20
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1094
Okunma
Yüreğini, birikimini, beynini ve emeğini bu ülkenin geleceği için yoran ve harcayan değerli bir bilim insanı daha gitti.
Yaptıklarını herkes biliyor, burada sayıp dökmenin fazla anlamı yok!
Aslında gitti mi yoksa geldi mi bu tartışılır!
Bazı insanlar öldüğünde doğar!
Öldüğünde doğar ve ölümsüz olarak yaşar.
Nedir bu ölümsüzlüğün sırrı!
Çok basit!
Can bedenden çıkana dek kendinden fazla başkaları için yaşa!
Şimdiye dek salt kurmuş olduğu derneği ve derneğin ereği ile adı anılan Sayın Türkân Saylan’a neler dediler neler!
Evi arandı!
Darbeci miydi?
Ne dedi!
Şeriata da darbeye de karşıyız!
Sayın Saylan’ı izleyenler zaten böyle düşündüğünü bilir.
Şeriata da darbeye de karşıyız dediği zaman, belli kesimler bundan hoşlanmadı.
Kimilerine göre bu cümlede ‘şeriat’ kelimesi, kimilerine göre de ‘darbe’ kelimesi fazlaydı.
Aslında fazlalık o cümlede değil, bunu beğenmeyenlerin beyinlerindeki ve düşüncelerindeki bir kelimenin eksikliğiydi… “Demokrasi!”
Ne yapıyordu?
Hayata bir sıfır yenik başlayan çocukların hiç değilse bir kısmının gol atarak durumu eşitlemesi için pas veriyordu.
Bazı kurum ve kişilere karşı alternatif yarattığı ve bu bazı kurum ve kişiler gelecekteki Türkiye’yi sırf kendi yapılarında oluşturma hevesinde oldukları için, çağa uygun gelişme ve değişme çabası gösteren, bunun için de çağdaş eğitimi öngören bir bilim insanına her türlü iftirayı attılar.
İftira olduğu ne yazık ki kamuoyunda çok geç anlaşıldı.
Ne demişlerdi?
Türkân Saylan din misyonerliği yapıyor!
Oysa olanağı olan birçok inananın yapmak istediği şeyi pek ses getirmeden ve avazı çıktığınca bağırmadan Umre yapmış!
Sakın buna da kaldırıp, misyonerliğini maskelemek için yapmıştır, demesin kimse! Yeteri kadar çirkinleştiler, daha fazlası çevre kirliliği sayılır.
Çünkü şunu da söylemişler kendini bilmezler!
Herkesin bildiği gibi, hastalığı gereği gördüğü tedavinin bazı sonuçları vardı. O da bu sonucu başının üzerinde taşıdı. Ve halkın önüne çıkarken bir bone takma gereği duyduğu kesin.
Kesin olan bir şey de; daha önceki söylemlerinde, dinin dinciler tarafından istismar edildiğini gayet naif bir şekilde ima etmiş olmasıdır.
Bunun üzerine şunu da söyledi bu insanlar.
Bone taktı ya!
Bunun üzerine dediler ki!
Hani basının önüne zorunlu olarak çıkarken o bir karışlık kumaş parçasını başına koydu ya!
İşte o zaman dediler ki!
Yani yorgun omuzlarında taşıdığı o solgun başındaki el kadar örtü var ya!
Bunun için dediler ki!
Anlamalısınız beni…
Başkalarının söylemekten çekinmediği bu cümleyi yazmak o kadar zor ki; bu yüzden geveleyip durmaktayım!
Nasıl demişler, bunu düşünmek bile akla ve vicdana zarar veriyor!
Demişler ki!
“Sen misin türbana karşı çıkan, al işte Allah sana öyle bir dert verdi ki mecburen taktın!”
En sonunda yazdım bu çirkin tümceyi.
Ve buna benzer daha neler!..
Bu cümleyi kuran insanların elbette imanını sorgulamak bana düşmez, o Allah’ın işi; ama insanlıklarını sorgulamak da kulun işi olmalı.
Vicdanlarını da kendileri sorgulasınlar, eğer var ise!
Hiç kimse bu yazıya siyasi bir yazı demesin; bu insani bir yazıdır.
Sayın Türkân Saylan’a saygı duymak gerekirken, belli bir kesimin de samimiyetinden kaygı duymanın zamanı gelmiştir.
Durup düşünmenin de zamanı geçmiştir; durmadan düşünmeliyiz artık!