- 1309 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SICAK EKMEK KOKUSU
Vakit akşamdan geceye yaklaşıyor, Salih Ağa:
Geç kaldık, havada iyice bozuldu, diyerek adımlarını sıklaştırıyordu.
Köye iyice yaklaşmıştı ama kara bulutların öfkesi de inmek üzereydi. Etraftaki ağaçlar rüzgârın etkisiyle homurdanıp duruyordu...
-Haydi hayırlısı, köye ulaştık, diye rahat bir nefes aldı.
Tam köyün ilk sokağına girmişti ki zifiri karanlık bir gölge önünü kesti. Sert ve acımasız bir edayla:
-Kıpırdama Salih Ağa! Üzerindeki değerli şeyleri çıkar, dedi.
Salih Ağa şaşırmıştı. Şimdiye kadar köylerinde ne böyle bir olay olmuş ne de duyulmuştu.
-Sen de kimsin, dedi kekeleyerek.
Karşıdaki karanlık daha da sertleşerek:
-Kim olduğum önemli mi, ille de merak ediyorsan söyleyeyim: Haydar’ın oğlu Celal’im, dedi.
Şaşkınlığı devam eden Salih Ağa:
-Ama sen baban öldüğünde küçücük bir çocuktun, ne zaman böyle cani oldun, diyebildi.
Nefreti ve kini sesine yansıyan Celal acı acı gülümsedi:
- Yatağı acı, yorganı hüzün olan çocuklar böyle oluyor işte. Lafı uzatma da çıkar üzerinde ne varsa, demesiyle beraber elindeki sustalı bıçak ‘şak’ diye açıldı.
Salih Ağanın şaşkınlığı hâlâ devam ediyordu:
-İnsan ekmeğini yediği yerde böyle işler yapar mı hiç? Senin bu yaptığın insanlığa sığmaz.
Celal’in attığı korkunç kahkahalar gök gürültüsüne karıştı:
-Evet, ekmeğini yediği yere köpekler bile nankörlük etmez. Ama ekmeğini yediği yere. Ulan Allah’tan korkmazlar! Anam öldü, başsağlığı dilemediniz. Babam öldü, cenazesine gelmediniz. Bir gün gelip kapımı çaldınız mı da şimdi ekmekten bahsediyorsunuz. Bir de bu yaptığım insanlığa sığmazmış. İnsanlık mı, ne insanlığı be? Bu köyde insan yok Salih Ağa, bunu bilesin. Bu köyde insan...
Celal tam bunları söylerken önce sıcak bir ekmeğin kokusu yayıldı etrafa, sonra da Yunus Dedenin kesik kesik öksürmesi duyuldu. Biraz sonra da tatlı sesi:
-Selamün aleyküm arkadaşlar! Gecenin bu vaktinde, bu havada ne yapıyorsunuz böyle?
Daha kimse cevap vermeden bir şimşek çaktı. Yunus Dede, Salih Ağanın korkulu gözleriyle beraber delikanlının elindeki bıçağı görünce çok şaşırdı. Yine de belli etmeden devam etti:
-Hayırdır Salih Ağa, öyle heyecanlı heyecanlı ne konuşuyordunuz?
-Şey efendim, bu delikanlı Haydar’ın oğlu oluyormuş da...
Yunus Dede heyecanla:
-Şükür yüzünü gösterene! Bre yavrum, niye hâl hatır sormamıza müsaade etmezsin? Her gece kapını çalarız ama açmazsın bir türlü?
Konuşmalardan bir şey anlamayan Salih Ağa anlatmaya devam etti:
-Delikanlı biraz önce bu köyde insan yok, diyordu.
-Ya öyle mi, diyen Yunus Dedenin boynu büküldü, içine derin bir hüzün çöktü. Neden sonra: Niçin böyle düşünüyorsun Celal evladım?
Öfkesi ve kini biraz yumuşamış olan Celal:
-Niçin olacak, bir Allah’ın kulu gelip hâlimizi sormadı. Şimdi de...
Bu sefer celallenme sırası Yunus Dedeye gelmişti. Sert bir şekilde:
-Demek bir Allah’ın kulu kapını çalmadı, öyle mi? O zaman söyle bakalım, sen kapını çalan bir Allah’ın kuluna kapını açtın mı?
Celal ne yapacağını şaşırmış bir durumda:
-Şey açmadım ama açsam da bir şey fark etmezdi. Bir çiçekle yaz gelmez demiş atalarımız Yunus Dede.
-Atalarımız ne demişse doğrudur elbet, ama o sözü tekrarlayıp yakınacağına bir çiçek de sen olabilirdin...
O sırada büyük bir gürültüyle yeniden şimşek çaktı. Yunus Dede gökyüzüne bakarak:
-Biraz önce çakan şimşeği gördün. Çok korkunç değil mi? Ama karanlık bir gecede uçurumun kenarında bir insan olsa, bu şimşek işe yaramaz mı Celal’im?
Bu konuşmalar devam ederken Celal dalıp gitti. Yunus Dedenin bıkıp usanmadan her gece kapısını çalıp ekmek ve yiyecekleri kapısına bırakıp gittiğini düşündü. Her gece nereden bulurdu sıcacık ekmekleri. Hele arasına koyduğu helva ne kadar tatlı olurdu.
Gök gürültüsüyle beraber yeniden bir şimşek çaktı. Celal utanarak Yunus Dedenin yüzüne baktı. Ne kadar tatlı bir insandı bu Yunus Dede. Niçin şimdiye kadar ona kapısını açmamıştı. Yeni bir şimşekle beraber Yunus Dedenin elindeki bıçağa baktığını görür görmez onu bir kenara fırlattı.
Yunus Dede her zamanki tatlı hâliyle:
- Ortada büyütecek bir şey yok Salih Ağa. Atalar “Küçükten hata, büyükten af.” demişler. Sen Celal evladımızın kusuruna bakma, hem artık evlerimize gidelim. Birazdan yağmur ve fırtına başlar, deyince Salih Ağa evine doğru yürümeye başladı.
Yunus Dede, Celalin elinden tutup onun evine doğru yürüdü. İçeri girince sıcak ekmek ve helvayı beraberce yediler. Celal’in hem karnı hem de gönlü doymuştu bu gece. Yunus Dede yağmur hafiften yağmaya başlayınca kalkmak istedi.
-Evladım, sen buralarda insan yok diyorsun. Bu görüşün doğru da yanlış da olabilir. Ama önce kapını açacaksın. Eğer gelen olmazsa o zaman haklı olursun. Haydi sen haklısın diyelim. Bu köyde ne kadar kişi var ki. Şehirde benim tanıdığım çok güzel insanlar var. Yarın sabah seni onların yanına götüreyim. Seni okuturlar ve her konuda sana yardımcı olurlar. Eğer onların insanlığını da beğenmezsen ne yapalım o zaman gerçekten sen haklısın, deriz.
Eviyle beraber bütün kapılarını açan Celal, bir baba sıcaklığı bulduğu Yunus Dedeye sarıldı. Bu sefer Celal’in yüreğinde kopan fırtınalar yağmura dönüşmüştü. Sıcak ekmek kokusuna mis gibi toprak ve tertemiz bir yürek kokusu karışıyordu...
Bestami Yazgan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.