşünce ve değerlendirmelerle geçti. Yarı yıl tatili geldi, çattı. Okullar tatil oldu.
Aradan, iki aylık bir zaman geçmiş, Kazım öğretmen bir aylık izinden dönmüş, birkaç gün önce de okulların açılmasıyla, o da Milli Eğitim Şube Müdür vekili olarak , eski görevine dönmüştü.
Büyük bir zindelik ve moralle işe başlayan Kazım, dairedeki aksayan işlerini de düzene koymuş, rahat bir ortamda, çalışmalarına devam ediyordu. İkinci döneme, yeni okul binasında eğitim ve öğretime başlayan, Dokuz Pınarlar köyü öğrencileri, okulun ilk günü, Vali beyin, Kaymakamın, Milli Eğitim Şube Müdür vekili Kazım öğretmenin ve bir konuk Millet vekilinin katılımıyla, bir bayram havası içinde derslere başlamışlardı. Büyük bir devlet törenine benzer görkemle açılan, Dokuz Pınarlar köyü ilkokulu, yepyeni ve uygar düzeydeki bir okul binasında, eğitimine başlamış oldu.
Törende ; önce millet vekili, sonra Vali bey, ardından kaymakam bey, köy muhtarı ve en son da Kazım öğretmen birer kısa konuşma yapmışlardı. Koyunlar kesilmiş, yemekler yenilmiş, köy gençlerince davul zurna eşliğinde, horonlar tepilmiş, Anadolu folk oyunlarının ve en güzel bar oyunlarının örnekleri sergilenmişti.
Açılış töreninin en anlamlı anı, Vali beyin konuşması sonunda Kazım öğretmene, asaleten Milli Eğitim Müdürlüğünün verilmiş olduğunu söylemesi, kendisini kutlayıp tebrik ettiği andı. Kazım öğretmenin üstün gayretlerle bir imkansızı, özveri ile başarmasını candan kutladığını, bu başarısının ileride, daha başka şekillerde de, Valilik tarafından kutlanacağını, bu çalışmaların her kamu görevlisine örnek olmasını söyledi. .Bu törenden sonra da açılışa katılan protokol kente döndü. Aynı gün iki yeni öğretmende Dokuz Pınarlar köyünde göreve başladılar. Lojmanda öğretmenlere teslim edildi.
Kazım öğretmen o günden sonra çok rahatlamış , sık sık kaymakamla , ilçeye bağlı diğer köyleri ziyaret eder olmuşlar, o köylerin sorunlarını yerinde görüp çözmeye zaman ayırır olmuşlardı . Bir ders yılı sonu da böyle geldi . Okullar artık sömestri tatiline girmişlerdi . Kazım öğretmen bir başka uğraşı olarak yazarlık ve araştırmacılık yapıyordu . Şiir ve folklor araştırmalarına devam ediyordu . Birçok il ve ilçelerin sanat, kültür ve edebiyatla ilgili dergilerine yazılar yazıp gönderiyordu. Bu konuda da birçok ödülleri vardı . Geldiği kentte de yerel basına yazılar yazmıştı yıllarca . Burada da devam etmişti . Kaymakam da bu çalışmalarını yakından takip ediyordu .
Aradan bir kaç ay daha geçti . Bir gün ilçe belediye başkanı ile bir sohbette Kazım öğretmene, bir kültür sanat dergisinden söz etmişti . İlçe adına belediye olarak , böyle bir dergi çıkarmak istediklerini ancak , bu dergi ile yakından ilgilenecek , bir kişi bulamadıklarını söylemişti.
Kazım öğretmen , eğer kaymakam bey izin verirse, bu dergiyi düzenleyebileceğini söyledi . Belediye başkanı buna çok sevinmişti . Kaymakam beyle uygun bir zamanda dergi konusunu konuşup Kazım öğretmene, olur vermesi için izin alabileceğini söyledi . Kazım öğretmen , bu konuşmalardan sonra dergi için hazırlığa başladı . Birkaç hafta içinde kaymakam beyin de onayı alınıp Kazım öğretmenin yönetiminde ve düzenlemesiyle , belediye başkanının ekonomik katılarıyla , düşünülen aylık kültür – sanat dergisinin ilk sayısı çıkartıldı . Derginin ilk sayısı ilçede ve bürokrat çevresinde büyük yankı yapıp ses getirdi . Kısa sürede de kendini kabul ettirdi.
Böylece , Kazım öğretmen ilçede bir ilke daha imza atmış oluyordu . Bu değerli çalışmalarla Kazım öğretmen o küçük ilçede , Anadolu’nun aşını yiyerek , temiz havasını soluyarak , başarılı çalışmalardan , bir başka başarılı çalışmalara geçerek , üç yıllık hizmet süresini de doldurdu . Emekli zamanı geldi , çattı . Güzel bir ortam ve sıcak bir çevre edinen Kazım öğretmen , emekli olmaya karar vermişti . Kaymakamın, belediye başkanının , hatta Dokuz pınarlar köyü muhtarı ve halkının ısrarlarına rağmen , kararından dönmedi . Kendine söz vermişti . Emekli olacaktı . Emekli işlemlerine başladı . Emekli onayını beklerken , Valilik ve Kaymakamlıkça kendisine çeşitli ödüller verildi . Başarı belgeleri verildi . Artık resmen emekli oluyordu . Kazım öğretmen , uzun yıllar senelik izinlerini bile kullanmamıştı . Onun için öğretim yılı sona ermeden izine ayrılacak , izinin büyük bir kısmını ilçede ve civar köylerde veda ziyaretleri ile geçirecek , daha sonra da Ankara’ya gidip emekli işlemlerini elden takip edip bitirecekti .
Sonunda düşündüğü şekilde kendini yönlendirip izine ayrıldı . Veda ziyaretlerine başladı . Dokuz pınarlar köyüne ziyarete gittiğinde bütün köy halkı onu çiçeklerle karşıladı . Köy halkına ve öğrencilere yakın davranıp her tür sıcak davranışı ve sorunlarınla , gönülden ilgilenmesi nedeniyle ona “ CAN ÖĞRETMEN “ adını koymuşlardı .
Herkes ona Can Öğretmenim diyordu . Bu , Kazım öğretmenin de çok hoşuna gidiyordu . Can öğretmen isminin onda özel bir yeri vardı . Manevi bir haz veriyordu . Köy okulunun öğretmenleri de ona , ayrı bir saygı gösteriyordu . Köye bu son ziyaretinde , Kazım öğretmene bir sürpriz yapıp günün son tarih dersine girmesini rica ettiler . Bu , “-Öğrencilerinin isteğidir “ dediler . Kazım öğretmen onları kırmayıp son tarih dersine girdi . İlk öğretmenlik günü gibi heyecanlıydı . Son iki saat , üst üste Tarih dersiydi .
Suat TUTAK
(Öykünün Devamı var)
BAYRAĞIN GÖLGESİ VATANDIR...3 (Öykülerim) Öykünün devamı Yazısına Yorum Yap
"BAYRAĞIN GÖLGESİ VATANDIR...3 (Öykülerim) Öykünün devamı" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.