- 618 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HÜZÜNLENMEK
Neye kızıp öfkelendiği belli olmayan hırçın, ağlamaklı bir gece.Sessiz ve hüzünlü.Kuzeyden esen orta şiddetli poyraz yüzümü yalarken,düşüncelerim beynimde arı kovanı gibi uğulduyor.
Sessizliği etraftan duyulan kısık köpek havlamaları ve zor işitilen farklı ritmlerdeki birkaç adım sesi bozuyor.Bende ise hafif bir pişmanlık,kime kızıp öfkelendiysem gene…Kafama saçma taneleri gibi vuran yağmur ve ona arka çıkan rüzgar,beynimde; çarpışan otolar gibi birbirine girmiş düşüncelerimin durulmasına izin vermiyor.Neden,neye,niçin sorularına yanıt bulmaya çalışıyorum. Göğsümden girip tüylerimi ürperten rüzgar,bir çırpıda dağıtıyor düşüncelerimi.
Üşüyorum.Hayır kolay üşümem ben,garip bir durum bu.Tüylerimin ürpermesi içime giren rüzgardan,yağmurdan değil.İkisinden de bağımsız bir durum .Anlıyorum,hüzünlenmeye meyilli bir gecedeyim.Aldığım alkol benden yana bu halimi destekliyor ve fırsatı kaçırmıyorum.Veriyorum gazı kendime... Hayatıma dair ne kadar olumlu şey varsa hepsini bir kenara iteliyor,hesaplaşmak için mümkün olan en olumsuzları seçiyorum kendime.
Yaşadığım ve yaşamakta olduğum en kötü anlardan tutun da,geleceğe ait yanıtlanması zor hatta imkansız kazık soruları geçiriyorum kendime...Neden,niçin,nasıllar başta olmak üzere zihnimde uçuşan karmaşık sorular…Ardarda sıralanınca acı veriyor insana.Bunu yağmurla karışık hafiften süzülen gözyaşlarımdan anlıyorum.Ama yetmiyor,daha başka bahaneler gerekiyor bana ağlamak,hüzünlenmek için.Bazen acının hazza dönüşmesinden korkuyor,’’oğlum manyak mısın?’’diyorum kendime.Havaya bakıyorum,düşerken birbirine değmeyen mutlu milyarlarca yağmur tanesini görüyorum,ama bu da yetmiyor hüzünlenmek için.Yüzümden,saçlarımdan süzülen ensemden ve göğsümden içime giren hiçbir damlaya müdahele etmiyorum.Oluyor işte başardım galiba şimdi daha şiddetli hüzünleniyorum.
Çıktığım meyhaneden evime olan mesafe uzak olmalı ki; hüzünlenmelerim etkisini gene kaybediyor.Şimdi yeni bir şeyler bulmalıyım.Bunca karmaşık düşünceler esir almışken zihnimi,meyhanede dilime takılan Kıraç’ın şarkısını mırıldanıyorum ikidebirde.’’razıysan gel benimle’’…Sığınacak evi olmayan çaresiz insanlar arıyor gözlerim.Saçak altında yatan,biçareler belki hüznümü daha da artırır diye… Acımak istiyorum.Bulamayınca ıslanmış kedi,köpek arıyor gözlerim.O da yok,çaresizim.Ohalde dayan Kıraç:’’annemden kalan yüzüye,razıysan gel benimle’’
Sokaklardan akan suyun önüne katıp sürüklediği şeylere bakıyorum. Ağaçlara bakıyorum.Sonbaharın vurduğu darbeyle kelleşmiş dallarından akan yağmur ağacın gözyaşlarıymış gibi geliyor.Nasılda ağlıyorlar deyip,onların bu haline katılmak istiyorum.Kafamı kaldırıp oturduğum sokağın evlerine bakıyorum.Işıkları yanan evlerle kapalı evler arasında duygularımın hakemlik ettiği kıyaslamalar yapıyorum.Bir evden gelen müzik ve kahkaha sesleriyle kederleniyorum.Işıkları kapalı olanların da mutsuz ve kederli olduklarını düşünecek kadar bahaneler arıyorum kendime.Bunlar da yeterli değil hüzünlenmeye…
Son çare gene Kıraç’ın şarkısı oluyor:’’bir bakır bileziğe,razıysan gel benimle’’dudaklarımda bu şarkı eve giriyor ve düşüncelerimi dondurarak yatıyorum.Uyandığımda hüzünlenmenin de
Mutlanmak kadar güzel bir şey olduğunu telkin ediyorum kendime.Arada hüzünlenmenizi tavsiye ederim…Çünkü yaşam diyalektiğinde mutluluk kadar hüzüne de yer var…
ibrahim güner yaka